Joe Biden… “Erdoğan Kürtleri siyasetten dışladığı için devrilmelidir!” diyen Biden... İki yıl önceki sözde “demokrasi zirvesine”, ABD kurumlarının “demokrasi gerileyen ülkeler” listesindeki ülkeleri bile çağırıp Türkiye’yi çağırmayan Biden… Uçak merdivenlerini koşarak inen çıkan Biden… İki gündür okuduğum 100’e yakın makaleden biri bile Biden’ın yeniden ABD başkanı seçilmesini savunmuyor.
Ama sanılmasın ki, Trump’ın münazarayı kazanmış ve 5 Kasım’da 4 yıl aradan sonra yeniden başkan seçilmeyi adeta garantilemiş olması, Cumhuriyetçileri, en azından Trump’ın fanatik taraftarı olmayan geleneksel muhafazakarları mutlu ediyor. Hayır, Biden nasıl 3,5 yıldır Demokratları hayal kırıklığına uğratıyor ve şimdi hepsi koro halinde ona ikinci 4 yılda ısrardan vazgeçmesi için adeta yalvarıyorlarsa, Cumhuriyetçiler de yaklaşmakta olan felaketten aynı ölçüde korunmak istiyor. Ancak iki taraf da umutsuz.
Muhafazakar Amerika’nın İncil’i konumundaki “National Review” dergisinin editörlerinden Jonah Goldberg, “Bir göktaşının Amerika üzerine düşerek bizi bu sefaletten kurtaracağı konusunda fazla umutlanmayalım!” diye ifade ediyordu, iki tarafın çaresizliğini. “New York Times”ın 3 kez Pulitzer ödülü kazanmış yazarı, Thomas Friedman, münazarayı, Lizbon’da bir otel odasında ağlayarak izlediğini anlatıyor ve “Hayatım boyunca Amerikan siyasetinde daha yürek parçalayıcı bir an hatırlamıyorum,” diye yazıyordu. “Washington Post”ta David Ignatius, “Bütün Amerika’nın ekranda gördüğü şeyi neden Biden da görüp, çekilmiyor?” diye soruyordu.
Bu münazaradan akılda kalacak iki nokta varsa, biri, Biden’ın (ve Demokrat Parti’nin kurumsal olarak) kapıldığı Çin aleyhtarı tutumun ne kadar kemikleşmiş olduğu. Diğeriyse, Trump’ın Biden’a hakaret amacıyla “Filistinli” sıfatını kullanmış olmasıdır:
“Sen bir Filistinlisin. İsrail düşmanısın.”
ABD başkanı olacak adam, 127 gün sonra dünyanın en büyük askeri ve ekonomik gücünün dizginlerini yasal olarak eline alacak kişi, Filistinli olmayı kötü bir şey, İsrail’in Gazze’ye karşı katliamının hedefi olan halkı, karşı çıkılması, desteklenmemesi gereken taraf sayıyor.
Kelimeler önemlidir. ABD başkanı olacak kişi, şu anda başkan olan rakibine hakaret için “Sen bir Filistinlisin” diyorsa, göreve geldiğinde Filistinlilere ne yapmaz? Nitekim Trump ne yapacağını açıkça söylemiyor ama ima etmekten, ipucu vermekten de kaçınmıyor: Ben başkan olduğum gün, en geç bir hafta içinde bu savaş biter…”
Nasıl biter? Bunun sırrı da rakibi Biden’a yönelttiği suçlamada gizli: “Sen Netanyahu’ya istediği silahları vermedin!” Yani kendisi Netanyahu’ya istediği bütün silahları, parayı, uçakları fazlasıyla verecek ve bu savaş bir günde veya bir haftada bitecek. Trump’ın Mısır kara ve hava kuvvetlerini yarım saatte yerle bir ederek, Sina Çölünü, canını kurtarmak için kaçacak Gazze halkına açması işten bile değil. Nitekim 4 yıl önce hazırladığı sözümona Abraham Barışı’nda Gazze, Arap, İsrail ve isteyen başka ülkelere turistik yatırım yapmaları için açılacak alan olarak gösteriliyor; bu sözde anlaşmada “Filistinli” kelimesi bile geçmiyordu. Yani dediğini yapıp, Gazze’ye karşı savaşı bir günde, bir haftada bitirmesi mümkün olabilir. Bir tarafta zor yürüyen, İsrail’in soykırım ortağı ve Ukrayna’yı ateşe veren Biden; diğer tarafta ırkçı ve dengesiz, dünyayı bir anda daha büyük ateşlere atabilecek Trump. Kararı, Amerikan halkı değil, her zamanki gibi, Cumhuriyetçi Yahudi lobisi ile Demokrat Yahudi lobisi verecek. Ya yeni bir aday isteyen Demokrat Yahudi Lobisi, ya da Trump’ı güvenilir bulmayan Cumhuriyetçi Yahudi Lobisi, ötekini ikna edecek. Sonucu hep birlikte göreceğiz.