Güldener Sonumut

Güldener Sonumut

ntvbenelux@gmail.com

Tüm Yazıları

Ukrayna ile Rusya arasında yaşanan gerilim ile Kovid arasında ne gibi bir bağlantının olabileceğini merak edebilirsiniz. Ancak maalesef iki konu birbirleriyle ilintili. Zira Ukrayna ile Rusya arasındaki krizde neredeyse savaşın eşiğine gelindi. NATO’ya üye ülkelerin askeri istihbarat birimleri, teknik jargonla 'J2', yıllardan beri Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik hasmane bir tutum içerisinde olduğunu görüntüler, sinyal ve insan kaynaklı istihbarat verileriyle paylaştılar.

Diplomatlar ve siyasilerin dikkatini konuya çekmeye çalıştılar. NATO üyesi ülkelerin askeri istihbarat birimlerinin sağladığı verilerin niteliği ve niceliği son 10 yılda çok çok artmış durumda.
Aynı birimlerin geçmişte NATO üyesi ülkelerin Sars tipi pandemilerle mücadele etmek mecburiyetinde kalabileceklerini, solunum yollarını hedef alan salgınlara yönelik olarak hazırlıklı olmaları gerektiğini dile getirmelerine rağmen, sağlık birimleri ve siyasiler, bu uyarıları pek kâle almadılar. Ukrayna-Rusya krizinde de aynı süreç yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor. Rusya’nın NATO veya AB ülkelerini bölmeye çabalamasına da gerek yok; üye ülkeler hazırlıksız, biraz bencil ve korkak oldukları için kendi iç dinamikleriyle bölünüyorlar. Nitekim 2000’li yıllardan bu yana AB enerji güvenliği konusunda çalışmalar gerçekleştirmek üzere kolları sıvadı. Bu çalışmalar 2008 yılında hesapta hızlandı. Amaç da aslında AB’nin Rus gazına bağımlılığını azaltmaktı. Enerji alanında tedarik çeşitliliğini sağlamayı hedefliyorlardı. Ancak aradan geçen yirmi yıla aşkın süreye rağmen, AB ve özellikle Almanya ile İtalya, Rus gazına her zamankinden daha fazla bağımlı durumda. NATO ülkelerinin askeri istihbarat birimlerinin Rusya'nın askeri imkân ve yetenekleri konusunda yaptığı uyarılar da diplomatlar ve siyasiler tarafından istiskal edildi.

Haberin Devamı

'Ver-kurtul' işlemez

Almanya’nın Münih kentinde her sene yapılan Münih Güvenlik Konferansı esnasında müttefikler, Ukrayna-Rusya krizine diplomatik çözüm aramaya devam edecekler. 2015 yılında Fransa ve Almanya’nın Normandiya formatı çerçevesinde Ukrayna-Rusya krizine buldukları, 'ver kurtul' olarak özetlenebilecek olan formül işlemedi, işlemez de. Aslolan niyet ve barışçıl yaklaşım. Hatırlayalım, Süddet krizinin baş gösterdiği dönemde de, zamanın büyük devletleri olan İngiltere, Fransa, İtalya ve Almanya, Münih’te bir araya gelerek, krize çözüm aramıştı. Mart 1938’de Anschluss ile Avusturya’nın Saar bölgesini ilhak eden Hitler, gözünü Çekoslovakya’da Süddet bölgesinde yaşayan 'Alman' azınlığa dikmişti. Çekoslovakya Hitler’e Süddet bölgesini vermeye razı olmuştu.

Haberin Devamı

Aktörlerin konumu ve nitelikleri değişti. Almanya ve Fransa, Minsk anlaşması çerçevesinde Donetsk ve Luhansk’da bir referandum düzenlenirse, bu iki bölgenin özerk olmaları halinde Rusya’nın bir daha kriz çıkarmayacağını ileri sürdüler. Ancak Ukrayna yönetimi kamuoyu baskısı nedeniyle bu hükümleri yerine getiremedi. 'Ver kurtul' zaten işlemeyecekti. Zira Rus anayasası, dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın Rusça konuşan 'azınlıkların' güvenliğini, refahını ve bekasını sağlamak üzere Rus yönetimine yetki verir. Gelinen noktada kriz nasıl şekillenir artık pek öngörülemiyor. Ancak bir kez daha NATO ülkelerinin istihbarat birimleri krizi önceden tespit edebildi. Diplomatlar, birbirleriyle didişmekle yetindiler. Siyasiler de başka öncelik peşinde koştu. Sanki tarih tekerrürden ibaret, hamam aynı hamam, tellaklar değişiyor sadece.

Haberin Devamı

NATO yeni genel sekreterini arıyor

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in görev süresi sona eriyor. 2014 yılından bu yana görevde bulunan eski Norveç başbakanı Stoltenberg, Norveç merkez bankası başkanlığı görevine gidecek. Haziran’da Madrid’te düzenlenecek olan NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesine kadar da yeni bir aday tespit edilmeye çalışılacak. An itibariyle bazı isimler telaffuz ediliyor. Örneğin Hollanda Başbakanı Mark Rutte gibi. Ancak 271 gün süren koalisyon görüşmelerinin ardından hükümet kuran Rutte’nin başbakanlık koltuğunu kolay kolay bırakması beklenmiyor. Bir ara ismi telaffuz edilen Belçika eski başbakanı ve halen AB Konseyi Başkanlığı görevini üstlenen Charles Michel’in ise Mart’ta görev süresinin 2.5 yıl daha uzatılması bekleniyor.

Münih Güvenlik Konferansı Ukrayna-Rusya kriziyle gölgelenirken, kapalı kapıların ardında konuşulanlar arasında NATO Genel Sekreterinin kimin olması gerektiği konusu var. ABD, Kanada, İngiltere ve Fransa, Stoltenberg’in yerine gelmesi gereken kişinin bir kadın olması gerektiğini düşünüyorlar. İtalya, Belçika, Lüksemburg, Danimarka da bu fikre sıcak bakıyor. Kadın adaylar arasında eski Litvanya cumhurbaşkanı Daila Grybauskaite’in adı yeniden telaffuz ediliyor. Kulislerdeki bir başka isim ise Belçika’nın eski işgüder başbakanı ve halen dışişleri bakanlığı görevini üstlenen Sophie Wilmès.

NATO Genel Sekreterliği görevini üstlenecek olan adayın, transatlantik ilişkilere çok önem veren bir isim olması gerekiyor. ABD’nin kurumdaki ağırlığını göz önünde bulundurarak, Washington’ın icazetini alacak, AB ile NATO arasındaki kurumsal iş birliğine, İttifak’ın nükleer savunma politikasına karşı çıkmayacak, aksine üstlenebilecek ve destekleyebilecek bir isim... Bu çerçevede uzun süreden bu yana görev almayan İngiltere eski başbakanı Theresa May’in de ismi anılmıyor değil, ancak ihtimal oldukça düşük. İtalya’nın eski dışişleri bakanı ve bir dönem AB dış politika yüksek temsilciliği görevini üstlenmiş olan Federica Mogherini’nin de ismi gündemde. Ancak diplomatik kulislerde Mogherini’nin ABD’nin onayını alabilecek bir isim olmadığı, zira AB görevi döneminde Washington ile ters düştüğü konuların bulunduğu hatırlatılıyor. Hoş, politikada, dünün ‘düşmanları’ yarının müttefikleri olabilir.

Müttefikler kadın bir genel sekreter arayışına girdiler. Ancak sürecin sonunda ipi yine bir erkeğin göğüsleyebileceği gerçeğini de unutmamak gerekiyor. NATO zirvesine ev sahipliği yapacak olan İspanya’nın başbakanı Pedro Sanchez de son dakikada üye ülkeler arasında seçilebilecek uzlaşı adayı olabilir.

Ukrayna-Rusya krizi ve NATO’nun Kovid sendromu

AB’nin ilginç Türkiye çıkışı

Aslında her şey, Türkiye’nin uzun bir aranın ardından çok masum, bilimsel, somut verilere dayalı açıklamasıyla başladı sanki. Milli Savunma Bakanlığı basın ve halkla ilişkiler müşavirliği, analiz ve değerlendirme subayı OF-3 yani Binbaşı Pınar Kara, Yunanistan’ın yıl başından bu yana, askeri, deniz ve hava araçlarının askerden arındırılmış, yani gayri askeri statüdeki Adalar’da 229 ihlal gerçekleştirmiş olduğunu açıkladı. Kara’nın açıklaması veri ve rakamlara dayalı, yorumsuz, ihlallerin yer aldığı yer, tarih ve saate endeksli. Bu açıklamanın devamında da Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, çok doğal bir şekilde, hiç yorumda bulunmadan, Atina yönetimini bu ihlallerde bulunmaya devam etmesi halinde müttefikimiz Yunanistan’ı uluslararası antlaşmalardan dolayı içine düşebileceği durum hakkında dostane bir şekilde uyardı. Yunanistan birden panikledi. Zira bugüne kadar Türkiye, Yunanistan’ın Türk hava sahası ile deniz yetki alanlarını ihlalini sadece ‘diplomatik’ yollardan protesto etmekle yetiniyordu. Yunanistan’ın ihlallerini rakamlara dayandırarak dünya kamuoyuyla paylaşmış olması Atina’yı korkunç derecede endişelendirdi. Öyle ki soluğu AB’de Atina, Çavuşoğlu’nun açıklamalarına karşı açıklama yayınlamasını talep etti. AB Dış Politika Yüksek Temsilciliği de niteliği ve niceliği çok düşük olan, Ukrayna-Rusya krizinin yaşandığı bir dönemde hakikaten yapılmayacak benzetmeler ve çağrıştırmalar içeren ve Türkiye’yi maalesef bir kez daha kınayan bir açıklama yaptı.

AB’nin Türkiye’yi Rusya gibi saldırgan gösterme çabası dehşet verici. Türkiye’nin Ukrayna meselesinde NATO ve ABD’den yana tavır sergilemesinin, BAE ve İsrail ile yeniden bir ‘modus vivendi’ bulmasının, Atina ve Güney Kıbrıs’ta büyük rahatsızlık yarattığı kesin. AB Dış Politika Yüksek Temsilcisinin ise yaptırım tehdidini zımnen yeniden gündeme getirmesi çok ilginç. AB’nin dış politikasından pek bir medet ummamak gerektiği bir kez daha kanıtlandı. Zira topluluğun Türkiye konusundaki dış politikası Yunanistan, Kıbrıs Rum kesimi ile biraz da Fransa’nın oyuncağı olmuş durumda.