Hastalığı bizi iyileştirmek için gönderilen olumlu bir şey olarak niteleyen homeopat Dr. Levent Buda, “Ağrı da acı söyleyen bir dosttur; uyarısını dinlemek, ilgilenmek gerekir” diyor
İzmir’de, tüm ülkede, hatta dünyada mesleğinde hatırı sayılır bir yere sahip olan homeopat Dr. Levent Buda’ya bu alanla ilgili her şeyi sordum. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra farklı devlet kurumlarında çalışan ve bir süre sonra Avrupa Homeopati Enstitüsü’ne kabul edilen Buda, Klasik Homeopati Derneği Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı da üstlendi. Ben önce kendi bilincimize ve vücudumuzun muhteşem mekanizmasına güveniyorum. Homeopati, kesinlikle dikkate alınması gereken bir alan. Muhteşem enerjisi, doluluğu, insanlığa adanmış mesleği ve hoş sohbetiyle tanımaktan büyük mutluluk duyduğum Dr. Levent Buda ile Sevinç Pastanesi Sohbetleri’nde bir araya geldik...
Tıpta çaresiz kaldığınız yerler olduğu için mi alternatif yöntemlere başvurma ihtiyacı duydunuz?
Doktorluk mesleğimin 12. yılında tıkandığımız yerler olduğunu fark ettim. İlacı veriyoruz, ilacı aldığı sürece iyi, ilacı kestiğinde yine kötü oluyordu. O zaman sorgulamaya başladım: tedavi mi ediyoruz yoksa rahatsızlığın üstünü mü örtüyoruz diye. Ve o zaman araştırmaya başladım. Akupunktur, ayurveda vs var... Almanya’da yaşayan ve eşi Alman olan kuzenim var. O dönem Almancayı da öğrenmiştim. Bana sürekli homeopati öğrenmem gerektiğini söylüyordu. 98’de internetin de gelişmesiyle yavaş yavaş bilgiler edinmeye başladım. Bu sırada, Almanya’da bir enstitü buldum. Başındaki adam bana, “Biz sana burs verelim, sen bunu öğren” dedi.
Bursu neye göre verdiler?
Türkiye’de homeopatiyi bilen kimse yoktu ve birileri öğrensin istediler.
Neden akupunktur vs. değil de homeopatiyi seçtiniz?
Bunu ben meslek olarak yerleştirmek istedim. Daha önce denenmemiş bir alandı ve bunu ilk gerçekleştiren olmak istedim. İster istemez misyon olarak da yüklenmiş oluyorsunuz. İnsanlara bunu tanıtmak, yaygınlaştırmak, insanların iyiliğine sunmak istedim.
Almanya’da homeopatiyi öğrenirken psikoloji dersleri de aldınız mı? Çünkü, psikoloji de bu işin temeli gibi geliyor bana...
Evet öyle. Zihin, iyileşmenin en önemli kısmı. Hastayı tedavi etme sürecinde zihinsel bulgularını tespit etmemiz çok önemli. Homeopatiye göre her rahatsızlığın altında zihinsel bir temel yatabildiği gibi, her hastalığın zihinsel sonuçları da bulunmaktadır. Grip bile olduğunuzda herkes farklı şekilde geçiriyor. Kimi ayakta geçiriyor, kimi gezerek; kimi yalnız kalmak istiyor, kimi ise ilgi istiyor.
5T’ye dikkat!
Tıp öyle bir hale geldi ki, her bir dal kendi içinde dallanıp budaklandı. Detaylara girildikçe bütünden uzaklaşıyor muyuz?
Biz hastayı anlayabilmek için tabii ki bölerek analiz ediyoruz. Baştan ayağa tüm sistemleri sorguluyoruz. Tüm bunları inceledikten sonra tekrar bir araya getirerek sentez yapıyoruz; üstüne zihni, çevresini ekliyoruz. Büyük bir matriks oluşturup hastanın resmini oluşturuyoruz. Bir de ilacın resmi var. Bu ikisini eşleştiriyoruz.
Bu kadar çok insan ve bu kadar çok ilaç...
Dünyanın en zor işi. Bana göre, İngilizce olarak 5T ile özetliyorum: *hastaya hak ettiği zamanı vereceksin: TIME, *konuşmasına izin vereceksin: TALK, *muayene edeceksin: TOUCH, *Hastanın sana güvenmesi gerek: TRUST, *güvenin devamında da TERAPİ geliyor. Böylece yüzde 30’luk süreç tamamlanmış oluyor.
Bazılarımız çok mu didikliyor kendini? Bana, sanki didikledikçe bir şey çıkacak, ama kendi haline bıraksan vücut onu toparlayacak gibi geliyor. Sizce de öyle mi?
Biraz da bırakmak lazım. İyi olmak ile hastalık arasında savaş her zaman var. Savaşmak demek istemiyorum, çünkü hastalık aslında bize gelen kapitülasyon, yani kâr. Kâr da bizi iyileştirmek için sinyaller gönderiyor. Ağrı olan yerle ilgileniyorsun ve bence ağrı, acı söyleyen bir dost. Hatta katlanılması zor bir dost ama uyarıyor. Uyarıyı dikkate almak gerekiyor.
Muazzam bir mekanizma olan vücudumuzun kendi kendini iyileştirebilme gibi bir gücü var mı?
Kesinlikle var. Epigenetik diye yeni gelişmiş bir kavram var. Aslında hepimizde kanser genleri doğuştan mevcut. Ama o kanser genlerini kontrol eden üst mekanizmalar var. Buna epigenetik deniyor. O gen ekspresi olmazsa, kanser olunmuyor. Kilit merkezi, yani o kilidi açan belki stres, belki başka başka şeyler olabilir.
Homeopatiyi bize açabilir misiniz?
Homeo, aslında Yunanca ‘benzer’ anlamına gelen bir kelime; pati de ‘hastalık’ demek. Biz ilaçlarımızı sağlıklı gönüllülerde deniyoruz. Sağlıklı insana homeopati ilacını yüksek doz vererek geçici bir ilaç bağımlılığı yaratıyoruz. O ilaç hastalığına benzer hastayı gördüğümüzde o ilacı daha düşük dozda veriyoruz.
‘Kalenderlik önemli’
Bu durumda çivi çiviyi mi söküyor?
Evet, aynen böyle oluyor. Mesela soğan doğrarken vücudun gösterdiği tepkileri nezle olunduğunda da görebiliyoruz, o zaman nezle olunduğunda soğan kullanıyoruz.
Bu dediklerinizde plasebo etkisi ne kadar?
Her ilacın yüzde 30 plasebo etkisi var. Ama homeopati plasebo değil, çünkü yüzde 90’lara varan başarı oranı var. 3 aylık bebek plaseboyu bilmez. Ona homeopati ilacını verdiğinizde ateşi düşüyor. Aynı şekilde hayvanlarda da uygulanabiliyor ve veterinerler homeopati yöntemi kullanıyor. Ayrıca, Avrupa Birliği Komisyonu’nun organik hayvancılıkta tek önerdikleri ürün homeopati, çünkü eti ve sütü bozmuyor. Diyelim ki, hayvana antibiyotik veriliyor, o hafta sütleri atılıyor.
Homeopati ile çoğu rahatsızlık tedavi edilebiliyor, peki ya kanser?
Kanser, multifaktörel bir hastalık. Bu yüzden tek bir yöntemle tedavi edilmez. “Ben bunu yüzde 100 tedavi ederim” diyen yalan söylüyordur. Ama yöntemleri bir araya koymak önemlidir. Kanser tedavisinde de kanserin evresi önemli, kemoterapi alıyor. Kemoterapinin yan etkilerini azaltacak tedavileri uyguluyoruz. Homeopatik görüşmelerde hastada farkındalık da oluşuyor. Bu da iyileşme sürecine katkıda bulunuyor.
Siz özel hayatınızda normal ilacı kullanıyor musunuz?
Yüzde 5 kadar. Oğlum 16 yaşında, daha hiç antibiyotik kullanmadı.
Birçok ülkede bulundunuz. Şu anda Cenevre-İstanbul-İzmir arasında yaşıyorsunuz. Hangi ülke daha sağlıklı sizce, hem beden hem ruhsal olarak?
Her ülkenin kendine göre artıları da var, eksileri de... Ama, kendini gerçekleştirme fırsatı bulunan ülkelerde insanlar daha mutlu ve güzel. Barınma, yeme içme ve gelecek kaygısı olmayınca, kişi kendini geliştirmeye başlıyor. Mesela, İsviçre’de herkes mutlu. Bunlar olduğunda saygı denen olgu ortaya çıkıyor. Saygı dediğim, bir yaşlının elini öpmek değil. İnsanın ya da hayvanın varlığına duyulan saygıdan bahsediyorum.
Tedavi süreci genel olarak ne kadardır? Bilgi alabilir miyiz...
Ortalama 6-8 ay kalıcılık için gerekiyor. 1 ayda sonuç almaya başlıyoruz ama 6 ay devam etmek gerekiyor ki, tekrar etmesin. Burada şunu da ilave etmemiz gerekiyor: Sağlıkta olayı akışına bırakmak, kalenderlik çok önemli.
Üçüncü kitap yolda
Kitaplarınızla da dikkat çekiyorsunuz...
İlk kitabım ‘Homeopati’ üç baskı yaptı. Ev eczanesi şeklinde bir kitap. Daha sonra A7 Yayınevi’yle yollarımız kesişti ve sahibi Arzu Hanım (Sandal) dünya iyisi bir insan. İkinci kitabım ‘Yansıyan Kimlikler’ Eylül’de çıktı. Üçüncü kitabım ‘Üzüntü’ de önümüzdeki Eylül’de çıkacak. Bu kitapta da üzüntü için kullanılan ilaçların üzüntü öyküleri var.
Doktor olmayıp homeopat olduğunu söyleyenler var...
Türkiye’de 6225 sayılı yasayla, ki bu torba yasadır, içine tıpla ilgili kısım da eklenmiştir. Tanımlanan tıp dallarının hepsini sadece doktor yapabilir ve yardımcı sağlık personeli doktor gözetiminde, doktorun söylediklerini yapmakla mükelleftir. Doktor harici bu mesleği yapmaya kalkışana üç yıl hapis var.
Ülkemizdeki okullarda bunun eğitimi veriliyor mu?
Şu anda yok. Mezun olmuş doktorlara sonradan bu eğitimler verilebiliyor.Ben de Sağlık Bakanlığı’nın eğitmenlerindenim.