Avrupa kıtasının önde gelen ülkeleri, 1948'den bu yana savunma alanında bir topluluk oluşturmaya çalışıyor. İngiltere, Fransa, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg’la kurulan Batı Birliği, 1954 yılında Batı Almanya ile İtalya’nın da katılmasıyla Batı Avrupa Birliği’ne (BAB) dönüştü. 1954-1984 yılları arasında NATO’nun gölgesinde durağan bir kurum olan BAB, Roma Deklarasyonu ile yeniden canlandırıldı. Genscher-Colombo girişimi olarak bilinen, AB’nin güvenlik ve savunma konularına da eğilmesi gerektiğini öneren çalışmaya Danimarka, Yunanistan ve İrlanda gibi ülkeler uzun süre karşı çıktı. 1984 yılında yayınlanan Roma Deklarasyonu'yla, itirazlarına son veren bu ülkeler 1992 yılında Türkiye’nin BAB’a ortak üye sıfatıyla katılmasına da yeşil ışık yaktı.
1948 ile 1954 yılları arasında Avrupa’nın ekonomik, sosyal, hukuki ve savunma mimarisi, OECD, Avrupa Konseyi ve NATO üzerine inşa edilmişti. O tarihlerde Türkiye, her üç kurumda yer alırken, BAB’a da 1992 yılında kısmen olsa dahil edilmişti.
Türkiye’nin, o zamanki adıyla Ortak Pazar olarak da bilinen Avrupa Ekonomik Topluluğu’na dahil edilmesi hedefiyle imzalanan Ankara Anlaşması da, aslında bu mimarinin bir parçasıydı. 1995'te imzalanan Gümrük Birliği ile 1999'da verilen adaylık statüsü, bu sürecin devamını oluşturuyor.
AB'nin çelişkisi
1992'den bu yana tam 30 yıl geçti. Avrupa Birliği (AB) değişti ve dönüştü. Bazı üyelerin savunma topluluğuna dönüştürme hayali değişmedi. Ancak bu yönde atılan adımlarda Türkiye’ye yönelik çarpıklıklar yaşanmaya başlandı. Avrupa Birliği’nin hafta başında yayınlanan "Stratejik Pusulası" da bu çarpıklığın doruk noktasını oluşturuyor. Bir yandan Türkiye’nin de üyesi olduğu NATO ile iyi bir işbirliği oluşturmayı hedefleyen AB diğer yandan Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de AB’yi tehdit eden bir ülke konumunda tanıtıyor.
AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in stratejik pusulası 4 unsur içeriyor... AB’nin kriz yönetimindeki rolünü güçlendirip, savunma kabiliyetlerini geliştirmesini öngörüyor. Krizlere karşı AB ülkelerinin dayanıklılığını hedefleyen Stratejik Pusula, üçüncü ülkeler ve topluluklarla ortaklık kurmayı hedeflerken, bu topluluklar arasında, Türkiye’nin de üyesi olduğu NATO bulunuyor. AB’nin tutarsızlığı da işte bu noktada...
Hem hakim hem savcı olan AB, Ukrayna-Rusya savaşındaki yeni gerçeği kabul edip, üyeleri arasında yer alan bazı ülkelerin marjinal görüşlerini aşmak yerine, alel acele, "kafa, göz" yara yara Türkiye’ye haksızlıkta bulunarak bu belgeyi yayınladı. Ankara, AB’nin stratejik pusulasına haklı olarak tepki gösterdi. NATO, G7 ve AB zirvesinin yapıldığı bir dönemde Atina'nın Paris ile bir kez daha savunma anlaşması imzalaması, Yunanistan Savunma Bakanlığı'nın yetkililerinin imza töreninde yaptığı açıklamaların, Rusya Devlet Başkanı’nın Ukrayna konusundaki ifadeleriyle de örtüşmesi dikkat çekici...
Gerçek çok farklı
AB’nin stratejik pusulasının şakülü kaymış durumda. Nitekim Rusya-Ukrayna krizinde, Baltık ülkeleri ile Polonya, Romanya, Macaristan ve Bulgaristan ile NATO üyesi olmayan Finlandiya ve İsveç'in güvenlik umutları AB değil NATO. Güvenlik bekasını NATO’da arayan İsveç ve Finlandiya gibi ülkelerin AB içerisinde stratejik konularda bile Türkiye karşıtlığı yapan ülkelere karşı biraz daha ciddi duruş sergilemelerinde fayda var.
Keza Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, İtalya Başbakanı Mario Draghi ve Estonya Başbakanı Kaja Kallas, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yaptıkları görüşmelerden çok memnun. Türkiye’nin güvenlik açısından bu ülkelere sağladığı destek, NATO içerisindeki görevlerini yerine getirme hususu da cabası. Öyle ki, uzun bir süre rafta kalan Fransız-Italyan yapımı Eurosam füze savunma sistemi, kaldığı yerden devam edecek. Bir başka deyişle, AB’nin Stratejik pusulasında Türkiye konusunda yaratılmaya çalışılan hava ile gerçek çok farklı. AB’nin stratejik pusulası daha çok Macron’un iç politikada AB’nin stratejik otonomisi konusunda bir kazanım elde ettiğini göstermek, Rumlar için de Ruslara leblebi gibi dağıtmış oldukları altın pasaportları unutturmak amacıyla kaleme alınmış. Ortaklıkta henüz ciddiye alınacak bir pusula hatta pergel bile yok.
Zirveler kenti Brüksel
Belçika’nın başkenti Brüksel, NATO, AB gibi çok sayıda uluslararası örgüte ev sahipliği yapan bir kent. Avrupa’da, Cenevre’den sonra ikinci sırada yer alıyor. Hollanda’nın Lahey ve Avustuya’nın başkenti Viyana da uluslararası örgütlere ev sahipliği yapan şehirler kategorisinde Brüksel ile yarışma peşinde.
Aslında Brüksel’in biraz güneyinde, Fransa’nın başkenti Paris bulunur. Paris de akıllarda her zaman, aşk, romantizm, lüks mağazalar, çağdaş sanat, opera ve baleyle, turizmle akla geliyor. Avrupa’da en çok turist çeken şehir de Paris.
Ancak İktisadi Kalkınma ve İşbirliği Teşkilatı (OECD) başta olmak üzere, UNESCO, UNICEF, Uluslararası Otomobil Federasyonu, Uluslararası Enerji Ajansı gibi önemli kurumlara da ev sahipliği yapmıyor değil. Uluslararası ilişkilere meraklı olanlar bunu bilir ama sıradan insanların aklına Paris deyince, Eyfel Kulesi, Seine nehri ve onu süsleyen güzel köprüler, Champs Elysee gelir.
Brüksel’e dönecek olursak, NATO, Avrupa Komisyonu, Avrupa Parlamentosu, Avrupa Birliği Konseyi, Eurocontrol ve Dünya Gümrükler Birliği gibi uluslararası teşkilatların merkezini barındıran Brüksel, geçtiğimiz perşembe günü tam 3 zirveye birden ev sahipliği yaptı. Nitekim 8 günde NATO Devlet ve Hükümet başkanları zirvesine hazırlanan Brüksel, Almanya Başbakanı’nın ani kararıyla G7 liderler zirvesine de aynı gün kollarını açtı.
Üstelik Belçika, G7 üyesi olmamasına rağmen... Yetmedi, uzun zamandan beri planlanan AB Liderler Zirvesi’nin de aynı güne denk gelmesinden yararlanan AB kurumları, AB-ABD zirvesi düzenlemeyi kararlaştırdı.
Kısacası, 10 milyon nüfusa sahip “küçük” ülke olarak tarif edilen Brüksel, Japonya Başbakanı’ndan, ABD Başkanı’na, 35’e aşkın ülkenin liderlerini 1.5 gün boyunca ağırladı.
Evet NATO etrafında ve AB kurumlarının bulunduğu Schuman Meydanı’nda zaman zaman trafik sorunu yaşanmadı değil. Ancak Brüksel ve Belçika, ev sahipliğini alnının akıyla yaptı. Zirveye katılan tüm liderler de hem Belçika Başbakanı’na hem de Brüksel’deki yetkililere teşekkür etti. Gerek güvenlik, gerekse konaklama ve ulaştırma konusunda hiçbir sorunun yaşanmadığı 3.5 zirve düzenlendi. Dünyanın gözü ve kulağı Brüksel’deydi. Ülke, dev bir alkışı hak etti.