NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, her yıl olduğu üzere, İttifak’ın 2021'e ilişkin faaliyet raporunu yayınladı. Bu geleneği, ülkesinde başbakanlık görevini üstlenmiş olan Danimarkalı Genel Sekreter Anders Fogh Rasmussen başlatmıştı. Batı ülkelerinde hükümet başkanlarının parlamentolarına hesap verme geleneğini, faaliyetleri hakkında basın mensuplarına bilgilendirmede bulunup kamuoyu adına soruları yanıtlayarak sürdürdü.
NATO Genel Sekreteri’nin seçmeni yok ama 1 milyar insandan oluşan bir kitlesi var. Rasmussen’in raporları Kuzey ülkelerinin geleneksel Liberal Demokrat imgelerini içeriyordu. Raporlarda yüzeysel, kamu tasarrufuna endeksli, stratejik derinliği olmayan pragmatik öneriler bulunuyordu. Örneğin 2012 yılında "Smart Defense" yani "akılcı savunma" kavramını ortaya atan Rasmussen, müttefiklerin harcamalarını artırmadan, daha akılcı harcamalarla etkin ve caydırıcı savunmaya sahip olabileceklerini iddia etmişti. 2008 ve 2011’deki küresel mali krizin ardından NATO üyesi ülkelerin liderlerinin kulağına hoş gelen projeler sunan Rasmussen, o dönemde gündeme getirdiği hiçbir iddiayı yerine getiremedi.
Daha derinlikli bir rapor
2010 Lizbon Zirvesi'nde belirlenen kritik imkan ve yetenek listesi hala tam hayata geçmedi. Yetmedi, NATO’nun, askeri yapısını küçülterek işletme maliyetinde yılda en az 50 milyon dolar tasarrufta bulunacağını iddia etmişti. Ancak 2014'te başgösteren Kırım krizinden bu yana ABD ve müttefiklerin Avrupa'da gerçekleştirdikleri askeri yığınağın bedelini hesaplarsak, Rasmussen’in savunma kavramı pek de akılcı değildi. Nitekim Rasmussen, NATO’nun yeni askeri yapısı sayesinde İttifak’ın iki orta, 3 de küçük ölçekli krize dayanacak gücü olduğunu iddia etmişti. Bu da pek gerçekçi çıkmadı.
Norveçli Stoltenberg’in raporuysa klasik bir Kuzey ülkeleri sosyal demokratından bekleneceği üzere, daha stratejik ve derinlikli, vizyon içeriyor, insan odaklı ve ilkeli... Aynı Hristiyan demokratların raporları gibi. Stoltenberg’in 2021'e ilişkin raporunu aslında tek bir ifadeyle özetleyebiliriz: Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'nın yüzde 2’sinin savunma harcamalarına ayrılması konusunda belirlenen hedef tavan değil taban. Bir başka deyişle Stoltenberg ve Washington, Rusya’nın Ukrayna’da başlattığı savaşın ardından son 7 yılda ivme kazanmaya başlayan savunma harcamalarının hızla artırılması gerektiğine vurgu yaptı.
NATO ve üye ülkelerin, 1 milyar vatandaşın bekasını yeni tehditlere karşı korumak ve yeni güvenlik mimarisi inşa etmek için harcamalarını hızlandırırken hedeflerini de gözden geçirmeleri gerekiyor. Zira bu konu, Haziran ayında Madrid’de yapılacak NATO Liderler Zirvesi'nde ele alınacak. Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katıldığı NATO olağanüstü liderler zirvesinin bildirisinde de savunma harcamaları hususu yer alıyordu. NATO’nun caydırıcılığını her alanda sürdürebilmesi için savunma harcamalarını (henüz soğuk savaş dönemindeki oranlarda olmasa bile) ciddi şekilde artırmasi gerekecek. Almanya tek kalemde 100 milyar dolarlık artış kararlaştırdı bile. Ancak NATO’ya üye diğer ülkelerin bütçeleri aynı esnekliğe sahip değil.
Ukrayna’nın komşusu Polonya, önümüzdeki dönemde savunma bütçesini GSYH’sının yüzde 3’üne yükseltmeyi öngörürken, NATO Zirvesi'ne ev sahipliği yapacak İspanya, savunma harcamalarında yüzde 1.03’lük bir oranla NATO sıralamasında maalesef son sırada. 2014'ten bu yana müttefiklerin savunmaya harcadıkları fazladan paranın miktarı 270 milyar dolar civarında. Ancak gelinen noktada bu maalesef pek de yeterli gibi görünmüyor.
42.7 vs 5.madde
Bununla birlikte mali yükümlülükleri artsa da, NATO, önem ve çekiciliği hiç yitirmiyor. Nitekim basın toplantısında Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliği, Genel Sekreter'e ısrarla soruldu. Stoltenberg'e bu soru sorulurken aslında AB üyelerinin karşılıklı savunma taahhüdünü içeren AB Lizbon Anlaşması'nın 42. maddesinin 7. fıkrası ile NATO’nun Washington anlaşmasının 5. maddesi karşılaştırılmış oluyor.
Stoltenberg, Finlandiya’nın NATO’ya üye olup olmaması konusunun önce Helsinki yönetimi ve Fin halkının kararı olduğunu hatırlattı. Stoltenberg, Finlandiya’nın NATO tatbikatlarına ve faaliyetlerine uzun süreden beri katıldığına dikkat çekerken, başvurması halinde, hızlı bir şekilde üye olabileceğini kaydetti.
Finlandiya’da ise Dış Politika ve Savunma Komisyonu, ülkenin NATO üyeliği konusunda bir rapor hazırlıyor. Rapor, bu ay sonunda parlamentoda tartışılacak. Tartışmalar ve oylamanın sonucuna göre Finlandiya Cumhurbaşkanı'nın, ülkesinin NATO’ya üye olması için Mayıs ayında başvuru yapabileceği ifade ediliyor. Malum, 9 Mayıs'ta Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, başkent Moskova’da 2. Dünya Savaşı'nın sona ermesinin 75. yıldönümü kutlamalarında büyük bir konuşma yapması bekleniyor. Helsinki’den gelen bilgiler, Finlandiya’nın aynı gün NATO üyeliğine başvurabileceği şeklinde. Finlandiya hükümet yetkililerinden ise henüz resmi bir açıklama gelmedi. Ancak Finlandiya’nın kararı ne olursa olsun, Avrupa ülkelerinin güvenlik söz konusu olduğunda AB’nin 42.7’sine değil, NATO’nun 5. maddesine daha fazla güvendikleri kesin. Keza İrlanda'da da NATO’ya sempati ve beğeni ciddi ölçüde artıyor. Hafta başında yayınlanan bir kamuoyu araştırmasına göre İrlanda vatandaşlarının yüzde 48’i ülkelerinin NATO üyeliğini destekliyor. Bu rakam geçen yıl yüzde 25'ti. Halkın yüzde 39’u ise hala şiddetle karşı çıkıyor. İsveç ve Finlandiya’nın aksine İrlanda'nın NATO üyeliği henüz gündemde değil.
Macron Vidaud’yu görevden aldı
NATO ve Avrupalı müttefikler arasında tanınan bir isimdi General Eric Vidaud. Fransa silahlı kuvvetlerinin özel kuvvetler komutanlığı görevini üstlenmişti uzun süre. Geçtiğimiz 1 Eylül tarihinde de hem Fransız silahlı kuvvetlerin askeri istihbarat teşkilatının başkanlığına getirilmişti. Hem de aynı gün Tümgenerallikten korgeneralliğe terfi etmişti. NATO’ya üye ülkeler arasında askeri istihbarat ve dış istihbarat son derece önemli. Neticede tehditleri önceden tespit etmeye çalışan, muharebe alanında J2 olarak bilinen branşın başına gelir. Bir başka deyişle muharebe alanından da ilk elden bilgi edinmeye çalışır ve analizler gerçeklekleştirir. Fransa’nın geleneğinde göreve gelen bir kişinin bu kadar kısa sürede görevden alınması enderdir. Hele medyatik bir şekilde görevden alınması şayet büyük bir kriz yaşanmadıysa pek rastlanan bir durum değil. Elysée sarayına yakın kaynaklar, Korgeneral Vidaud’nun Ukrayna savaşıyla ilgili olarak başta Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron olmak üzere yönetim katına verdiği brifinglerin yetersizliği ve konulara sınırlı bir hakimiyete sahip olmasından dolayı görevden alındığını söyledi ve kendisine yeni bir görev tevdi edilmedi. Vidaud’un görevden alınmasına yönelik gerekçe Fransız kamuoyunda çok tartışılıyor. Ağırlıklı olarak Vidaud’un ABD askeri istihbaratını görüşünden ayrıştırmaya çalışması sanırım koltuğundan edilmesine neden oldu. Açık kaynaklarda yayınlandığı üzere Rusya’nın Ukrayna’ya karşı bir savaş başlatacağı görüşüne katılmayan Vidaud’un Avrupa Birliği’nin istihbarat kurumlarını da bu şekilde yönlendirdiği de kimi uzmanlar tarafından düşünülüyor. Zira AB de ABD’den ayrışmıştı bu konuda. Washington yönetimi ile NATO Rusya’nın Ukrayna’ya karşı topyekün askeri bir harekat başlatacağını ifade ediyordu. AB ise Rusya’nın amacının sadece gerginliği tırmandırıp müzakere masasına oturmak olduğunu savunuyordu. AB’nin analiz ve istihbarat merkezi başkanı Portekiz’li José Carmino Morgado ve ekibi anlaşılan AB üyesi ülkelerden gelen salt bilgileri siyasi beklentilere göre yorumlayarak değerlendirmişler. En büyük hata da bu. Zira, Putin’in çevresinde yer alan istihbaratçıların da değerlendirmeleri Putin’i sanki hataya sürüklemedi değil. Seçim öncesi Macron’un hamlesi de bu çerçevede önemli. Macron Devlet kurumlarında kendisini yanlış yönlendiren kişileri teker teker ayıklıyor. Sadece kendi bekaası için değil, ülke bekaası için. Bilgi ve istihbarat esastır. Yanlış bilgi, yanlış kararlara neden oluyor. Bu alanda alınan kararlar da hayati.