2014 yılında Rusya, Ukrayna’nın Kırım bölgesini ilhak ettiği vakit, çoğu NATO üyesi ülke, Rusya’nın burada duracağını sandı. 2021 yılının ikinci yarısında Rusya, Belarus ve Donbas bölgesi ile Ukrayna sınırının Rus tarafına askeri yığınak yapmaya başladığı vakit, birçok Avrupa ülkesi sandı ki Rusya, Ukrayna’ya sadece gözdağı verecek, ardından da müzakere masasına oturup pazarlık edecek.
ABD ve İngiltere gibi ülkeler uluslararası topluluğu Rusya’nın hasım tavrı ve emelleri konusunda uyarmaya çalıştı, ancak pek de başarılı olamadılar. 24 Şubat 2022’de Ukrayna’ya karşı birçok cepheden saldırı başlatan Rusya, sandı ki ülkeyi 10 günde ele geçirecek. Rusya Devlet başkanı Vladimir Putin sandı ki askeri istihbarat teşkilatı SVR ile sair istihbarat teşkilatı FSB’nin Ukrayna’la ilgili raporları gerçeği yansıtıyor.
Rusya sandı ki askeri teknolojisi Ukrayna’yı yenebilir. Sandı ki, Ukrayna’ya gerçekleştireceği saldırı karşısında Avrupa Birliği (AB) ve NATO ülkeleri bölünecek. Sandı ki Ukrayna’nın başında bulunan ‘tiyatro adamı’ ve ‘mizahçı’ Volodimir Zelenskiy, başkomutanlık görevini üstlenemeyecek.
Sanıldı ki Türkiye, Rusya’nın tarafını tutacak. Oysa Rusya’nın Kırım’ı işgalinden bu yana Türkiye, Moskova’ya karşı bu konuda aynı tutumu sergiledi. Sanıldı ki Türkiye, Suriye dosyasından dolayı Rusya’nın Ukrayna işgaline karşı sessiz kalacak. Oysa Türkiye Ukrayna’ya başta SİHA’lar olmak üzere envanterinde yer alan ve Türkiye’nin güvenliğini sekteye uğratmayacak ciddi imkan ve yetenekler sağlamadı değil.
Yanılgılar bitmedi
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’la ‘devasa’ bir masada yaptığı ikili görüşmeyle sanıldı ki Putin hasta. Hatta televizyona yansıyan görüntülerde aldığı kilolar eski görüntüleriyle karşılaştırıldı. Putin’e ömür biçildi. Sandık ki Putin’in Ukrayna cephesine gönderdiği askerlerden haber alamayan Rus annelerin protestoları, Putin rejimini alt üst edecek. Putin sandı ki paralı askeri firma kuran eski aşçısı Yevgeny Prigojin, Rus ordusundan daha becerikli çıkacak ve Ukrayna ordusunu yenecek.
Sandık ki, savaş öncesi dev askeri tatbikatlar ve gövde gösterileri yapan, teknolojik oyuncaklarını her fırsatta sergileyen Rusya, devasa, yenilmesi zor bir orduya sahip. Savaşın 20’nci gününde lojistik başta olmak üzere dökülen ve dağılan disiplinsiz bir orduya sahip olduğu ortaya çıktı. Sanıldı ki bayrak altına 200 bin askeri geri çağıran Putin dev protestolarla karşı karşıya kalacak. Protestolar sınırlı kaldı. Hatta hiçbir etkisi olmadı. Putin Avrupa halklarının gaz kesintilerine dayanamayacağını sandı. Onda da yanıldı.
NATO müttefiki ülkelerin kamuoyları Ukrayna’ya silah sevkiyatını kademeli olarak artırmamaları halinde Rusya’nın Ukrayna’yı tamamen işgal edebileceğini sandılar. Himars tipi çok namlulu füzelerin verilmemesi halinde Rusya’nın Ukrayna’yı işgal edebileceği sandılar. Himars’lar verildi ancak savaşta büyük bir değişiklik yaşanmadı. Rusya kazanmıyor, ancak saldırılarını sürdürüyor. Aynı şekilde Rusya İran’dan İHA alarak Ukrayna’daki savaşın seyrini değiştirebileceğini sandı. Ama yanıldı. AB ve ABD, Rusya’yı uluslararası finans sisteminden tamamen dışlayıp dev bir ekonomik ve ticari ambargo uyguladıklarında ülkede dev bir kriz yaşanacağını sandılar. O da olmadı.
Realiteyi değerlendirmeli
Bu liste, Rusya’nın NATO ülkelerinde yaptığı habis istihbarat faaliyetlerinin müttefiklere zarar verebileceğini sanması, AB ve müttefiklerin Rus oligarkların mal varlıklarına el koyarak Rusya’da ayaklanmalara neden olabileceğini sanması, gibi uzatılabilir. Rusya-Ukrayna savaşında ‘sanılanlar’ olmadı. Çünkü Putin hayallerini gerçek sandı. Bir başka deyişle, istihbarat raporlarını, Ukraynalıların Rus ordusunun işgalini kolları açık, ellerinde Rus bayraklarıyla neşe içerisinde karşılayacaklarını, Rus ordusu ve savunma sanayinin muhteşemliği yönündeki rüyasını gerçek sandı. Transatlantik cephede ise, Rusya’nın, Batılı bir ülkeymiş gibi, Batılı ülkelerin yaptırımlara ve ekonomik cezalara karşı verecekleri tepkileri vereceğini düşündüler. Oysa Rusya Batı değerlerini benimsemiş bir ülke değil. En azından henüz.
Hal böyle olunca, bu savaşta sanmaktan vazgeçmek gerekiyor artık. Cephede ve haritadaki askeri realite üzerinde değerlendirme yapmak şart. Ukrayna’ya tankların verilmesi önemli. Savaşın dönüm noktası olabilir. Ancak Putin’in bugünden yarına düşeceği, güç kaybedeceği veya bayrak altına almayı hedeflediği toplam 1.5 milyon askerden dolayı rejiminin sallantıda olduğunu düşünmeyi bırakmak gerekiyor. Rusya’yı müzakere masasına getirmenin tek yolu Ukrayna’nın savaşı kazanmasından geçiyor. Sair umutlar, beyhude çabalardan ibaret.
Cesur siyasetçi profili
Biri yeniden seçildi. Bir daha seçimlere katılamayacak. Diğeri yeni seçildi. Kimilerine göre bir yol kazası. Ancak yeniden seçilmeyi hedefliyor. Biri yeniden seçildi, ancak mecliste çoğunluğu kaybetti. Diğeri ise mecliste beklenmedik bir koltuk sayısına sahip olduğu için yeşiller ve liberallerle çoğunluk hükümeti kurabildi. Biri, iç politikada ülkesini yarınlara taşıyacak çok tartışmalı reformlara imza atmaya hazırlanıyor. Diğeri ise hem iç hem dış politikada korkak adımlar atıyor. Konumuz Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile Almanya Başbakanı Olaf Scholz.
Macron tekrar aday olamayacağı için artık kendisini yeniden seçtirmek için değil, ülkenin bekaası için reformlar gerçekleştiriyor. Emeklilik yaşını 64’e yükselten Macron, gösterilere rağmen emeklilik sistemini yapılandırmaya gitti. Yetmedi, silahlı kuvvetlerin 2024-2030 bütçesini 295 milyar Euro’dan 400 milyar Euro’ya yükseltti. Askeri istihbarat bütçesini de %60 oranında arttırma kararı alan Macron, yedek subay ve astsubay rezervini de yükseltecek.
Öte yandan, nispeten yeni seçilen Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Ukrayna savaşına rağmen Kuzey Akım 1 ve 2’yi askıya almaya cesaret edemedi. Ukrayna’ya silah yardımında bulunmadı. AB ülkelerinin enerji piyasalarına sübvansiyon verilmesine karşı çıktı ancak kendi ülkesinde 200 milyar Euro’luk enerji destek fonu oluşturdu.
Scholz cesur değil
Alman basınındaki meslektaşlarımın kimilerine göre Scholz, Hubris kompleksine sahip, kimileri de Dunnig Kruger etkisinde olduğunu dile getiriyorlar. Birisi kibirin, diğeri ise cehaletin bir eseri oluyor. Ancak sanırım Scholz’un sorunu cesaret ve özgüven eksikliği. Ramstein’de düzenlenen Ukrayna savunma temas grubu toplantısı öncesinde Almanya’dan, ABD’nin Ukrayna’ya tank vermesi halinde Almanya’nın da Leopard 2 tipi tank vereceği yönünde açıklamalar geldi. Toplantıya başkanlık eden ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin başta olmak üzere ABD’nin, Almanya’ya savunma ve güvenlik alanında güvence verdiği anlaşılıyor. Nitekim Austin, Ukrayna’ya tank verecek olan müttefiklerin bu hamleden doğabilecek olası güvenlik eksikliğini telafi etmeye hazır olduklarını ifade etti.
Scholz’un sorunu biraz da 1967 yılında dönemin Almanya başbakanı Willy Brandt’ın oluşturduğu ‘Ostpolitik’ kavramına bağlı kalmaya devam etmesi. Nitekim Ostpolitik’in simge isimleri Gerhard Schröder ve Sigmar Gabriel ile yakınlığı ile tanınan Boris Pistorius’u savunma bakanı olarak atadı.
Bugün Macron, Fransa-Almanya Bakanlar kurulu zirvesi çerçevesinde Olaf Scholz’u misafir edecek. Ortak bir bildiri kaleme alan iki lider, hem AB’nin jeopolitik imkan ve yeteneklerini pekiştirmeyi, hem NATO nezdindeki Avrupalı müttefikleri güçlendirmeyi hem de ABD ile daha güçlü bir işbirliğini öngören ortak bir felsefe amaçladıklarını dile getirdi. 1963 yılında imzalanan Fransa-Almanya dostluk işbirliği anlaşmasının 60’ıncı yıl dönümünde, iki ülkenin işbirliğinin yeniden canlanması AB ve NATO açısından önemli. Macron belki Scholz’u Leopard 2 konusunda biraz daha cesaretlendirebilir. Ayrıca kimse SPD’den Ostpolitik’ten vazgeçmesini istemiyor, sadece bunu uygulamak için şu anda doğru muhatap ve ortam yok.