Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


1982'lerin "Kastelli usulü borçlanma sistemi", 1999'larda "repo usulü borçlanma sistemi" olarak ekonomiyi zorlamaya başladı. Biz çabuk unuturuz. Yirmi yıl önceyi hatırlamayız. Eğer böyle olmasa, ikide bir "Tarih tekerrürden ibarettir" diyerek olana bitene kılıf hazırlamak zorunda kalmayız. Tarihin tekerrür etmemesi için Kastelli olayını anlatacağım. Kastelli kendi mi battı, Kastelli'yi sistem mi batırdı hatırlamakta yarar var.
1980'li yılların başında Kastelli, bugün bankaların "repo" adı altında yürüttüğü "kağıt ticareti"ni yapıyordu.
Repo, İngilizce "Repurchase Agreement" deyiminin kısaltılmış şeklidir. Türkçesi "Geri Satınalma Anlaşması" demektir.
Belli bir tarihte ödemeye bağlı olarak (vadeli şekilde) çıkarılan değerli kağıtlar (bunların kısa vadelilerine bono, uzun vadelilerine tahvil diyoruz) kolaylıkla alınıp satılamaz.
Basit olarak anlatayım. Hazine 12 ay vadeli, yüzde 110 faizli bono bastırıyor. Diyelim ki, her bir bono 10 milyar liralık borç senedi halinde.
Cebinde 10 milyar lirası olan ve parasını 12 ay kağıda bağlamayı içine sindiren bu kağıttan satın alır. Ama cebinde 5 milyar parası olan, parasını 12 ay vadeli bir kağıda bağlamayı göze alamayan bir şey yapamaz.
İşte burada "repo sistemi" devreye giriyor. Bir aracı (diyelim ki banka) 12 ay vadeli, yüzde 110 faizli, 10 milyar liralık bonoyu satın alıyor. Sonra parası olanlara dönüp diyor ki, "Her ne kadar bu kağıdın vadesi 12 ay ise de sizinle Geri Satınalma Anlaşması (repo anlaşması) imzalayarak bu kağıdı size satmaya hazırım. Bu anlaşma gereği getirdiğiniz güne kadar işlemiş faizi hesaplayarak kağıdı sizden geri alırım. Ama bu hizmet karşılığı bankanın da bir kazanç sağlaması gerektiğinden, Hazine'den yüzde 110 faizle alınan kağıdın repo anlaşması ile satışında faiz olarak yüzde 90 öderim."
Banka bir hizmet daha veriyor. Para sahiplerine diyor ki, "En küçük Hazine bonosu 10 milyar liralık. Bu kadar parası olmayanlara da kolaylık gösteririm. 5 milyarı olan bir kişi, birer milyarı olan 5 kişi gelsin, onların paralarını toplar 10 milyar liralık bir bono satın alır onlar adına saklarım."
Bu işlemde tarafların durumunu ve sorumluluğunu özetleyeyim:
(1) Bonoyu çıkaran Hazine. Hazine'nin sorumluluğu 12 ay sonunda 10 milyar lirayı, yüzde 110 faizi ile ödeyecek.
(2) Aracı (örneğimizde banka) para sahibine yazılı taahhütte bulunuyor. (I) Banka diyor ki, "Bonunun ana parasını ve faizini Hazine 12 ay sonra ödeyecek ama, siz hangi gün getirirseniz, hem ana parayı, hem faizini öderim." (II) Banka diyor ki, "12 ay sonra Hazine 10 milyar lirayı yüzde 110 faiz ile ödemezse ne yaparım diye düşünmeyin. Çünkü parayı Hazine'den değil, bankadan isteyeceksiniz. Muhatabınız bankadır."
Bu sistemin aksaksız işleyebilmesi (1) Hazine'nin para sahiplerini devamlı olarak cezbedecek yüksek faiz ile bono tahvil çıkarmasına, (2) Bankaların bunları devamlı olarak satın almasına, (3) İnsanların da paralarını devamlı olarak repoya yatırmasına, (4) Vadesi gelen bono ve tahvillerin ana para ve taksitlerinin Hazine tarafından muntazaman ödenmesine ve (5) Aracıların (bankaların) kağıtları alış ve satış fiyatları arasındaki kazancın büyüklüğüne bağlıdır. Bunların birinde bir aksama olur ise saadet zinciri kopar. Aynen Kastelli olayında olduğu gibi...
Kastelli de 1980'li yılların başında repo yapıyordu. Hazine'nin bonosu ve tahvili yerine bankaların mevduat sertifikasını, özel sektörün tahvilini repo yoluyla satıyordu. Bankalardan, özel sektör kuruluşlarından aldığı vadeli mevduat sertifikalarını ve tahvilleri, istenilen gün faizi ile ana parayı ödemek taahhüdü ile "geri alma anlaşması"na bağlayarak satıyordu.
Kastelli faciası "Kastelli'nin batmasından değil", saadet zincirinin kopmasından ortaya çıktı.
Bunları hatırlayalım. Çünkü, "İnsanlar geçmişi hatırlasa, tarih tekerrür eder mi idi?"