Madrid... 21 Şubat 1981...
Yarbay Antonio Tejero komutasında askeri birlikler toplantı halindeki meclisi basmıştı.
Bakanlar, parlamenterler rehin alındı.
Yarbay Tejero bunun bir “darbe” olduğunu, “askerin ülke yönetimine el koyduğunu” açıkladı.
Artık “cunta” dönemi başlıyordu...
Ki...
“El Pais” gazetesi yazı işleri olay üzerine “yıldırım baskı” yapmaya karar verdi.
Yıllar önce Abdullah Öcalan’la Bekaa’daki terör kampında konuşmuş ve izlenimlerim o zamanlar yazdığım Sabah gazetesinde yayımlanmıştı.
Küresel medya örgütü IPI toplantısı için Japonya’ya uçmak üzere Singapur Havalimanı’ndayken THY bürosundan beni buldular, “Başbakan Sayın Turgut Özal sizinle telefonda görüşecek” dediler.
Merhum Özal “birkaç gün süren yazılarımı ilgiyle okuduğunu” söyledikten sonra şöyle bir kuşkusunu dile getirdi:
“Ama... Bana öyle geliyor ki çoğu şeyi yazmamışsın... Öyle mi?”
Cevabım “Evet, öyle Sayın Başbakan” olmuştu.
Şöyle açıklamıştım:
“Terörle Mücadele Yasası’nı çıkarttınız.
CUMHU- RİYET davasında meslektaşlarımız için gene “tahliye” kararı çıkmadı.
Oysa...
Hiç değilse 2018’e aileleriyle birlikte, sıcacık yuvalarında girebilmeleri umudu vardı.
Gene taş duvarlar arasında kalacaklar.
Bundan sonraki duruşma 9 Mart’ta...
Ve artık dava Silivri’de sürecek...
......................
Resim, müzik, kitap, psikoloji...
Şeffaf Oda konuklarım Yonca Lodi ve Cem Mumcu. İyi iş üreten,
insan ruhuna dokunan iki isim...
Programa müzikle başlıyoruz.
Yonca Lodi’Nin etkileyici sesinden
“Sus Söyleme...”
ABD Başkanı Trump’ın “Kudüs hamlesi” iç politikada sürüklenirken bir “can simidi” arayışıydı.
ABD’nin medyadan politikaya, finanstan show business’e her alanda “gri egemeni” Yahudi desteğini almak istedi.
Bütün başkanların her 6 ayda bir “uygulamasını erteledikleri Kudüs’ü İsrail başkenti olarak tanımak ve büyükelçiliği oraya taşımak” kararına, Trump, “Hayır, artık ötelemek yok, zamanıdır” diyerek bastı imzayı.
Sadece o imzadaki uzunluk, sıçramalarla 4 santimi bulan yükseklik bile iyi bir psikoloğun gözünde “arızalı bir ruhun” göstergesidir.
.................
Ancak...
Trump’ın narsisik fiyakalı imzası büyüklüğünde olmadı getirisi.
ABD bunu daha evvel de yapmıştı.
14 Mayıs 1948’de Tel Aviv’deki Geçici Devlet Konseyi “İsrail Devleti’nin resmen kurulduğunu” ilan etti.
İlk tanıyan ülke hangisiydi?
Elbette ABD...
Gerçi Dışişleri Bakanı Marshall, “İsrail Devleti’nin tanınmasına” karşıydı ama başkanlık rejimlerinde son sözü başkan söyler.
Öyle de oldu.
Tıpkı 2017 Amerika’sı Dışişleri Bakanı’nın “Kudüs’ün İsrail başkenti olarak tanınmasına” tavır koymasına rağmen Başkan Trump’ın “11 cm’lik imzayı basması” gibi bir durum.
Medine’yi 2 yıl 7 ay boyunca koruyan Osmanlı Kuvvetleri’nin komutanı Fahreddin Paşa “efsane askerdi.”
“Türk Kaplanı”, “Çöl Kaplanı”, “Medine Kahramanı” lakaplarıyla anılırdı.
Iraklı bir “densiz” tweet atmış.
“Fahreddin Paşa’nın Medine’deki kutsal emanetleri çaldığını, İstanbul’a kaçırdığını” iddia etmiş. Ve şöyle bir küstahlıkta bulunmuş:
“İşte Erdoğan’ın dedelerinin, Müslüman Araplarla ilişkisi buydu(!!)”
BAE (Birleşik Arap Emirlikleri) Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed de edepsizliği bu tweet’i paylaşarak sürdürmüş bulunuyor.
Bu saldırganlık Türkiye’yle Suudi Arabistan ve BAE arasında makasın açılmakta olduğunun bir yeni göstergesidir.
Yıl 1958...İsrail’in efsane Dışişleri Bakanı Golda Meir Türkiye’de...
Dönemin Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’yla esrar perdesi hâlâ kalkmamış bir görüşme yapıyor.
Görüşme yerinin bir özel “yat” olması bile düşündürücü...
Neden başkent Ankara’da değil...
Neden denizde?
Neden “özel” bir yatta?
Belli ki “sızma” olmamasına büyük özen gösterilmiş.