Amerikalıların geleneksel tutuculuğunun güzel bir ifadesidir şu atasözü: Bildiğim, tanıdığım şeytan, tanımadığım şeytandan iyidir! Amerikan seçmeni hangi adaya, hangi saikle oy vermiş olursa olsun, sonuçta Donald Trump, Amerika dışındaki bütün halklar için, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana tanınan emperyal gücün başkanıdır ve bu çehresiyle kendisinden cevap beklenen sorular, Hillary başkan olsaydı sorulacak sorulardan farklı değildir.
Ancaak! Hillary seçilseydi; neyin nasıl gelişeceğini kestirmek çok kolaydı. Şimdi en deneyimli diplomatlar, en gedikli siyasetçiler bile ABD’nin dış ilişkilerinin alacağı şeklin, sürdürmekte olduğu savaşların akıbetinin ne olacağı konusunda kolay cevap bulamayacaklar.
Başkan seçilen kişinin (tribünlere oynamaktan ibaret olan) seçim vaatleri bir kenara bırakılarak, izleyeceği iç ve dış siyasetleri genellikle kabinesine alacağı kişilere bakarak irdelemek gerekir. Amerika’nın şu anda 15 bakanlığı ve 7 bakanlık düzeyinde dairesi var. Anayasaya göre başkan, bakanlık sayısını istediği gibi artırabilir, azaltabilir. Seçimi kazanmadan önce kimi bakan yapacağı konusunda fazla düşünürse, seçime uğursuzluk getireceğine inanan Trump, bu sebeple isimler üzerinde hemen hemen hiç çalışmadı. Ayrıca Trump’ın başkanlığı ihtimali o kadar uzaktı ki “kazara” aday olması ve daha büyük bir kazayla başkan seçilmesi halinde, yanına kimleri alacağına, Amerika’yı kimlerle birlikte yöneteceğine ilişkin başka kaynaklar da hemen hemen hiç fikir yürütmedi.
Bilinen az miktardaki ipucundan hareketle, Trump’ın Cumhuriyetçi Parti’nin en muhafazakâr kanadıyla işbirliği yapacağı görülüyor. Başkan yardımcısı olarak radikal bir muhafazakâr olan Indiana Valisi Mike Pence’i seçmesi, bu desteğin Cumhuriyetçi Parti’den çok, Tea Party denen, Cumhuriyetçi Parti’yi aşırı laik, aşırı liberal, hatta sosyalist eğilimli gören insanlardan birini iki numara olarak hükümete sokmaya karar vermesi, izlenecek politikaların, Obama’dan çok farklı, baba-oğul Bush’lara değil Başkan Reagan’a yakın olacağını gösterdi. Amerika’nın baştan yaratılacağını beklememek gerek.
Trump’ın kabinesine girecek kişiler arasında bizi ilgilendiren Dışişleri Bakanlığı’na en yakın ismin Newt Gingrich olduğu görülüyor. Newton Leroy Gingrich, ABD Kongresi’nde 40 yıllık Demokrat Parti egemenliğine son vermesi ve bu arada birkaç kez, Bill Clinton’ın bütçe tasarılarını reddettirerek, Amerikan hükümetinin kapılarını kapatmasına sebep olmasıyla ünlüdür. Ülkesinin dışında bilinmeyen bir niteliği ise Başkan Reagan’ın uygulamalarına teorik zemini hazırlayan kişi olmasıdır. Hakkında çıkartılan bir yolsuzluk söylentisinin durdurulamaması üzerine Kongre’den istifa etmesinden sonra yaptığı çalışmalar da onu Cumhuriyetçi Parti’nin tutucu kanadında liderlik statüsüne getirdi. Gingrich, ana-akım Cumhuriyetçiler vebadan kaçar gibi Trump’tan kaçtıkları sırada onu desteklemişti.
Başkan Trump’ın ulusal güvenlik ekibinin bir diğer üyesi ise emekli korgeneral Michael Flynn olabilir. Obama’nın Askerî İstihbarat Daire Başkanı yaptığı Gen. Flynn, Afganistan’ın işgalini yöneten subaylardan biriydi; adı savunma bakanı veya ulusal güvenlik danışmanı olarak geçiyor. Askerî hayatının hemen hemen tümü kıta görevinde geçtiği için siyasal fikirleri bilinmiyor; ancak Trump’ın başkan adaylığını açıkladığı günden beri onun politika oluşturma ekibinde yer alıyor.
Hatırlayalım, bu politikaları Trump şöyle özetlemişti:
“Putin’i seviyorum çünkü DAEŞ’i öldürüyor; Esad’ı seviyorum çünkü DAEŞ’i öldürüyor. İran’ı seviyorum çünkü DAEŞ’i öldürüyor.”
Bir Amerikan dış politikası böylesine tek boyutlu olabilir mi? Önümüzdeki bir ay içinde tüm dünya bu soruya cevap
arayacak.