Güldener Sonumut

Güldener Sonumut

ntvbenelux@gmail.com

Tüm Yazıları

İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth, 96 yaşında hayata veda etti. Birleşik Krallık devlet başkanlığı sorumluluğunu 70 yıl boyunca omuzlarında taşıyan Elizabeth’in tacı öngörüldüğü üzere veliaht Charles’a geçti. Galler Prensi de ülkenin yeni hükümdarı olarak 3. Charles ismini seçti. Aslında göbek adında yer alan George, Arthur veya Philip isimlerini kullanabilirdi. Ancak 3. Charles ismini seçerek şimdiden hem Birleşik Krallık vatandaşlarına hem de dünyaya sembol dolu mesajlar iletmiş oldu. Zira İngiltere tarihinde 1. Charles pek iyi anılmıyor. Hatta tahttayken idam edilmişti. Ancak oğlu 2. Charles ülkede inkılaplar gerçekleştiren bir kral olarak bilinir. Anglikan kilisesinin yeniden resmiyet kazanmasını öngören ‘Calderin’ yasasını onaylar. Hatta, köklü temel hak ve özgürlükler yasası olan ‘Habeas Corpus’u imzalar. 1679 yılında kanunlaşan yasa, keyfi tutuklama ve gözaltına almalara karşı bireysel özgürlükleri güvenceye alan Anglosakson kurumunun önemli bir yasasıdır. 2. Charles ayrıca ülkedeki püritanizm akımına son vererek, tiyatro ve komedi sahnelerini yeniden gösteriye açar.

Haberin Devamı

İngiltere hükümdarı siyasete karışamaz ve siyasi görüş bildiremez. 25 yaşında kraliçe ilan edilen 2. Elizabeth, hükümdarlığı boyunca hep tarafsız kaldı ve Büyük Britanya nüfusunun görüşünü etkileyebilecek herhangi bir açıklamada bulunmadı. Siyasete de hiçbir zaman doğrudan karışmadı. Zaman zaman sözde sübliminal mesajlarla görüşünü sembolik bir şekilde bildirdiği söylenir. Ancak sübliminal mesajlar hukukta yer almadığı gibi, Kraliçe’nin şapka, renk, takı veya başka yöntemlerle mesaj vermeye çalıştığı ne kadar doğruydu bilinmez. Kraliçe sırlarıyla birlikte ayrıldı bu ölümlü dünyadan.

Yeşil Kral tahta çıktı

Görüşleri biliniyor

Annesinin aksine 3. Charles, veliaht prensken sıklıkla görüş bildirmedi değil. Charles, başta çevre, tarımcılık ve ayrımcılık olmak üzere bir çok hususta görüşünü özgürce bildirdi. Yemin töreninde ise Birleşik Krallık’ın geleneklerine sadık kalacağını dile getirdi. Bundan sonra görüş bildirmeyeceğini, tarafsızlığını yitirmesine neden olabilecek adım atmayacağını söyledi. Ancak gerek ülkedeki göçmen yasası, gerekse Asya ülkeleriyle ilişkiler, Ortadoğu, çevre, fakirlikle mücadele konularında çok net görüşleri var. Bunları da muhafaza etmesi bekleniyor. Bununla birlikte Kraliyet kurumunun gereksiz şekilde geniş, çok katı protokolünün ve bazı uygulamalarının geçerliliğini yitirdiğini de düşünmüyor değil. Bu çerçevede 3. Charles’ın çiçeği burnunda Başbakan Liz Truss ile ne kadar iyi anlaşabileceği merak konusu. Zira Truss kabine üyelerinin seçimlerinde, fakirlerden hiç hoşlanmayan ve çevre duyarlılığı neredeyse olmayan kişilere yer verdi. Göçmen yasasını daha da sıkılaştırıp, yasadışı göçmenleri üçüncü ülkelere ‘ihraç etme’ konusunda kararlılık sergileyen Truss, Charles’a ters gelebilecek bir Başbakan.

Haberin Devamı

Belçika, Hollanda ve İspanya kraliyet ailelerinin aksine, 3. Charles bir geçiş lideri olmayacak. Bir başka deyişle, akli melekeleri yerinde olduğu sürece son nefesine kadar tahtta kalacak. Annesi, anneannesi ve babasına bakılacak olursa, Charles’ın önünde uzun bir süre var. 3. Charles ‘İngiliz Milletler Topluluğu’nu 15 üyeyle muhafaza edebilecek mi?’ sorusu yok değil akıllarda. Aynı şekilde, Birleşik Krallık’tan ayrılmak isteyen İskoçya’yı himayesinde muhafaza edebilecek mi?

Haberin Devamı

Hem jeopolitik hem de tarih açısından 2. Elizabeth’in vefatı bir dönüm noktası. Zira Rusya-Ukrayna savaşının devam ettiği, Çin denizinde gerginlik yaşandığı bir dönemde, 2’nci Dünya Savaşının yakın bir şahidi artık liderler sahnesinden ayrıldı. Avrupa’da Kraliyet ailelerinin duayen koltuğuna artık Danimarka Kraliçesi 2. Margrethe oturdu. 3. Charles Büyük Britanya’nın birlik ve beraberliğini koruyabilecek mi sorusuna henüz cevap yok, ancak bunu sağlamak için elinden geleni yapmaya çalışacak. Hatta NATO’nun önde gelen ülkeleri de yardımcı olacaklar. Zira Büyük Britanya’nın dağılmasının etkileri adayla sınırlı kalmaz. Jeopolitik açıdan yansımaları çok büyük olur. Batı dünyası da bunun farkında...

Bu arada dünya dönmeye devam ediyor

Avrupa kamuoyu, Rusya-Ukrayna savaşı, enerji krizi ve şimdilerde 2. Elizabeth’in vefatıyla meşgul. Ancak öte yandan dünyada gözden kaçan gelişmeler olmuyor değil. Düne kadar kanlı bıçaklı olan ve Himalayalar’daki sınır sorunundan dolayı savaşın eşiğine gelen Hindistan ve Çin arasında beklenmedik hatta ilginç denilebilecek bir mutabakat sağlandı. İki ülkenin savunma bakanları arasında temmuz ayında yapılan müzakereler çerçevesinde Gogra bölgesinde bulunan askerlerin karşılıklı olarak çekilmesi ve müzakerelerin diplomatik yollardan sürmesi konusunda anlaştılar.

Yeşil Kral tahta çıktı

Öte yandan Kuzey Kore lideri, zaten çalkantılı olan dünya barışını daha da zedeleyecek çok tartışmalı bir kanuna imza attı. Kuzey Kore liderine karşı yapılacak ve kendisini etkisiz hale getirecek bir saldırı anında nükleer bir saldırı başlatılmasına izin veren nükleer güç kullanım yetki devri yasanın kapsamı çok geniş. Batılı güçlerin Kuzey Kore’yi veya liderini hedef almaya hazırlanması Kuzey Kore’nin nükleer güce başvurması için yeterli sayılacak. Tehdidin nükleer veya konvansiyonel olmasına bakmaksızın. Biraz mizahi bir şekilde anlatmak gerekirse, Kuzey Kore lideri neredeyse rüyasında Batılı güçlerin saldıracağını görse veya Batılı ülkelerden sübliminal bir mesaj geldiğini hissetse nükleer başlıkları kullanabilecek. Kuzey Kore’nin nükleer başlıklı füzelerini kullanma yelpazesini bu kadar genişletmesi kuşkusuz ABD, İngiltere, Fransa gibi NATO müttefikleri için sorun teşkil ediyor. Kuzey Kore’de nükleer kuvvetlerin kullanımı Kim Jong-Un’un haletiruhiyesine kaldı. Oysa babası bile sadece nükleer bir saldırıya uğraması halinde nükleer başlıkları kullanacağına yönelik önemli ve ‘rasyonel’ bir doktrin çizmişti.

Gündemin gölgesinde kalan bir diğer konu ise Avrupa’nın siyasi çatısını oluşturmayı hedefleyen Avrupa Politikalar topluluğunun ilk resmi toplantısı. Çek dönem başkanlığına yakın kaynaklardan edinilen bilgiye göre toplantı 6 Ekim tarihinde Çekya’nın başkenti Prag’da düzenlenecek. Dönem başkanlığı, Türkiye’yi de bu toplantıya davet etmek için kolları sıvadı. Malum Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un ortaya atmış olduğu bir fikirdi. Türkiye’nin katılımına bazı itirazlar yok değildi. Ancak Türkiye’nin Ankara-Prag-Brüksel hattında yapmış olduğu girişimler sanki meyvesini verdi. Yakında tarih, yer ve katılım düzeyine yönelik olarak açıklamaların gelmesi sürpriz olmaz.