Gözde Yener Birman

Gözde Yener Birman

gozdeyener1@hotmail.com

Tüm Yazıları

Sanatçı Ege, yazdığı ‘İsyan’ adlı kitapla gündemde. Türkiye’nin ‘dünyanın en güzel, ama mutsuzlukla barıştırılmış, en acayip ülkesi’ olduğunu belirten Ege, “Bir konuda azimle ilerleyebilmenin tek yolu umuttur. Bu kitapta umut ve masumiyet var” diyor.

Ege’nin parçaları hâlâ dilimizde. Birçok ülkede klasikler arasına giren besteleri var. O, bugün bambaşka bir şekilde karşımızda. ‘İsyan’ adlı yeni kitabı o kadar güzel ki, mutlaka alıp okumanızı tavsiye ediyorum. Kendisiyle, Sevinç Pastanesi Pazar Sohbetleri’nde buluştuk. Mutlu pazarlar!

Haberin Devamı

- Kitap ne alaka?

Üretimin bir evrimi... İlkokul 1’de iki yıl üst üste sınıfta kaldım. Beni, “Geri zekalı mıyım?” diye özel bir okula yerleştireceklerdi. Son anda anlaşılıyor ki gözlerim bozukmuş. Sonra baktım, bu sınıfta kalmak bende büyük bir hırs yaratmış. İlkokuldan itibaren ciddi bir okuyucu oldum. İlkokulda Rus klasikleri, ortaokulda Fransız klasikleri derken sürekli olarak çok okudum. İlkokuldan itibaren şiir yazmaya başladım. 29 Ekim’de, 19 Mayıs’ta kendi yazdığım şiirleri okuyan bir çocuktum.

- Şarkı sözlerini hep kendin yazıyorsun. Demek bu yetenek çok küçük yaşlardan geliyor…

Evet, söz ve müzikleri hep kendim yaptım. Ortaokulum, âşık olduğum kızlara şiirler yazıp, defterleri verip, geri gelmemeleriyle geçti (gülüyoruz). Şiir yazmanın doğal evrimi müziğe geçiş oldu. O dönemde sanki her çocuğun bir gitarı vardı ve çalıyordu. Ben de müziğe bulaşınca benim için zor olmadı, şiirdeki kurguyu şarkıya taşıdım. Her ikisi de üretimin bir süreci. Bugüne kadar 9 albüm yaptık, bu albümler 9 dile çevrildi... Başka dillere çevriliyorsa doğru bir şey yapıyorsun demektir. Yunanistan’da, Ukrayna’da, Ortadoğu’da, İran’da klasiklere geçen şarkılarım var.

‘Kurgu benim işim’

- Kitaba gelecek olursak...

Üretimin bir evrimi var ve bu evrede beste yapmak tatmin etmemeye başladı. Buna idmanlısın, çok şarkı yapabilirsin ama şarkı yapmanın günümüz teknolojisinde çakıl taşı kadar önemi yok. Bu sana haz vermemeye başlıyor ve daha büyük ne yapabilirim diye düşünmeye başlıyorsun. Zaten vardı, hikâyeler, denemeler yazıyordum. Bir yönetmen arkadaşıma hikâyemden bahsetmiştim. Bana “Hikâyeni senaryolaştırıyorum, bana film hakkını verir misin?” diye sordu. 15-20 sayfa yazayım dedim. Sonra o 20 sayfa 100 sayfa oldu. O dönemde de ciddi okuyucu, editör olan hatta antrenör diyebileceğim dört arkadaşım var. Her bölümde yazıp fikirlerini aldığım hem kurgu, hem hikâye anlamında arkadaşlarım okudu.

Haberin Devamı

- Kitabı yazarken önceliğin ne oldu? Degüstatör bilgisi, yağ kültürü, ada kültürü... Tüm bunların bilgisi araştırmayla mı oldu, tecrübeyle mi?

Bunların hepsi, zaten 47 yıllık hayatımda aldığım, yaşadığım, gördüğüm, bildiğim deneyimler. Bir tek şarap konusunda bilgiler aldım. Kurgu benim işim... Şiirle başlayan, şarkıya sirayet eden, besteye, oradan da kitaba yansıyan...

‘Odağın aşk olmamalı’

- Bir okuyucu ne bekliyor?

Yaşadığı iklimin ve atmosferin değişmesini bekliyor. Kitap çok iyi bir dost. O an parasızlıktan bunalıyor olabilirsin, sevgilin terk etmiş olabilir, çok hasta olabilirsin ve seni o ruh halinden çıkaracak bir dosta ihtiyacın olabilir. Derdini anlatmaktansa -ki genelde bir çözüm bulunamaz- başka bir atmosfere taşımak, yaraların için çok daha onarıcıdır. Bu yüzden de hikâye hem sağlam olmalı, hem akıcı olmalı, hem de kurgu doğru işlenmeli. Hikâyeyi doğru anlatmak çok doğru. Karakterleri canı, kanı ruhu verebilmek çok önemli.

Haberin Devamı

- Yazar için o süreçte eminim tüm hayatı hikâayesi, karakterleri oluyordur...

Tabii ben uzunca süre Mahir Bey’le (romanındaki kahraman) oturup onunla kalkıyordum. Hatta onların başına gelen şeylerde üzülüp ağlıyordum.

- İnan okuyucuya geçiyor bu duygu... Senin kitabın çok samimi ve akıcı...

Bir arkadaşım söylemişti, kimi yazarlar için “Google yazarı” deniyor. Google yazarını da okuyucu ilk okuyuşta anlıyor. Bir ukalalık içine girmeden, bir dostunla konuşur sadeliğinde yazabilmek çok önemli.

‘İlerleyebilmenin tek yolu umuttur’

‘Menfaat zehirliyor’

- Şarkı sözü yazarken uzun soluklu ilişkilerin sana engel olduğunu düşünür müsün?

Her yaşta aşktan ve ilişkiden anladığımız, beklentilerimiz farklı. Bir ergenin aşktan anladığı tutkularına meraklıdır, karşı teni merak etmek başka bir heyecandır. Daha büyürsün, tenin ne olduğunu bilirsin. Artık kariyerli bir kadını bilmen önemlidir. Saygı, hayranlık devreye girer. Her yaşla beraber aşk da evrim geçirir, bu evrim olmazsa aşk olmaz. Dünyada 7 milyar insan mı yaşıyor? 7 milyar farklı aşk biçimi var! Belli bir yaştan sonra da anlıyorsun ki, odağın aşk olmamalı.

‘İlerleyebilmenin tek yolu umuttur’
- Neden?

Yaşadığın ilişki içinde huzur varsa, karşılıklı sorumluluk varsa, ortak çoğalabilme ve empati varsa saygı ve hayranlık varsa bu daha önemli oluyor. En tepeye aşkı oturtmamalı. Ülkemizde ve dünyada olup bitenler, beni yakından ilgilendiriyor. Suriyeli göçmenlerin dramı varken, kadına uygulanan şiddetin olduğu bir dünyada “Ben bunları yazmayacağım” demek, sana verilmiş hayata, yeteneğe ihanettir. Dünyanın en güzel ülkesi, ama mutsuzlukla barıştırılmış en acayip ülkesiyiz. Bu kitapta da vurguladığım şey bu oldu: İnsanların kaybettiği masumiyetlerini bulmaları için iyi bir fırsat bu kitap. Bir konuda azimle ilerleyebilmenin tek yolu umuttur. Bu kitapta umut ve masumiyet var.

- Masumiyetimizi ne zaman kaybetmeye başlıyoruz?

Büyümeye başladığımız andan itibaren. Neden çocukları gördüğümüzde gülümsüyoruz? Çünkü, onlar ihtiyaçlarını, duygu ve isteklerini belirtirken o kadar netler ki... Her çocuk, sen ilişki kurmak istediğinde açıktır. Beklenti yoktur. Oysa bizler ilişkilerimize o kadar çok beklenti koyuyoruz ki, menfaatle bir süre sonra zehirleniyoruz.

- Sevinç Pastanesi... Her lezzeti ayrı güzel. Özellikle ‘pavlova’sı bir Sevinç klasiği!