ABD, Sovyet işgalini kırmak için kendisi müdahale edemezdi çünkü Sovyetlerin o tarihte eski gücünü ne kadar koruduğunu bilmiyordu. Oysa Aralık 1979’da Sovyetler Birliği, 1988’de başlayacak çözülmenin neredeyse eşiğindeydi. ABD, daha sonra Suriye’de Rusya ile askeri ittifak anlaşmasını yok sayarak ülkeye asker çıkarttığı gibi, aynı şekilde Sovyetler’in Afganistan’daki kukla hükümetine aldırmadan, ülkeye asker çıkartabilir ve Afgan halkının Ruslarla iş birliği yapan hükümete karşı kesimine yardımcı olabilirdi.
Ama ABD ve İngiltere bunu yapmadılar; Mısır’dan ve birçok Ortadoğu ve Afrika ülkesinden işsiz (ve umutsuz) gençleri ücretli mücahit olarak toplayıp, elleriyle El Kaide ordusunu kurdular; Sovyet işgaline karşı direnişi başlattılar. Bu arada zaten radikalleşmiş olan Afganistan ve Pakistan’ın Müslüman halkı, Taliban adıyla siyasal İslam hareketi içinde örgütlendi; ABD-İngiliz istihbaratının yardımıyla da Afganistan’da iktidarı ele geçirdi.
Bütün bölgeye İslamcı hareketi ihraç eden ve bu arada kendisini besleyip büyüten Amerikan elini, meşhur 11 Eylül baskınıyla ısıran Taliban’ı düşman ilan eden ABD, 2001 yılında 40 ülkeden oluşan koalisyonu ile Afganistan’ı işgal etti. Bu işgal, Afganistan’daki çok hassas etnik ve mezhep dengelerini yok etti ama ABD Afganistan’a demokrasi getirme çabasını ısrarla 20 yıl sürdürdü.
Bu çaba geçen yıl bu hafta, hüsranla sonuçlandı; ABD pılısını pırtısını (ve kuklalarını, piyonlarını, beslemelerini) toplayarak, yönetimi eliyle Taliban’a teslim ederek çekildi.
Bu 12 ay içinde ABD’de bu 20 yılın muhasebesi yapılan yazılar yayımlandı. Ama şimdiye kadar hiç kimse, hemen hemen aynı senaryonun oynandığı ve ülkenin tam bir iflasın eşiğine getirildiği Irak ile Afganistan’ı yan yana getirip alınacak en büyük dersi dile getirmedi: İşgalle, savaşla, besleme gruplarla bir ülkeye demokrasi getirilemez.
Vietnam’a getirilemedi! ABD oradan da arkasına bakarak uzaklaştı. Irak, eğer bugün hâlâ tek parça olarak duruyorsa, bu Türkiye’nin basireti ve Arap Birliği’nin parasıyla oluyor. Dünyanın Rusya’dan sonra ama Hollywood’dan önce sinema endüstrisini kurmuş, kızlar için özel kolejler açmış ilk Müslüman ülkesi olan Afganistan bugün kızlara okuma-yazma öğretilmeyen, aşiretlerin birbiriyle kavgalı olduğu, el altından esrar-eroin ticareti yapılan ve kelimenin gerçek anlamıyla beş kuruşa muhtaç bir ülkesi haline gelmiş bulunuyor.
Amerikalı bilim adamları 20 yıllık demokratik uygulamalardan sonra (yani ABD işgalinin ardından) Afganistan’a demokrasinin geleceğini müjdeliyorlardı. Gelmedi; gelecek gibi de görünmüyor. 1950’lerin, 60’ların asker-sivil aydın kadrosu ya ülkeyi terk etti ya da radikal İslam tarafından etkisiz hale getirildi. Geride, bırakın iktidara gelerek demokratik bir yönetim kuracak kadro, muhalefet partisi kuracak bir çekirdek bile bırakmadı Taliban.
Oysa bu hezimetten şu dersi çıkartabilirdi Amerikalılar: Temsili yönetimler her ülkeye kendi imkân ve şartlarıyla gelirler; Amerikan tarzı demokrasi ne bir kader ne de bir zorunluktur.