Bolu’nun Mengen ilçesi müthiş bir yerdir. Her zaman Bolu Mengen diye anılır; muhtemelen Almanya’nın Baden Würtemberg eyaletindeki Mengen kasabasıyla karıştırmamak için. Zaten karıştırmak da zor. Biri Almanya yani Schengen bölgesinde, diğeri Türkiye’mizde. Yüzölçümleri olmasa bile nüfusları birbirlerine yakın.
Bilindiği üzere şikemperver olan bendeniz Mengen’deki aşçılık okuluyla da pek ilgiliyim. Bir lezzet avcısı olarak, İzzet Baysal aşçılık yüksek okulundan mezun olup, Türkiye’de veya dünyada hünerlerini sergileyen o değerli insanları takip ederim. Meşakkatli yemekler arasında yer alan uskumru dolması, çerkez tavuğu veya su böreği konusundaki başarılarını veya caz müziğin mutfak sanatlarına uyarlaması olan füzyon yemekler konusundaki hünerlerini tatmaktan çok hoşlanırım.
Taşeron şirketler
Ama konumuz, Mengen’den Schengen’e Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) ülkeleriyle yaşadığı vize sıkıntısı. Bu sıkıntı yeni değil ancak büyüyerek devam ediyor. Sorunların bir AB, bir de Türkiye ayağı var. Her ikisini de yansız ve nesnel bir şekilde ele alacağım. Önce AB cephesinden başlayalım ve bu vesileyle Türkiye’de seçimler heyecanı yaşandığı için gündeme getiremediğimiz Schengen raporundan bahsedeyim. Avrupa Komisyonu Schengen bölgesinin yönetimi ve karşılaşılan sorunlarla ilgili olarak iki yıldan beri bir rapor yayınlıyor. Rapor bu sene 16 Mayıs tarihinde yayınlandı. AB belgeleri müptelaları için Com(2023) 274. Rapor oldukça kapsamlı: Schengen sınırlarının yönetimi, Frontex, geri kabul, vize süresi geçmiş kişileri ülkelerine geri gönderme süreci gibi konular yer alıyor. Bununla birlikte bizi ilgilendiren unsurlar da var. Örneğin Avrupa Komisyonu raporda, vize hizmeti veren kurumlar ile üçüncü ülkelerde bulunan AB üyesi ülkelerin elçilik ve konsolosluklarına yönelik görüş, tespit, eleştiri ve önerilerde bulunuyor.
Listesini yapmak oldukça uzun ancak doğrudan Türkiye’deki vize sorununu aydınlatan bilgiler var. Bunlar arasında AB ülkeleri adına vize hizmeti sunan firmalardan kaynaklanan sorunların altı çiziliyor. Hollanda örneğinden yola çıkarak, isim vermeden vize hizmeti veren taşeron firmaların işlem sürelerinin çok uzun sürdüğüne vurgu yapılıyor. Zaman zaman talep edilen fahiş ücretlere de dikkat çekiliyor. Ülkelerin taşeron şirketlerin hizmet kalitesini yeterince denetlemedikleri, kurumlar arasında işbirliğinin yeterli düzeyde olmadığı işaret ediliyor. İstenilen belgeler listesinde yaşanan sıkıntılara, bu hususta her zaman standart olmamasına, vize hizmet süresinin çok uzun olmasına ve bunların AB’nin çıkarına olmadığına da işaret ediyor.
Bu konuda geçmişte bir çok skandal yaşanmadı değil. Bu yüzden de Avrupa Komisyonu bir Schengen koordinatörü atadı. Bu görevi halen yürüten kişi Henrik Nielsen. Avrupa Komisyonu ayrıca bir Schengen barometre bir de Schengen skorbord oluşturdu ve bir dizi unsuru ölçüyor ve denetliyor. Komisyon sadece vize hizmeti sunan taşeronları değil, AB’ye üye ülkelerin üçüncü ülkelerdeki konsolosluklarını da eleştiriyor. Konsolosluklarda yeterince personel istihdam edilmediğine, bu sebeple vize işlem süresinin uzamasına vurgu yapılıyor.
AB’ye üye ülkeler vize hizmetlerini kısmen özelleştirerek, konsolosluklarında çalışan insan sayısını azaltma yönüne gittiler. Diğer yandan Avrupa Komisyonu, vize hizmeti sunan taşeronlarla yaşanan sıkıntılar ve skandalların ardından ciddi cezai müeyyideler getirmeye başladı. Zira İspanya, Hollanda ve Avusturya ile AB’ye üye olduğu dönemde İngiltere için vize hizmeti sunan şirketlerde ciddi sorunlar yaşanmadı değil. Avrupa Komisyonu bu sorunun farkında. Ancak soruna cevap bulması gereken merci Komisyon değil, Schengen bölgesine üye ülkeler. Nitekim Komisyon’un raporu 8 Haziran’da AB Adalet ve İçişleri Bakanları konseyinde derinlemesine ele alınacak. Ayrıca AB dönem başkanlığını üstlenen İsveç, AB’nin terörle mücadele grubunun raporunu sunacak.
Türkiye ne yapmalı?
Adil ve eşit olmak için Türkiye’den kaynaklanan sorunları da dile getirmek gerekiyor. Zira Türkiye’nin AB ile imzaladığı bir vize serbestisi anlaşması bulunuyor. Bu anlaşmada Türkiye’nin yerine getirmesi gereken 72 kriter var. Bu kriterlerin 66’sı Türkiye tarafından yerine getiriliyor. 6’sında eksiklikler hala devam ediyor. Bu 6 eksikliğin 2’si olan Geri Kabul Anlaşmasının uygulanması ve KVKK olarak da adlandırabileceğimiz AB vatandaşlarının kişisel verilerinin korunması, vize muafiyetine geçildiği gün giderilecek sorunlar. Ayrıca bir başka kriter olan Avrupa Polis teşkilatı Europol ile yapılacak işbirliği anlaşma için elzem. AB’nin vize uyguladığı üçüncü ülkelere Türkiye’nin de vize uygulaması şartı da vize muafiyetinin sağlandığı gün hayata geçirilebilecek bir uygulama. Ancak terörle mücadele kanununun değiştirilmesi ve Avrupa Konseyi’nin yolsuzlukla mücadele devletler grubunun önerilerini hayata geçirme iradesi bugüne kadar hep sorun teşkil etti. Bu biraz konjonktürel bir sorundu. Türkiye’nin terörle mücadele ettiği bir dönemde terörle mücadele kanununu ‘hafifletmesi’ hukuken mümkün, ancak siyaseten kamuoyuna anlatılması belki çetrefilli bir konuydu. Gerçi kamuoyunu o kadar da meşgul eden bir konu değildi.
Gelinen noktada, Türkiye’nin eksik kriterleri yerine getirmesi halinde bugünden yarına vize muafiyeti sağlanamayacak. Zira Türkiye’nin eksiklikleri gidermesi için zamana ihtiyacı var. Takvimin azizliği, önümüzdeki yıl Avrupa Parlamentosu seçimleri gerçekleştirilecek. Vize muafiyeti konusu da AP seçimleri döneminde popülist ve yabancı düşmanı partiler tarafından pekala kullanılabilir.
Bu çerçevede gerçekçi bir yol haritası çizmek gerekirse eğer, AB ile Türkiye arasında önce bir vize kolaylığı sağlanmalı. Türkiye’de Schengen vizesi hizmeti sunan taşeron firmaların başvuruda bulunan Türk vatandaşlarına insan gibi muamele etmeleri, efendice konuşmaları ve yetkilerini aşan bilgi ve belge talep etmeden hızlı bir şekilde işlem sağlamaları için çözüm bulunması lazım. Talep edilen belge sayısı ve standardının da belirlenmesi, rencide edici bilgi, belge ve tavırlardan kaçınmaları şart. İş insanları, öğrenciler ve akademi dünyası için çok girişli veya geçerlilik süresi makul olan vizelerin verilmesi de önemli. Taşeron firmalar için tabi para önemli. Vize süresi ne kadar kısa ise, o kadar sık işlem yapacaklar, o kadar para kazanacaklar.
Avrupa Parlamentosu seçimlerinin ardından uzun bir süre, Almanya, Fransa, Belçika ve İtalya gibi ülkelerde seçim olmayacak. Bu çerçevede makul bir süre zarfında vize muafiyeti konusunda Avrupa cephesinden siyasi irade sergilemesi ve iştah göstermesi beklenebilir. Yeter ki bu konuda Türkiye olarak ciddi ve kararlı olalım.
Avrupa Siyasi Topluluğu bir geleceğe sahip oldu
Moldova’nın başkenti Kişinev, Avrupa Siyasi Topluluğu (AST) toplantısına ev sahipliği yaptı. Türkiye’deki tartışma ekseriyetle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın toplantıya neden katılmadığı etrafında döndü. Türkiye’nin temsil edilmemesi hususu üzerinde birçok görüş dile getirildi.
Aslında AST, sadece davet edilen ülkelerin liderlerine açık. Lider gelemiyorsa, o vakit ülke de temsil edilmiyor. Bu sayede temsil seviyesinin yukarıda kalması sağlanıyor. AST’nin fikir babası da Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron. 2022’de Avrupa’nın AB’ye üye ülkelerle sınırlı olmadığı gerçeğini kabul ederek, AB’ye üye, aday ve komşu ülkelerin bir araya gelmelerini öneren bir topluluk fikrini öne sürmüştü. O tarihten bu yana liderler iki kez bir araya geldiler. AST fikrinin tutup tutmayacağı çok tartışma konusuydu. Zira ‘Avrupa’nın formatı merkezi Strasbourg’da bulunan Avrupa Konseyi mi, yoksa Viyana’da bulunan AGİT mi’ sorusu sıklıkla gündeme gelmiyor değil.
Fikir tuttu
AST formatı acaba sadece Ukrayna’daki savaşla sınırlı bir girişim mi? Bu fikir tutar mı? Uzun soluklu kalıcı bir teşebbüse dönüşür mü soruları yok değil. Ancak tuttu gibi bir intiba edinebiliriz. Zira Moldova’dan sonra AST toplantısına ev sahipliği yapmak isteyen ülke sayısı birden arttı. Öyle ki bir sonraki toplantıya İspanya ev sahipliği yapacak. Ardından da Sırbistan. Toplantılara ev sahipliği yapma iştahı önemli bir gösterge. Bir başka önemli gösterge de üye ülkelerin AST’ye kurumsal bir kimlik kazandırma ve yapısal birtakım düzenlemeye gidilmesinden kaçınılması. Brüksel’in gözde yeni düşünce kuruluşu olan BİG başkanı olan ve AB Konseyi başkanı Herman Van Rompuy’ün eski metin yazarı olarak tanınan Luuk van Middelaar, AST’yi bir ‘düşünce hub’ı olarak tarif ediyor. Ülkelerin gayri resmi formatta bir araya gelmelerini sağlayacak bir platform...
Aslında adını koymak gerekiyorsa eğer, AST bir çeşit Avrupa Milletler Topluluğu. AB’nin genişlemesine de yardımcı olabilecek, ancak en önemlisi egemen devletleri eşit zeminde bir araya getiren çağdaş anlamda ‘siyasi bir Bauhaus’ olarak da tarif edilebilir. Görünen o ki, AST’nin önünde güzel günler var. Diplomasi ve dış politika açısından izlemeye değer bir topluluk izlenimi veriyor.