Zihinde biriken duyguların kader motifinin formülünü oluşturduğunu belirten psikiyatr Gülseren Budayıcıoğlu, “Farkındalık geliştirmezsek kaderimizi bu renk belirler. Değiştirmek elimizde” dedi
Yazdığı kitaplar ve yaptığı söyleşilerle adından söz ettiren, ‘Hayata Dön’ adlı kitabından uyarlanan ‘İstanbullu Gelin’ dizisiyle de Türkiye’ye kendini sevdiren, psikiyatr Gülseren Budayıcıoğlu’yla, tadı damağımda kalan bir röportaj yaptım. Ege Bölgesi Sanayi Odası Vakfı’nın ortaokul, lise ve üniversitelerde öğrenim gören yüzlerce gence karşılıksız eğitim bursu sağlayan EBSOV Kadınlar Birliği’nin organizasyonuyla ağırlanan değerli yazar, yüzlerce İzmirli hanıma ve bana ilham oldu. Sevinç Pastanesi Sohbetleri’nde Gülseren Budayıcıoğlu’yla kader motifimizden mutluluk kavramına kadar birçok konuyu konuştuk...
Yazdım, karaladım
Kitaplarınız sizce neden bu kadar sevildi?
İlk yazmaya karar verdiğim zaman, benim için çok değerli olan bu hikâyeleri nasıl yazmam gerektiğine bir türlü karar veremedim. Aynı hikâyeyi defalarca yazdım, ama hiçbirini beğenmedim. Sonunda, olayları tam da yaşadığım gibi, düşündüğüm gibi, konuştuğum gibi yazsam nasıl olur diyerek, şimdi kullandığım dille yazdım. Ben her işimde titiz biriyim. İster hastalarıma bakarken, ister kitap yazarken, yaptığımı önce benim beğenmem gerekiyor. Baktım güzel oldu, samimi ve içten oldu. İşte o zaman yazdıklarımı kendime beğendirebildim.
Sanırım, okuyucular öncelikle bu sade konuşma dilini, samimiyeti, içtenliği, dobralığı sevdiler. Öyle ki, kitapların bazı bölümlerinde içtenlikle kendimi de eleştiriyorum. Ancak en çok kitapların her sayfasına saçılmış duyguları seviyorlar. O birbirinden çok farklı duyguların arasında gezinirken, bir yerlerde mutlaka kendileriyle karşılaşıyorlar.
Hayat tembeli
Çok kişiyi dinleyip tedavi ettiniz. Gözlemlerinizi merak ediyorum. Kimler psikolojik olarak daha kuvvetli, özgüvenli ve mutlu?
Psikolojik olarak özgüvenli, güçlü ve mutlu insan görmedim. Bu dedikleriniz her birimizin zaman zaman yaşadığı güzel duygular, ama hiç kimse ömrü boyunca hep güçlü, hep güvenli ve mutlu olamaz. Ama bunun tersini, yani ömrü boyunca zayıf, güvensiz ve mutsuz yaşayan çok insan tanıyorum. Böyle yaşamak ya da böyle yaşamayı kabul etmek, bence kişinin kendisine yaptığı en büyük haksızlıktır. Belki bunlara hayat tembeli de diyebiliriz. Hayatın bizi mutlu etme gibi bir amacı ya da gayreti yoktur. Ancak, biz mutlu olmak ister ve bunun için gayret etmeye karar verirsek, işte o zaman hayatın içinde bizi mutlu etmek için bekleyen çok şey olduğunu görürüz.
Yaşam gayemiz sizce mutlu olmak mı? Ve günümüz mutluluk patlaması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Hayat bize bu muhteşem gezegende yaşama şansı vermiş, bizim de buna karşılık bu gezegene, burada yaşayan tüm canlılara, başta insana öyle ya da böyle, bir şekilde dokunmamız, katkıda bulunmamız gerekir diye düşünürüm ben. Sadece yiyip içerek, gezip tozarak, giyinip kuşanarak yaşayan insanların, bu dünyadan doyumlu bir hayat yaşayarak ayrıldıklarını sanmıyorum. Kendimizden başlayarak tüm dünyaya yatırım yapmalıyız. Ben bu anlamda kendimi çok zengin, her ülkeye yatırım yapmış bir işadamı gibi görüyorum.
Yıllarca kendimi geliştirmek için çok emek verdim. Ardından öğrendiklerimi tıp öğrencileriyle paylaştım. Ancak en büyük yatırımım, hastalarımla kurduğum o muhteşem ilişkidir. Bu ilişkide kazanan sadece onlar olmadılar, ben de onlardan pek çok şey öğrendim. Ardından, daha büyük kitlelere hizmet verebilmek için kurduğum Madalyon Psikiyatri Merkezi, yazdığım kitaplar, imza günleri ve söyleşilerde yaşanan o sıcacık, tatlı anlar, TV dizileri...
Çiçeklerim, ağaçlarım, gökyüzündeki bulutlar, mor dağlar, incecik akan dereler, masmavi, sonsuzluğu simgeleyen deniz...
Evim, kahve köşem, muayene odamdaki özenle yerleştirdiğim her bir obje, kırmızı koltuklarım ve en önemlisi ailem. İşte benim yatırımlarım bunlar.
‘Herkese özgü!’
‘Kader Motifi’yle ilgili olarak birçok tespitiniz var. Nedir bu kader motifi?
Dünyaya geldiğimiz günden itibaren zihnimizde biriken her türlü duygu bir araya gelir, harmanlanır ve ortaya bizim kader motifimizin formülü, rengi çıkar. Bu renk, benzerlik gösterse de herkeste kişiye özeldir. Eğer biz farkındalık geliştirmezsek kaderimizi bu renk, bu formül belirler. Kendi irademiz ve aklımızla aldığımızı sandığımız, en önemli, en hayati kararlarımızı bize bu formül aldırır. Hatta nasıl birine âşık olacağımız bile önceden bellidir.
Bir yandan bunları söylüyorum, ama bir yandan da söylediklerim benim bile içimi ürpertiyor. Evet, ama maalesef bu böyle.
İşte bu nedenle bu kitapları daha çok yazmalıyım. Yazmalıyım ki, insanlar kendi kader motiflerini oralarda görsünler, bulsunlar.
İlk iş doğru soru sormak
Binlerce yıldır aynı sorunlarla uğraşıp duruyoruz ve sanırım hep aynı cevapları veriyoruz. Mesele, doğru soru sorabilmekte mi?
Güzel bir soru. Bir psikiyatrın öncelikle öğrenmesi gereken şey, tam da budur. Kime, ne zaman, neyi, nasıl soracağınız çok önemlidir. Sorunların açığa çıkabilmesi, işte o soruların nasıl sorulduğunda gizlidir.
‘Bir yol daha çıktı karşıma’
‘İstanbullu Gelin’ dizisi, ‘Hayata Dön’ kitabınızdan uyarlanmış. Bu konuda devam etmek istiyor musunuz? Ne gibi tecrübeler edindiniz, sevdiniz mi?
Öncelikle diziyi çok sevdiğimi söyleyebilirim. Hem seyirci gibi seyrettim ve beğendim, hem de seyircilerin bu konuda bana gönderdikleri mesajlar, beni bu konuya daha fazla zaman ayırmam gerektiğine ikna etti. Onlar, özellikle terapi sahnelerinden çok şey öğrendiklerini, pek çok sorunlarını bu sahneler üzerinden çok daha iyi gördüklerini, dizi karakterlerinin zamanla nasıl değiştiğini, geliştiğini gördükçe, aynı gelişmeyi kendi hayatlarına da uygulamaya çalıştıklarınıyazdılar. Yıllarca bireysel terapilere adanmış bir hayatın sonrasında, önce Madalyon Psikiyatri Merkezi’yle, ardından kitaplar ve televizyonlar aracılığıyla daha büyük kitlelere ulaşabildiğimi görmek beni çok mutlu etti. Beni hayata bağlayan, mutlu eden bambaşka bir yol daha çıktı karşıma. Şimdi bana da o yolda yürümek düşüyor.