Güldener Sonumut

Güldener Sonumut

ntvbenelux@gmail.com

Tüm Yazıları

Siyasette, liderlik, önderlik, şef olmak, hatta alemdar olmak çok önemli bir meziyettir. İnsanın içinde ya vardır, ya yoktur. Yoktur gibi görünebilir, ancak en beklenmedik zamanda peyda olabilir. Örnekleri yok değil. Yakın zamanın en iyi örneği Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy. Bir komedyen ve bir mizahçı olarak bilinen Zelenskiy ülkesinde devlet başkanı olarak seçilebildi. Ancak barış dönemindeki performansı o kadar da iyi değildi. Zira kamuoyu desteği de hızlı bir şekilde azalmıştı. 2024 yılında öngörülen seçimlere hazırlanırken, Halkın Hizmetkarı Partisi lideri Zelenskiy’in kamuoyu desteği %25 civarındaydı. Ancak Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesiyle birlikte kimlik değiştirdi. Hem bir önder, hem de bir başkomutan olabildiğini kanıtladı.

Haberin Devamı

Bir başka deyişle, krizler, olaylar, gerilimler, bulutlu havalar, dalgalı denizlerde kaptan, lider, önder kendini belli eder. Bu husus sadece bir meziyet, bir beceri değil, aynı zamanda hüner isteyen bir mesele. Winston Churchill’den, Charles De Gaulle’e, Ronald Reagan’a kadar birçok örnek var.

İsveç Başbakanı Ulf Kristersson’un sorunu da bu. Ne lider, ne önder. Ülkesini NATO’ya tam üye yapmak için bayraktarlık, yani alemdar olma hüneri gösterme fırsatlarını da heba etti. 18 Ekim 2022’den beri başbakanlık koltuğunda oturan Kristersson’un aslında ülkesini NATO’ya üye yapmak için fazla bir çaba harcamasına gerek yoktu. Magdalena Andersson hükümeti gereken bütün işlemleri yapmıştı.

İsveç’in NATO üyeliğini ülke içinde ve dışında istemeyen odakların olduğu herkesin malumu. Üye olana kadar provokasyonların yaşanacağı belli. İktidara geldikten sonra ilk 100 günün ‘acemiliği’ doğal karşılanabilir. Başbakan Kristersson, korkak olmayabilir, ancak ülkesini NATO’ya üye yapacak yolda yürürken önüne çıkan hiçbir zorluğu yönetemedi. Ülkenin idari, istihbarat ve siyasi mercekleri de hiç yardımcı olmadı. Sürekli başka unsurların arkasına saklanıyor. En son Kuran yakma eyleminde de, yine çok cılız, olaylarla ilgili olarak kendi fikrini söylemeyen, sadece ‘değerler’ arkasında sığınan açıklamalarda bulunmakla yetiniyor.

Haberin Devamı

Yumurta kırmadan omlet yapılmaz misali, İsveç Başbakanı siyasi hesaplara girmeden, partisi zarar görse bile tarihe adını yazdıracak fırsatları teker teker kaybediyor adeta, ülke içindeki imajını ve kamuoyu desteğini kaybetmemek için. Liderler, ara sıra kamuoyuna rağmen, karar almasını, ülkesini sürüklemesini bilen, cesaret sahibi insanlardır. Hele hele NATO üyesi olacak olan bir ülke için bu husus elzemdir. Kuran yakma olayında İsveç basını bile başbakanlarını tefe tuttu, çok sert bir şekilde eleştirdi. Felsefi, siyasi ve diplomatik açıdan İsveç henüz NATO’ya üye olmak için hazır değil. Vize sınavını da, final sınavını da kaçırdı, bütünleme sınavını da kaçırmak üzere. Ara sınavların hiçbirinde de gerekli performansı sergilemedi. Yetişse yetişse, ancak Washington İsveç’in yardımına yetişebilir. Zaten ABD de Türkiye’nin İsveç’in üyeliğine yeşil ışık yakmaması halinde Ankara’nın talep etmiş olduğu F-16 Blok 70 modernizasyonuna yeşil ışık yakmasının zor olduğunu dile getirdi.

Haberin Devamı

ABD-Türkiye görüşmesi

Bu çerçevede bir değerlendirme yapmak gerekirse, 6 Temmuz tarihinde İsveç, Finlandiya ve Türkiye arasında Brüksel’de yapılacak ve geniş katılımlı olarak düzenlenecek olan üçlü mekanizma toplantısının sonucuna ipotek getirmeden, bu sorun ancak Washington ile Ankara arasında yüz yüze yapılacak bir görüşme ile çözülebilir sanki. Aslında Türkiye’nin F-16 Blok 70 talebinin İsveç’in NATO üyeliğinden bağımsız bir şekilde değerlendirilmesi gerekiyor. Ancak madem ABD bunları ilişkilendirdi, Türkiye adına Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılacağı Vilnius zirvesinde, Erdoğan-Biden görüşmesi İsveç düğümünü çözebilir. Şayet ABD, Türkiye’nin CAATSA yaptırımlarından çıkarılması, F-35 programına ikincil tedarikçi olarak geri dönmesi ve F-35’lerin Türkiye’ye satışı konusunda bir hamle yaparsa sanki çözülebilir. Bu konu başlıkları, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile ABD’li mevkidaşı Anthony Blinken arasında Londra’da görüşüldü. İsveç’in 6 Temmuz tarihinde yapılacak üçlü mekanizma toplantısı ile zirvenin düzenleneceği 11 Temmuz tarihine kadar bir mucize gerçekleştirmesi sanki zor gibi. Zira İsveç Başbakanının bu konuda liderlik sergilemesini beklemek pek zor. Öyle bir ihtimal olsa, kendini belli ederdi.

Washington ile Ankara arasında yapılacak olan görüşme neticelene kadar sanki İsveç’in NATO üyeliği başka bir bahara kaldı. Artık o bahar, sonbahar mı, yoksa önümüzdeki ilkbahar mı belli değil. Ama şu kesin. Bir türlü önder, lider ve alemdar olamayan İsveç Başbakanı, NATO üyeliği için ülkesinin kaderini başka ülkelere teslim etmek mecburiyetinde. Aslında bu da bir ‘özgürlük’.

İsveç başka bir bahara mı kalacak

Fransa ve yanan banliyöler sorunu

Bu sefer bütün olay 17 yaşındaki bir gencin polis tarafından öldürülmesiyle alevlendi. Polis memuru görevden alındı. Ardından gözaltına alındı ve hakkında kasten adam öldürme suçundan soruşturma başlatıldı. Buna rağmen, Fransa’nın banliyöleri hiç dinmedi. Fransa’nın neredeyse genelinde sergilenen tepki asla sadece polisin 17 yaşındaki Nahel’in öldürmesiyle açıklanamaz. Evet bu olayla bir bağlantısı yok değil ancak mesele çok daha derin.

Zira Fransa’da yabancı kökenli Fransızların topluma entegrasyonu çok eski bir sorun. Cezayir’deki Harkilerin Fransa’ya dönüşü ile başlayan süreç aslında yabancı kökenli Fransızların topluma dahil edilmelerinde yaşanan sorunların belki de kuluçka dönemi. 1968 olaylarının ardından Fransa’daki banliyölerde yaşanan gerilimler 1973 yılında konut ve sosyal hayat (HVS) düşünce grubunun kurulmasına yol açtı. Fransız devleti, yabancıların entegrasyonu ve banliyö sorunu hakkında bir farkındalık geliştirdi. Ancak siyasiler ve toplumun bütün katmanları bir türlü doğru teşhisi yapıp doğru tedaviyi uygulayamadı.

Bir tarafta Fransa’nın elitist tutumu, pasif ayrımcı davranışı, herkese ve her olaya üstün bakışı yer alıyor. Diğer tarafta da eski sömürgelerden Fransa’ya gelip yerleşenlerin devletten ve elitlerden adeta rövanş alma arzuları bulunuyor. Kuşkusuz Fransa’da Fransız olup, beyaz tenli ve mavi gözlü olmayanlara polis veya idari makamlar tarafından uygulanan ayrımcılık yok değil. Ancak bu gösteriler aynı zamanda işsizliğin, fakirliğin ve bazı banliyölerin hukuksuzluğun kol gezdiği yerler olduğunun bir göstergesi.

BMGK daimi üyesi, nükleer güç, NATO üyesi, AB’nin kurucu üyesi, Pasifik, Hint Okyanusu ile Karayipler’de denizaşırı topraklara sahip olan Fransa’nın imkan ve yeteneklerinin sınırına geldiğinin de bir göstergesi. Büyük devlet olma kimliğini muhafaza edebilmek için, halkına yönelik hizmeti sınırlı tutmak mecburiyetinde kalan Fransa, banliyöleri neredeyse 50 yıldan bu yana ihmal ediyor.

1974 yılındaki petrol krizinden bu yana yaşam kalitesi sürekli erozyona uğrayan banliyölerde eğitimin, kamu hizmetlerinin niteliği düşüyor. Aynı zamanda G7 üyesi olan Fransa’nın büyük devlet kimliğini muhafaza edebilmek için yapmış olduğu bütçe ve harcama tercihleri, refah devleti politikasını sürdürememesine neden oldu. Sosyal harcamalardaki kesintilerin neticesini yaşıyor. Polis, eğitim ile adli mercilerin mali ile maddi imkan ve yeteneklerinin kısıtlanmasına sosyal ve etnik ayrımcılık eklenince ülkede protestolar üzücü görüntülere sahne oluyor. Ülkede imla hatasına dayalı sosyal dışlanma ve elitizm de cabası.

İsveç başka bir bahara mı kalacak

Tehlikeli olan unsur şu: Yabancı kökenli Fransızların bazıları, maalesef yurttaşı oldukları Fransa ve onun devlet birimleriyle barışık değiller. Aksine düşmanca yaklaşıyorlar. Eski Fransız sömürgelerinden gelen yabancı kökenli Fransızlar ile ülkenin toplumsal elitleri arasında uçurum her geçen gün artıyor. İlginçtir, Fransa’dan daha ‘fakir’ olan eski sömürgeci ülkelerden Portekiz, İspanya, İtalya, Belçika veya Hollanda’da bu tür olaylar, hele bu ölçüde hiç yaşanmıyor. Refah düzeyi daha yüksek olan ve geçmişte Namibya dışında sömürgesi olmayan Almanya’da da bu olaylar yaşanmıyor.

Fransa’nın bu soruna toplumsal olarak bir çözüm bulması gerekiyor. Fransa Cumhurbaşkanı’nın da her işini bırakıp, memleketini biraz olsun seviyor ise, kolları sıvayıp gece gündüz bu meseleye eğilmesi gerekiyor. Zira Fransa aynı zamanda NATO, AB ve BM için çok önemli bir müttefik.