Güldener Sonumut

Güldener Sonumut

ntvbenelux@gmail.com

Tüm Yazıları

Gelecek hafta bugün Türkiye’deki okuyucularımız sandık başına giderek, ülkeyi önümüzdeki 5 yıl kimin yönetmesi gerektiğine karar verecek. Türkiye dışında yaşayan bizlerse, imtiyazlı bir şekilde oyumuzu önceden kullanma şansına nail olduk. Ancak Türkiye, haklı olarak seçim heyecanıyla çalkalanırken dünya dönmeye devam ediyor.

Rusya-Ukrayna savaşında da ilginç bazı gelişmeler yaşanmıyor değil. Örneğin, Ukrayna’nın, Rusya’nın işgal ettiği topraklarını geri almak üzere başlatmayı hedeflediği karşı saldırının ne zaman ve nerede başlayacağı sorusu Brüksel, Londra, Paris’in yanı sıra Washington’da sıkça tartışılan konular arasında.

Haberin Devamı

Aslında Ukrayna’nın karşı taarruzu belki başladı bile. Fiili olmasa da, psikolojik saldırı çoktan başladı. Zira Rus askerleri, Herson merkezli 800 kilometrelik hatta her an bir saldırı olabileceği gerekçesiyle beklemedeler. Bu yüzden, askerler, aileleriyle her bir telefon görüşmesini “sanki sonuncu olacakmış gibi” gerçekleştiriyor. Postallarıyla yatağa girmeleri gerekiyor. Yıkanırken, sırt çantalarını yanlarına tutuyor, yemeklerini her an harekâta gidebilecekmiş gibi alel acele yiyor...

Bu arada Rusya-Ukrayna savaşında...

Cephane ihtiyacı

Ukrayna cephesindeyse işler biraz daha rahat. Saldıracak taraf olduğundan, ne zaman ve nereye saldıracağını biliyor. Onun rehavetiyle, askerler sıcak yemeklerini yiyor, duşlarını alıyor.

Fiili saldırıya ise biraz daha vakit var gibi. Zira Ukrayna’nın elinde henüz istediği miktarda mühimmat, silah yok. Ukrayna’nın, Donbas bölgesinde Ruslara karşı girişeceği saldırının başarısız olma şansı yok. Başarılı olabilmesi için de cephenin derinliklerine girip, Donbas’ı ikiye ayırmaları lazım. Sürdürülebilir ateş gücüne, yani ciddi miktarda asker, silah, top ve mühimmata ihtiyaçları var. Ancak ABD ve Avrupalı NATO üyelerinin Ukrayna’ya her ay verdiği mühimmat miktarı da ortada. Bu çerçevede Ukrayna’nın karşı taarruz hamlesinin ne zaman hayata geçeceği bilinmiyor.

Ancak Ukrayna’nın bölgedeki Rus askerlerine uyguladığı psikolojik harekât, şimdiden Rus birliklerini yıpratmaya başlamış gibi görünüyor. Zira Rus paralı asker şirketi Wagner’in kurucusu Yevgeni Prigojin, Bahmut’dan çekilebileceğini açıklayarak, Rus ordusundaki mühimmat sorununu da gün ışığına çıkarmış oldu. Rusya’nın orta menzilli füze sıkıntısı yaşamaya devam ettiği de bilinen bir mesele.

Haberin Devamı

Rusya, Şubat’ta hipersonik Kinzahl füzelerinin üretimini artırdığını açıklamıştı. Geçtiğimiz gün de Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, Ukrayna’nın karşı taarruzuna hazırlık olarak mühimmat üretimini iki kat artırma çalışmalarına başlandığını açıkladı. Ancak sahada ve NATO üyesi ülkelerin istihbarat raporlarında, Rusya’nın bu açıklamalarının henüz karşılık bulmadığı dile getiriliyor. Mühimmat ve asker sayısı, bu savaşın kilidini açacak, ne de olsa mühimmatsız asker, askersiz mühimmatın bir anlamı yok. Kim daha hızlı stoklarını doldurursa, ilk hamleyi o yapacak. Gerisi şimdilik laf-ı güzaf.

Bu arada Avrupa savunma sanayii uyanıyor...

Avrupa Komisyonu’nun Sanayiden Sorumlu Üyesi Thierry Breton, Rusya’nın Ukrayna’da başlattığı savaştan dolayı Avrupa‘nın cephane stoklarının takviye edilmesi gerektiğini açıklayarak Komisyon’un bu konudaki yasal hazırlıkları hakkında bilgi verdi. Avrupa Komisyonu, savunma sanayiinin üretim kapasitesini canlandırmak amacıyla bütçesinden 500 milyon euro’luk fon ayıracak. ASAP (Act in Support of Ammunition production) olarak adlandırılan bu tüzük, AB içerisinde mühimmat üretimini teşvik etmeyi hedefliyor. Bu çerçevede Avrupa Komisyonu, mühimmat üretimini artıran firmalara yüzde 40’lık destek verecek. Benzer destek de, üretimin gerçekleştiği AB ülkesinin hükümeti ve bütçesi tarafından ulusal düzeyde karşılanacak. Şayet sanayiciler AB içerisinde başka ülkelerle ortaklık kurarlarsa, Komisyon’un ödemeyi hedeflediği yüzde 40’ık pay da artacak. Söz konusu düzenlemenin 2025’in ikinci yarısı hayata geçmesi öngörülüyor.

Haberin Devamı

Aslında Rusya-Ukrayna savaşı başlayalı tam 14 ay oldu. Oysa o tarihten beri Fransa cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Avrupa’nın savaş ekonomisine geçmesi gerektiğini söylüyor. O tarihten bu yana ABD, mühimmat üretiminde fazla sorun yaşamasa da, kendi savunma sanayiini adeta kırbaçlayarak üretimi hızlandırmak üzere çeşitli önlemler aldı. AB ise daha şimdilerde düğmeye basıyor.

TARTIŞMALI OLACAK

Yasal düzenlemenin hayata geçmesi hayli tartışmalı olacak. Avrupa Komisyonu, mühimmat alımında AB ülkelerinin tercih edilmesini öneriyor. Bazı AB ülkeleriyse buna şiddetle karşı çıkıyor. Zira fiyatların çok artacağını ve istenilen miktarda mühimmatın kısa vadede üretilemeyeceğini savunuyorlar.

Avrupa Komisyonu tüzüğünün tüm üye ülkelerce kabul edilmesi gerekiyor. Tüzüğün en iyi ihtimalle 2025’in ikinci yarısında hayata geçmesi bekleniyor. Yani savaş başladıktan neredeyse 3 yıl sonra. Başlayacak üretimin ne zaman ve ne kadar etkili olacağı da belirsiz. Sözün özü şu; Avrupa Komisyonu iyi niyetle bir girişim başlattı ancak geç kalındı. Zira savunma sanayii ve özellikle mühimmat üretimi talimatla değil, somut siparişle hızlandırılır. Devletler sipariş eder, sanayi de ona göre yatırımını yapar, üretime geçer. Bununla beraber, Komisyon’un “milli” ve “yerli” üretim felsefesi üye ülkelerde ne kadar karşılık bulur bilinmez.

Bu arada Rusya-Ukrayna savaşında...

BU ARADA EURO BÖLGESİNDE ENFLASYON KRİZİ

Avrupa Birliği ve özellikle Euro bölgesinde enflasyon doludizgin devam ediyor. Avrupa Merkez Bankası (AMB) Başkanı Christine Lagarde, hafta içinde, enflasyonda yukarı doğru yönlü baskının sürdüğünü söyledi. Yetmedi, kısa vadede faiz oranlarını düşürmeye yönelik taahhütlerinin olmadığını hatırlatıp, devletlerin de artık mali destekleri azaltması yönündeki çağrısının altını çizdi. Asıl mesele de, zaten Euro bölgesi hükümetlerinin mali destek politikalarıyla, Avrupa Komisyonu’nun rekabet politikasına karşı uygulamalara göz yummasından kaynaklanıyor.

Enflasyon konusu Avrupa’da öteden beri tartışılıyor. Jean Bodin’in 1576 tarihli fiyat artışlarının piyasadaki altın ve gümüş bolluğundan kaynaklandığına yönelik makalesinden, Turgo’nun buğday ve un fiyatlarını düşürmek amacıyla 16. Louis’ye önerdiği buğday piyasasının liberalleşmesi, hatta François Quesnay’nin önderliğinde oluşan ve liberal politikaların önderi diye bilinen fizyokratların tespitlerine kadar yeni bir konu değil.

Kuşkusuz günümüzde yaşadığımız enflasyon ortamıyla ilgili en güzel, basit ve gerçekçi tespiti, 1956’da Nobel Ekonomi Ödülü’nü alan Milton Friedman yaptı. Enflasyonun parasal bir olgu olduğunu dile getiren Friedman, enflasyonla mücadelede para musluğunu kısmak ya da üretim kapasitesini artırmak gerektiğini belirtmişti.

Avrupa’daki sıkıntıysa şu: Enflasyonla mücadele etmeye çalışan AMB, para musluğunu kısmaya çalışıyor. Bilanço daraltarak, makroekonomik açıdan elindeki enstrümanı kullanmıyor değil. Ancak üretim kapasitesi bir günde artırılamıyor. Rekabet olmadığı, rekabet kurallarına da pek uyulmadığı için büyük şirketler, emtialarda yaşanan geçici fiyat artışını fırsat bilip, ufak ufak fiyat artırmaya devam ediyor. Üretim kapasitesi ve rekabet ortamının olmamasından dolayı da AMB’nin müdahalelerinin, enflasyon suyuna tirit etmekten başka bir etkisi yok şimdilik. Enerji fiyatlarında ciddi düşüş sağlanmasına rağmen, gıdadaki artış devam ediyor. Çekirdek enflasyonda yükseliş engellenemiyor...

Enflasyon canavarı aslında yanlış bir imgeleme. Canavar ortada, adı da belli. Rekabetin olmadığı, üretimin kısıtlı olduğu ve serbest piyasanın işlemediği bir ortamda enflasyonla sadece para politikasıyla mücadele etmek, hayalperestlik gibi geliyor bana.