İki yıla aşkın bir süredir görevde bulunan ABD Başkanı Joe Biden ilk resmi devlet konuğunu nihayet ağırladı. Konuk Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron idi. Macron, Cumhurbaşkanlığı döneminde ABD’ye ikinci kez devlet ziyareti gerçekleştiriyor. Trump döneminde de Washington’a devlet ziyaretinde bulunmuştu. Bu sayede Macron, bir istisnaya imza atmış olmadı değil. Geleneksel olarak devlet ziyaretleri karşılıklı olarak sadece bir kez gerçekleştirilir.
Ancak Biden’in bu daveti çok da masum değildi. Ziyaret, yarım elma gönül alma misaliydi. Avustralya’nın denizaltı ihalesinde son anda Fransa’yı dışlayarak ABD yapımı denizaltılarını tercih etmesi, ABD’nin de buna müsebbip olması Paris ile Washington arasında ciddi gerginliğe neden olmuştu. Biden da gönlünü almak üzere Macron’un ikinci kez devlet ziyareti gerçekleştirmesine imkan tanıdı.
Denizaltı krizi artık geride kaldı. Fransa, ABD’nin olaydaki tavrını unutmadı, ancak derinlere gömdü. Asıl önemli olan mesele IRA. Bir başka deyişle ABD’nin Enflasyonla Mücadele Yasası. Bu yasanın iki temel amacı var. Bir taraftan ABD ekonomisinin yeşil dönüşümünü sağlamak, çevreci yatırımcıları teşvik etmek. Diğeri ise, ülkede cari açığı düşürüp, istihdam yaratmak. Bu çerçevede onaylanan yaklaşık 400 milyar dolarlık fondan sadece ABD’de üretim yapan şirketler yararlanabilecek.
Aslında Macron’un çantasında IRA yasası vardı. Pandemi döneminden bu yana Avrupa Birliği’nin (AB) stratejik otonomisini ve tedarik zincirleri konusundaki özerkliğini gündeme getiren Macron, ABD’nin stratejik otonomisinden oldukça rahatsız oldu. Zira AB ülkelerinde çevre alanında rekabet gücü çok yüksek olan ciddi şirketleri bulunuyor. IRA yasasının hayata geçmesiyle birlikte bu şirketler ABD pazarına giriş yapamayacak. Yapmaları için ABD’de üretmeleri gerekecek. Macron’un ABD’ye ziyaretinin asıl amacı gönül almaktan çok, ABD’nin IRA yasa konusunda başta Fransa olmak üzere AB ülkelerine istisna yapmasının sağlanması.
İnce hediyeler
Macron, çantasını görüş ayrılıklarını giderme amaçlı dosyalarla sınırlamadı. Aynı zamanda Biden ve eşi Jill ile Başkan Yardımcısı Kamala Harris’e Fransa’nın eşsiz güzelliklerini ve el sanatlarını simgeleyen güzel hediyeler de getirdi. Aralarında dikkat çekenler arasında benim de çocukluğumdan beri giymiş olduğum, denizcilerin sıklıkla giydiği, Bretagne’ın omuzdan düğmeli ‘Saint James’ kazağı yer aldı. Ayrıca Atlantik’in iki yakası arasında mekik dokuyan zamanın ‘Normandie’ gemisini simgeleyen ‘Christofle’ bir kupa, Fransız yönetmen Claude Lelouch’un ‘Bir Kadın ve Bir Erkek’ filminin müziğini de hem CD olarak hem de basılmış plak olarak takdim etti.
Biden Macron’un IRA konusundaki şikayetini not etti. Rusya’yla ilişkiler, Ukrayna savaşındaki ortak tutum ve Çin konusunda bir prensip kararına vardılar. Tabii prensiplerin eyleme geçmesi önemli. Ziyaret aslında dış politikada uygulanan reel politikanın çelişkilere izin verdiğini bir kez daha gösterdi. Liberal politikayı savunup, stratejik otonomiye imza atmak görünürde çelişkilere neden olsa bile, ikisinin de bir arada topal bir şekilde de olsa yürümeye devam etmesini sağlandığını görüyoruz. ‘Realpolitik’in bir başka özelliği de tutarlı olmama hünerini sağlaması. Neticede AB içerisinde stratejik otonomiyi savunup ABD’de liberal ekonomi ve serbest pazarı savunmayı bilmek ancak reel politikanın prensiplerini uygulayarak mümkün olabiliyor. Ancak ne reel politika, ne de yarı liberal ekonomi tüketicinin çıkarına, zira fiyat endekslerini aşağı çeken nitelikte değil. Bir başka deyişle tüketici bu iki politikadan asla yararlanamıyor.
AB, Elon Musk, Twitter ve Orban’ı dize getirdi
AB’nin bir ordusu olmadığı, uzun süre bir orduya sahip olmayacağı doğru. AB’nin Ukrayna savaşında Kiev’i ABD’nin sağlamış olduğu askeri yardım kadar destekleyemediği de bir gerçek. Ancak bunlar AB’nin bir dünya gücü olmadığı anlamına gelmiyor.
Nitekim demokratik ve batılı ülkelerde AB’nin kaidelere dayalı bir ticaret, ekonomi ve mali politika gütmesi son derece önemli. Uluslararası ticaret alanında AB’nin birçok imkan ve yeteneği var. Dünya ekonomisinde standardı belirleyen ender topluluklar arasında. Vatandaşların verilerinin güvenliği, kişisel haklar, temel hak ve özgürlükler AB açısından son derece önemlidir. Bu çerçevede Brüksel, Twitter’in yeni sahibi Elon Musk’ı Avrupa’nın temel hak ve özgürlüklerine aykırı olası uygulamaları konusunda ciddi bir şekilde uyardı.
Avrupa Komisyonu’nun dijital pazardan sorumlu üyesi Thierry Breton, Musk ile görüşmesinde, Twitter’in AB’nin dijital hizmetler yasasını harfiyen uygulaması gerektiğinin altını çizdi. Musk’a AB’nin kurallarına uymazsa, hem cezai müeyyidelere tabi tutulacağı, hem de AB içerisinde Twitter’in yasaklanabileceğini hatırlatıldı. Musk’ın mesajı çok iyi anladığını ve gereğini yapacağını fazla ses çıkarmadan dile getirmiş. Etkili olacağından kimsenin bir şüphesi olmasın.
Dize gelen bir diğer lider de Macaristan Başbakanı Viktor Orban. Ülkede yaşanan yargı bağımsızlığı sorunu artık Brezilya dizisine döndü. Bu çerçeve harekete geçen Avrupa Komisyonu, Macaristan’ın AB’den alacağı 13 milyar euroluk ekonomiyi canlandırma paketini askıya aldı. Düne kadar mangalda kül bırakmayan Orban, Komisyon’un beklentilerini yerine getirmek üzere yıl sonuna kadar gerekli düzenlemeleri yapacağını söyledi. Aynı ‘Demokles kılıcı’ İtalya’nın da başının üstünde. Başbakan Giordia Meloni AB’nin temel hak ve özgürlükler sözleşmesinden uzaklaşması halinde iki taksitle ödenmesi öngörülen 84 milyar euroluk mali destek fonunu ancak rüyasında görebilecek.
AB’nin ordusu olmadığı kesin. Ancak AB’nin demokratik ve demokrasiye bağlı toplulukların bulunduğu ülkelerdeki yaptırım gücü etkili olabiliyor. Kuşkusuz AB’nin Rusya’ya karşı aldığı ekonomik önlemler Rusya’da bir rejim değişikliği veya savaşın seyrini değiştirecek nitelikte değil. Hatta otoriter rejimlere karşı pek de etkili olmadığını söylememiz yanlış olmaz. Nitecede realpolitik’in uygulandığı bir dünyada olduğumuzu unutmamak gerekiyor. Ancak medeni ve çağdaş topluluklarda AB’nin ‘sopası’ korkunç etkili.