Terör belası uzun yıllar ekonomiyi olumsuz etkiledi. Ardından 15 Temmuz darbe belasını yaşadık. FETÖ ile ilgili temizlik devam ederken, sınır ötesinde önce PYD sorunu, ardından Kuzey Irak Kürt Yönetimi sorunu derken Kerkük sorunu ortaya çıktı. Şu günlerde İdlib sorunu gündemde.
Başta Almanya olmak üzere AB ülkeleriyle olan ilişkilerimizdeki soğukluğun giderilmesini beklerken, ABD “vize” yasağı uygulamaya başladı. Düne kadar ABD, Almanya, AB üyesi ülkelerle siyasi ve ekonomik ilişkilerimiz çok iyiydi. ABD’nin vize yasağının ekonomimizi nasıl sarstığını, pazartesi ve salı günü piyasalardaki dalgalanmalar gösterdi.
Kontrolümüz dışında veya bizden kaynaklanan çok sayıda “ihtilaf”ın yükü, ekonomimizi ezer hale geldi. Ülkemizin menfaatlerini, saygınlığını, şanını, şerefini zarara uğratmadan, “ihtilafların yükü”nden kurtulmaya, kısa sürede “ihtilafların yükünü hafifletmeye” mecburuz.
‘Conflict’ kavramı
İhtilaf kelimesinin İngilizcesi “conflict”tir. Uluslararası kullanımıyla menfaat çatışması, fikir ayrılığı, uyuşmazlık, kavga, harp, çarpışma, çatışma demektir. Her alanda kişisel ilişkilerde, ticari ilişkilerde “ihtilaf” olabileceği gibi, uluslararası ilişkilerde de “ihtilaf”lar vardır. Önemli olan, ihtilafları kısa sürede, taraflara en az zarar verecek şekilde çözebilmektir.
Dostum Ege Cansen der ki; “Bireyler ve toplumlar hiç istemeseler de bazen bir ihtilafın içine sürüklenebilir. İçeride veya dışarıda çok ciddi siyasi anlaşmazlıklara taraf olabilir. Bundan da zararlı çıkabilir. Ancak eğer zarar kaçınılmazsa, hüner bunu asgariye indirmektedir. İhtilaf yönetiminde (conflict management), biri “tehdit” (threat), diğeri “vaat” (promise) olmak üzere iki alet kullanılır. Şöyle ki ya karşı tarafı bizim istediğimiz noktaya gelmezse cezalandırılmakla “tehdit” ederiz ya da karşı tarafa eğer bizim istediğimiz noktaya gelirse onu ödüllendirmeyi “vaat” ederiz.
Bunlardan hangisinin işe yarayacağı başlangıçta bilinemez. Ama şu bilinir. (Burayı çok dikkatli okuyun) Eğer tehdit aletini kullanmışsak ve karşı taraf istediğimiz noktaya gelmemişse “tehdidi yerine getirmek” zorunda kalırız. Tehdit (her neyse) aslında bizim yapmak istemediğimiz riskli bir iştir. Yani hem istediğimiz olmamıştır, hem de tehdidi yerine getirmek gibi aslında bize de zararı dokunacak bir şeyi yapmanın yükü sırtımızdadır. Eğer vaat aletini kullanmış ama karşı tarafı istediğimiz noktaya getirememişsek yine başarısız olmuşuzdur. Ama bu durumda vaadimizi tutma yükümlülüğümüz yoktur. İhtilafta kazanmak, az kaybetmektir.”
Oyun Kuralı
Ege Cansen, “ihtilaf”ları çözmede “Oyun Kuralı”nın (Game Theory) nasıl kullanılacağını da anlatır. Der ki; “İşbirliği yapılamayan bir hali, işbirliği yapılabilir hale dönüştürüp “kazan-kazan” sonucuna ancak, tarafları ihtilafın devamında kaybın ne kadar yüksek olduğunu görmeleri ve anlamalarıyla varılır.”
Bunları neden yazıyorum?
n İhtilaflara devamlı taraf olmaktan kaçınmaya, ihtilaf sayısını azaltacak yerde artırmaktan kaçınmaya mecburuz.
n İhtilaflar kendiliğinden çözülmüyor. İhtilaflar devamlı “tehdit” silahının kullanılmasıyla çözülemiyor. Uluslararası ilişkilerde “Oyun Kuralı” ihtilafların çözümünde en fazla dikkate alınan bir kural. Tekrarda yarar var, uluslararası ilişkilerimizde, AB ülkeleriyle olan ilişkilerimizde, ABD ile olan ilişkimizde ihtilafları çözmeye, azaltmaya mecburuz. Ülkemizin yararını, saygınlığını koruyarak, ihtilafların ekonomimiz üzerindeki yükünü hafifletmek zorundayız. Bu yük, ekonomimizin gelişmesini engelliyor. Yatırım, üretim, ihracat konularında sorunlar yaratıyor. Yükten kurtulmanın yolu, en kısa sürede çözüme gitmektir. İhtilafların çözümünde en büyük kazanç ise “zarar görmemektir.”