Bugüne kadar birçok organizasyonla çocuklara, görmeyenlere büyük yardımlarda bulunmuş, birçok ismi yan yana getirerek akıllardan çıkmayacak projelere imzasını atmış, yüzü gibi yüreği de güzel insan Ferah Sancak’la birlikteyiz. Sevinç Pastanesi Pazar Sohbetleri’nde Sancak’ın 23 Mart’ta Hilton’da Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Onkolojisi Bölümü yararına düzenleyeceği ve Burak Kut ile cemiyetten tanınmış isimlerin sahne alacağı ‘Kalplerimiz Bir’ adlı konseri konuştuk. İyi pazarlar diliyorum!
- Sürekli sosyal sorumluluk projelerindesiniz. Bu kadar koşturma ve sorumluluğun altına nasıl bir ruh haliyle giriyorsunuz?
Bu, içgüdüsel bir şey. Çocukken de ihtiyacı olan birini gördüğümde yardım etme isteğim hep olurdu ve yardım ederdim. Herkes iyi olsun, aynı olsun isterdim ve bu şekilde büyüdüm. Annem böyle bir kadındı. Hep birilerine yardım ederdi. Evde oturmak, gezmek bir yere kadar... Bir şeylere faydalı olmak istiyorsun. Çocuklarımız oldu. Onları büyüttüm.
- Düzenlediğiniz yardım organizasyonlarından bahsedebilir misiniz...
İlk Narlıdere’de, zihinsel engelliler yararına bir organizasyonla başladım. Sadece bayanlar arasında düzenlendi. Sonra çocuk evleri için, Çocuk Esirgeme Kurumları kapanacaktı, bir organizasyon düzenledik. TÜRGÖK için, geçen sene de Behçet Uz Çocuk Hastanesi için düzenledik. Şimdi de Tepecik Çocuk Hastanesi için bir proje hayata geçiriyoruz.
- Bu artık bir yardım zincirine dönüştü...
Aslında bu TÜRGÖK’ten bir arkadaşımın bana söylemesiyle yapılmış bir organizasyonla başladı. Bu derneğin yardıma ihtiyaçları vardı. Gittim, tanıştım; tüm ekibi de çok sevdim. Hepsi de gönüllülük ilkesiyle çalışıyorlar. Renk tarama cihazı istiyorlardı.
- Böyle bir cihaz mı varmış?
Evet, ne kadar önemli değil mi? Bazıları, “Daha önemli ihtiyaçlar varken bu alet lükse girmiyor mu?” diye soranlar olmuştu. Gören bir insan için renkleri ayırt etmek çok önemli olmayabilir ama bu durum görmeyenler için olduğunda durum çok farklı olabiliyor. O insanların da sosyal hayatları var, tek başına yaşayanlar var.
‘Enerji işi bu’
- İhtiyaçları siz mi fark edip harekete geçiyorsunuz, yoksa talep mi geliyor?
Mesela TÜRGÖK’te “Sizin için ne yapabilirim?” diye sorduğumda, onlar ihtiyaçları söylediler. Bu alet hem ulaşılabilir, ama aynı zamanda da çok zor ulaşılabilir bir alet. TÜRGÖK üyesi olan-olmayan kişiler belirlendi, bu alet yüzlerce görmeyenin evine gönderildi.
- Bundan sonra nasıl bir sistemde gitmeyi düşünüyorsunuz?
Bir sene dolu, bir sene boş gitmeyi düşünüyordum. Bu sene çok sevdiğimiz, aile dostumuz Volkan Severcan, Tepecik Çocuk Hastanesi’ne gitmiş ve oradaki çocukları görünce bana, “Ferah, Behçet Uz’a yardımı yaptın; onlara da yardım organizasyonu yapabilir misin?” diye sordu. İşin içinde çocuklar varsa asla hayır diyemem. Ne yapabiliriz diye düşünürken bu proje ortaya çıktı. 23 Mart’ta Hilton’da düzenliyoruz. Masa düzenlemeleri, o güzel şık sunumları, sevgili Mon Jardin Ali Bey’e ait. Hilton, her zaman desteğini sağlıyor. Burak Kut geliyor. Çok kaliteli bir ses. Birkaç kere kendisiyle provalarımız olacak.
- Cemiyet hayatından insanlar sahneye çıkıp şarkı söyleyecek. Kaç kişi var?
Erkekli kadınlı 12 kişi var. Beni kırmıyorlar. Enerji işi bu. Bir şeyi çok iyi yapmanızdan çok, severek yapmanız daha önemli. Çünkü, o zaman çok daha iyi bir sonuç çıkıyor. Geçen sene Siren Ertan’la beraber, Damat Ceremony ile bir defile yaptık. Erkekler bu markanın smokinlerini taşıdılar. Hiçbiri profesyonel değildi ama hepsi de çok başarılı oldular, çünkü severek o podyuma çıktılar. Bu işin de ucunda çocuklar var, iyilik var. İyilik olunca insanın bir yerden kanı kaynıyor ve kabul ediyorlar.
‘En iyisi olmalı’
- Organizasyonları düzenlerken Folkart’ın ağırlığını omuzlarında hissettiğin oluyor mu?
Aile olarak, tüm projelerde sıfır hata ile gitmeyi amaçlayan bir yapı var. Tabii ki insanız, hatasız değiliz hiçbirimiz, ama sıfır hatayı hedefleyen ve o doğrultuda emek sarf eden bir çizgi var. Binalar, servisler en iyi şekilde yapılır. Bu projede de en iyisi olmalı, hatasız olmalı.
- Orkestra şefi gibisiniz...
Tabii... Son anda biri ayağını burksa yürüyemeyecek. Hepsi de sağ olsunlar, büyük özverilerle çalıştılar. Burada, İstanbul’da provalar oldu; Siren ekibini buraya getirdi. Yani elbiseyi giydiler, bitti değil. Son ana kadar ellerin titreyerek bekliyorsun. Bu sene hazırlandığımız bu organizasyon da böyle.
- Ailenizden eleştiri geliyor mu?
Çok destek oluyorlar. Eşim, eşimin abisi Mesut Bey, eşi İnci Hanım, diğer abiler ve eşleri hepsi çok destekler. Asla, “Neden?” demezler. Ama mesela, geçen sene eşim gelip son anda ekrandaki ışığın rengini beğenmeyip, “Bunun değiştirilmesi gerekiyor!” gibi bir eleştiride bulunmuştu. Metin Bey istediği için tabii ki, son anda da olsa değiştiriyoruz.
- Kaç kişi davet edilmişti?
400 kişi. Hilton’da oldu ve bize her zaman destekleri çok olmuştur.
- Daha önce iş hayatınız olmuş muydu?
Çok kısa. Metin Bey ile evlenmeden önce “Çalışacağım” diye babamı zor ikna edip Amerikan Kültür Merkezi’nde işe başlamıştım. Hemen sonrasında Metin Bey’le tanıştım. Tanıştıktan altı ay sonra evlendiğimiz için, iş hayatım kısa sürdü.
- Aşk evliliği mi?
Evet, görücü usulü olan bir aşk evliliği oldu. Bizi Mesut Bey’le eşi İnci Hanım tanıştırdılar. Mesut Bey, benim abimin yakın arkadaşı. Ben çok aileciyimdir, kopmak istemem. Alışkanlıklarımdan çok kolay vazgeçemem, o yüzden başka bir şehre gelmek istemezdim. Konya’da doğdum ve büyüdüm. İzmir’e dış ticaret okumaya geldim. Bu yüzden bildiğim bir şehir İzmir. Kamu yönetimi mezunuyum.
‘Farkındalığımızı açmalıyız’
- Konya’da yaşantınız nasıldı?
Burasıyla aynıydı. Konya, beni gördüğünüz gibi. Sürekli yardım geceleri düzenleniyor. Annem mesela okul aile birliğindeydi, yardım geceleri, Cumhuriyet baloları düzenlerlerdi.
- Evlenmeden önce okuduğunuz bölümler oldukça net ve ne istediğini bilen bir çizgide... Hedefleriniz var mıydı?
Kambiyocu olmak isterdim.
- Şu anda o hayallerden çok uzak bir yerdesiniz, öyle değil mi?
Evet, orada değilim ve artık olmakta istemem. Çünkü, çok şükür anne olmayı çok sevdim. İki tane harika emanetim var.
- Ne güzel söylediniz... Emanet...
O mantıkla gitmek istiyorum, çünkü bu dünyada hiçbir şey bize ait değil. Bunu içimize sindirmemiz lazım. Bir söz vardır: “Sizi en sevdiğinizle sınarım” diye. Ben onlarla sınanmak istemiyorum.
- Nasıl bir insansınız?
Hayır diyemeyen bir insanım. Kırılgan bir insanım ama asla belli etmem. Hatta eşim bana söyler: “Kırıldığını sadece bana söyleyebiliyorsun” diye. Bir de kırgınlığımı etrafa yansıtarak onları da üzmek istemem. Eş olarak Metin Bey beni fedakâr olarak tanımlar. Evlat olarak şımarık bir çocuktum. Anne olarak dominant olduğum söyleniyor.
- Korkularınız varsa nasıl üstesinden geliyorsunuz?
Var tabii ki... Ben biraz vesveseliyimdir. Çocuklarıma, eşime, sevdiklerime karşı “Aman, bir şey olmasın” diye üzerlerine titrerim. Korkularımın, dua ederek üstesinden gelmeye çalışıyorum. Namaz zaten benim için en önemli terapi. Bazı eğitimlere de katılıyorum. Farkındalık eğitimleri alıyorum. “Hayatın neresindeyim, neden buradayız?” gibi sorularla farkındalığımızı açan çalışmalarda bulunuyorum. Yoga yapıyorum. Yoga, bana kendimi dinlemeyi öğretti. Kendime teşekkür etmeyi öğrendim. Önce, “Allahım, bu zamanı kendime vermeyi bana nasip ettin” deyip şükrediyorum, sonra da kendime teşekkür ediyorum.