ŞİRKETLERİN yıl sonu bilançosu ve ara dönem mizanları gibi siyasetin de süreç sonu bilançosu ve ara dönemlerdeki mizanları çıkarılır.
“Açılım” uzun ince bir yol... Sürecin sonunu görmek mümkün değil.
O nedenle “bilanço” için daha çok beklemek gerekir.
Oysa...
Ara dönem mizanı yapılabilir.
Son seçimdeki başarılı tahminleriyle dikkati çeken A&G araştırma şirketi nabız tuttu.
22-23 Ağustos günleri Türkiye’nin 7 coğrafi bölgesinde (11 ilde) genel seçmeni temsil eden özellikteki örnek grupla anket yaptı.
DEVLETİN memelerindeki süt tükendi. Piyasa yaşamak için kendine biberon üretecek...
Anlatayım...
Dün Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan, bu konuda açık konuştu:
Eskiden olduğu gibi Merkez Bankası’na para bastıramayız. Buna hem yasal düzenleme engel, hem de bu yolu sakat buluyoruz.
Bankaların topladığı mevduat ise, sanayi ve ticaret kuruluşlarına değil, devlet borçlanma kâğıtlarına yöneliyor.
Açıkçası, devletin buna ihtiyacı var.
Çünkü... Vergi gelirleri yeterli değil. Bütçe de açık veriyor.
1 Eylül’de Diyarbakır’da “Barış Mitingi” olacak.
1 milyon katılımcının toplanması için çaba gösteriliyor.
Açılıma destek veren sanatçılar da orada olacak.
Diliyoruz ki bu gerçek bir “barış” mitingi olsun, Kürt ve Türk ayrışımına hizmet verecek gövde gösterisine dönüşmesin.
Ben bu konudaki çağrımı daha 2 yılı aşkın süre önce 24 Mayıs 2007’de yazmıştım.
Tekrarlıyorum:
SABAH gazetesinde 11 yıl yazdım. Zafer Mutlu, gazetenin genel yayın yönetmeniydi.
Büyük ve iddialı bir gazetenin başında olmak, sanılandan çok daha zorlu iştir.
Zafer, en yoğun, en sorunlu süreçlerde bile günde iki kez mutlaka kızlarını telefonla arar, onlarla konuşurdu.
Ne yazık ki, kızlarından birini bir deniz kazasında yitirdi.
Bu büyük acıyı yüreğinde tüm ağırlığıyla taşırken, yitirdiği kızı adına bir vakıf kurdu; “Zeynep Mutlu Vakfı...”
Bu vakıf, okullar kurarak üst düzey eğitim veriyor 10 yıldır.
Yıkılan binalardan biri için de yürek yarası satırları yansıtayım...
17 Ağustos tarihli TIME dergisinde ilginç bir araştırma yayımlandı. Bu yazıyı okurken, futbolcu Emre Belözoğlu’nun İtalya’da oynadığı yıllardan “maç yemeği” anlatımını hatırladım.
Önce TIME’dan satırlar...
Özü şu:
“Her gün spor salonunda 1 ya da 2 saate odaklanan yoğun spor, zayıflatmıyor. Hatta bazı bünyelerde şişmanlamaya bile neden olabiliyor.”
Bu yazıyı güvendiğim bir doktor dostumla konuştum.
Yorumunu özetliyorum:
YOKSA korkulan oluyor mu? MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır, “Gerekirse dağa çıkarız” söylemiyle partisinin “Kürt açılımına” tavrını ortaya koydu.
DTP’nin keskinleri de Abdullah Öcalan’ın “taraf” olmaması halinde parmaklarıyla “dağı” gösterdiler.
Yani... “Açılımın” alternatifi “dağ” mı oluyor?
Böylesine sadece “ak” ve “kara” karşıt renklerine sıkışmış siyaset ürpertici.
Ancak... İyi okunursa, yararlı da olabilir.
Sağduyulu, duyarlı bir çizgi izlenmezse, nelerin yaşanabileceğinin işaretleri sürecin daha başlarında alınmıştır.
Gerçi... MHP Grup Başkanvekili Şandır’ın sadece 3 kelimesini cımbızla çekip yorumlamak yanlış olur.
LAZER gibi keskin zekâ ışıkları olan bir dostun söylemi şöyle:
“Dikkat et... Teşvikiye, Bebek, Etiler camilerinden hiç şehit er cenazesi kalkmaz.”
Doğru...
O semtlerin de gençleri var. Askerlik yaparlar ama şehit erlerin cenaze namazları ya İstanbul’un yoksul varoşlarında ya da Anadolu camilerinde kılınır.
Benim derdim Teşvikiye, Bebek, Etiler’le değil. Sadece bunlardan değil, hiçbirinden artık şehit cenazeleri kalkmasın.
Dostum, devam etti:
“Ama kanın durması için girişimlere en çok, böyle camilerinde şehit cenaze namazları kılınmayan seçkin semtlerde karşı tavır var. Ve her ne bedelle olursa olsun hemen çözüm isteyenler de onların arasında... Evlat acısı çekmeyenler daha kolay konuşuyorlar.”
TOPKAPI Sarayı’ndaki Ayla Erduran konserine ilgi büyüktü.
Oysa... Daha önce İdil Biret’in konseri sürerken yapılan gösteriler, “İçeride şarap içiliyor” diye atılan tehdit sloganları sonrasında “çekinme psikolojisi” oluşabilirdi. Konsere gelenlerin sayısı azalabilirdi.
2 bin dolaylarında izleyici sayısı “çekinme” değil, “tepki” psikolojisinin işaretidir. Bir salon konserinde klasik müzik dinleyicilerinin 500’lü sayılarda kaldığı dikkate alınırsa, 2 bin “iyi” sayılacak bir katılımdır, üstelik radikal grupların saldırı olasılığına rağmen...
Bir tür “Cumhuriyet Mitingi ruhu” mu?
Sadece sayısal değil, konsere gelenlerin entelektüel düzeyi de Atatürkçü, laik ilkeler adına “tavır” olarak da algılanmalı.
Öte yandan... Tavrın ödün vermeksizin konulduğuna da işaret etmeliyim.
Bir önceki “konsere baskın” nedeni olarak gösterilen “şarap servisi” gene vardı.