Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Konutlarını satamayan inşaatçılar, “yabancılar gelsinler de, konut satın alsınlar” diye bekleşirken, yabancılar “konut” almaya değil, “şirket” almaya geliyor.
Küçüğüyle, büyüğüyle Türklerin kurdukları, iç piyasada pazar payı büyük olan, doğal kaynakları ve tarım ürünlerini ihraç eden şirketleri, “haraç mezat” satın alıyorlar.
Mülkiyeli büyüğümüz Cahit Kayra uyarıyor. Diyor ki; “Türk girişimcisi, hiçden var ettiği, büyüttüğü şirketi neden satar? Ekonomideki dalgalanmalar mücadele güçlerini tükettiği, önlerini göremedikleri için. Ama bu satış, hem aileleri hem ekonomi için bir kayıptır.
Ailesi için kayıptır. Başlattığı, büyüttüğü işini çocuklarına, torunlarına bırakacak, onların devam ettirmesine imkan verecek yerde, hem kendisi işsiz kalmakta hem de ailesinin yeni kuşaklarını “cepleri para dolu işsizler” haline getirmektedir.

Toplumun hakkı yok mu?
Ekonomi için kayıptır. Satılan şirket işe yarıyor ki, yabancılar satın alıyor. Yabancılar şirketi, dünyada eşi benzeri olmadığı için değil, iç pazardaki, ihracattaki payı için satın alıyor. Ekonominin az sayıdaki güçlü şirketleri, böylece yavaş yavaş yabancıların mülkiyetine geçiyor.
Belli sektörlerde yabancı hakimiyetinin artması, o sektörlerdeki yerli sermayeli şirketlerin rekabet gücünü azaltıyor. O sektörlerde yeni girişimcilerin işe soyunmasını önlüyor.”
Cahit Kayra büyüğümüz, daha sonra da soruyor: “Türkiye’nin kıt imkânlarıyla kurulmuş ve büyümüş şirketlerin sahipleri, sadece o şirketlere sermaye koyanlar mıdır? Devletin ve toplumun, şirketler üzerinde hakkı yok mudur? O devlet, o toplum, onların sağladığı imkanlar, hizmetler, teşvikler, yardımlar, finansman olanakları, ülkenin askeri, polisi, okulu, yolu, suyu, elektriği (hatta meşruiyet dışı avantajları) olmasaydı, yabancılara satılan şirketler on yılda, kırk yılda böyle birer varlık haline gelebilir miydi?
Birinci Dünya Savaşı’ndan önce, Osmanlı’da sadece 230 anonim şirket vardı. Hepsi yabancıların ve azınlıkların elindeydi. Gide gide o yapıya mı dönüşeceğiz?”
Cahit Kayra bunları neden söylüyor? Son yıllarda ekonomideki daralmadan paniğe uğrayanların, şirketlerini satacak yabancı peşinde koşmaya başlamaları nedeniyle söylüyor.
Geçtiğimiz günlerde ülkenin en eski, en büyük fındık pazarlama şirketi yabancılara satıldı. Bu büyük şirketi kuran girişimci, sadece fındık işinde uzmanlaşmıştı. İşini büyütürken çocuklarının bu işi devralacak, büyütecek şekilde eğitimine önem vermişti. Çocukları da aile işinde çalışıyordu.

Bir sabah bakacağız ki...
Batı Akdeniz İhracatçılar Birliği Başkanı Mustafa Satıcı, “Antalya, Burdur ve Isparta illerinde faaliyette bulunan 100’e yakın blok mermer ocağını işleten şirket, son 3-4 yıl içinde Çinliler tarafından satın alındı” diyor.
ErnstYoung danışmanlık grubunun “2013 Yılı Birleşmeler ve Satın Almalar” raporuna göre yabancıların yıl içindeki satın alma ve birleşmeleri 2005 yılında 60 iken, 2008 yılında 101 oldu. 2011 yılında 119’du. 2012 yılında 131’e yükseldi. 2013 yılı birleşme ve satın alma rakamıysa 114.
2013 yılında Türkiye’den şirket satın alan veya bir Türk şirketiyle birleşen yabancıların 17’si İngiliz, 12’si Alman, 12’si ABD şirketi. Japonların 8, Fransızların 6 işlemi var. Avusturyalılar, İtalyanlar ve İsviçreliler 5’er işlem yapmışlar. Daha sonra değişik işlem sayısıyla B.A.E, İspanya, Lüksemburg ve Malezyalı firmalar geliyor.
Selahattin Pınar’ın bestelediği Kürdili Hicaskâr şarkının söz yazarı Hüceste Aksavrın diyor ki: “... bir sabah, bakacaksın ki bir tanem, ben yokum / ... dünyayı sana bırakıyorum.”
İşte o biçim... Bir sabah bakacağız ki, ülkede doğru dürüst şirket kalmamış. Piyasayı yabancılara bırakmışız.