YazarlarGenç, genci dövüyor

Genç, genci dövüyor

11.11.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Genç, genci dövüyor

Genç, genci dövüyor


Geçen haftaki yazımda, YÖK’ü protesto için Ankara’da yürüyeceklerini anlatan öğrencilere, “eyvah dayak yiyeceksiniz" dediğimi yazmıştım. Yazımın sonunda da, “YÖK’ten şikayet etmeyen yok, onlar haklılar... N’olur vurmayın bu çocuklara" demiştim.
Bazen düşünüyorum da acaba biz, (pardon ben), böyle yazınca, birilerinin okuyup, “Valla billa haklı, neden dövüyoruz ki biz bu çocukları, dövmeyelim o zaman" diyeceklerini falan mı sanıyoruz?
Ben bazen böyle sanıyorum galiba!
İnsanları dövmek, böyle suçsuz gençleri coplamak akıl almaz bir şey, çok vahim bir durum. Böyle olunca da, yazımı okuyan bir emniyet yetkilisinin, “Aa vallahi doğru, ben bunu neden daha önce düşünmedim? Neden copluyoruz ki biz bu öğrencileri, Duygu Asena haklı, emir vereyim de dövmesinler gençleri" diyeceğini düşünebilirim! Bu saflık mıdır?...

Polis öğrenci olsaydı?
Gösteri yapanlar, örneğin eğitim sistemine karşı çıkanlar ve eğitim sistemine karşı çıkanlara karşı çıkanlar karşı karşıya.
Hepsi genç... Polis, jandarma, öğrenci tümü de gencecik insanlar.
Polis ve jandarmanın YÖK’ten haberleri var mı? Kıyasıya o çocukları, bir düşman gibi döverken, “Ne istiyor bu yaşdaşlarımız" diye düşündükleri oluyor mudur?
“Daha özgür bir eğitim" istemekten başka suçları olmayan gençleri acımasızca yerlerde sürükleyen, saçlarından tutup çekiştiren, coplayan “öteki gençleröin hiç mi yüreği sızlamıyor?
Türkiye’de eğitim ve meslek seçimi, bir şans, fırsat, rastlantı meselesi... Eğer işler başka türlü gitseydi, o coplanan öğrencinin yerinde, o jandarma ile polis olmayacak mıydı?

O’na yardım edelim

O, (adı bende saklı) 44 yaşında, lise mezunu, bankadan emekli olmuş bir kadın. İki kız çocuğu yetiştirmekte olan bir anne. O, kocasıyla birlikte, rahat bir hayat yaşıyordu. Bir evi, bir arabası, bir yazlığı vardı. Ancak şimdi yalnızca iki kızı var... Tam 25 yıl sonra kocası, hepsi üzerine kayıtlı olan mallarla birlikte bir başka kadın için evini terketti.
O kadın, kanuni yollara başvurmak istiyor ama hiç bir şey yapamıyor. Çünkü her şey erkeğin üzerine kayıtlı. Dava açacak fakat büyük harç paraları yüzünden yapamıyor.
Bugüne dek kimseden borç almamış. Bunu yaparak insanların karşısında ezilmek istemiyor. Ancak şu anda tek istediği şey, çocuklarının üniversite eğitimi almaları. Bunun için de işe ihtiyacı var.

Gitsin ama hakkını versin
Çalıştığı bankanın eğitim tesislerinde krediler, mali tahlil, muhasebe, insan ilişkileri, yönetici yetiştirme, temel bankacılık, tekamül gibi bölümlerinde başarı göstermiş. Ama bunca özelliklere sahipken iş bulamıyor.
Artık bulaşıkçılık dahil her işe talip.
Kocalar, 50 yaşına geldiklerinde, para pul sahibi olduklarında, bir genç kız bulup, defolup gidebilir. Canları ne istiyorsa yapsınlar. Ama 25 yıl aynı eve hizmet veren bir kadını böylesine mağdur etmeye ve haklarından yoksun bırakmaya kimsenin hakkı yok. İşte ülkemizdeki kadınların durumundan çok sık yaşanan bir örnek. Erkek meclisimizde hâlâ Medeni Kanun Tasarısı görüşülmüyor. Hâlâ evlilik sonrası kazanılmış malların paylaşımı meselesi çözülemedi. Hâlâ kadınlar, evlilik boyunca çalıştıkları halde, mallar erkeğin olduğu için sokağa atılıyor. Hiç güvenceleri yok.
Biz birbirimizi koruyalım bari, bu kadına bir iş bulur musunuz?

Taşınma faciası üzerine

Geçen haftaki “bir taşınma faciası" başlıklı yazım çok ilgi gördü... Sebebi ise benim gibi Tuzcuoğlu mağdurlarının yana yakıla beni aramaları. Meğer benden beterleri de varmış. Altı tane giysi dolusu bavulu kaybolanlar, tümüyle kırık antika eşyalar, üstü açık kamyonla taşınıp, ıslanıp rezil olan eşyalar... İnanamazsınız. Tahmin edeceğiniz gibi hiçbiri de hakkını alamamış. Sözleşmesi olanlar da, olmayanlar da mahkemelerde uğraşmak istememiş. Adamların da yaptıkları yanlarına kâr kalmış. Böyle bir ülke işte... Haklılar genellikle mağdur.
Benim ne yaptığıma gelince henüz evi toparlamaya çalışıyorum. İnanır mısınız, bu olaya tanık olan herkes, örneğin SEBA İnşaat’ın sorumluları, Mimar Ahmet Yelekçi, Recep Kalfa, Muammer Usta, mobilyacı Ahmet, Hale, arkadaşlarım herkes şaşkınlık içinde ve okurlarımla birlikte onlar da dava açarsam tanıklığa hazırlar.
Mimar Ahmet’le birlikte saatlerce, hoyratça sökülmüş, kopartılmış lambaları birbirine tamamlamaya çalıştık, beceremedik. Marangoz Ahmet Usta ise eksik parçaları tamamlamakla meşgul, Hale ikide bir Küçükbakkalköy’deki Tuzcuoğlu Firması’nı arıyor, kaybolan eşyaları soruyor, yok... Bu arada kimileri çok iyi, çok düzgün nakliyat şirketleri olduğunu da anlatıyor.
Elbette vardır... Ancak ben anladım ki “esas Tuzcuoğlu" diye bir yer yok. Olsaydı, öteki sahtekârları bertaraf ederdi ve en azından beni arayıp bilgi isterdi...
Bunu tekrar yazmamın nedeni bu konuda çok fazla sayıda mağdur olduğunu anlamamdır.
Dikkatli ol sevgili okur... Taşınacaksan, seçtiğin şirketi iyi tanı, git, gör, konuş, sözleşme ve sigorta yaptır.

Her şeyin mafyası var
Çünkü bu ülkede her şeyin bir mafyası olduğu gibi nakliyatın da mafyası var. Otopark mafyası, okul taşıtı mafyası, gecekondu mafyası, nakliyat firması mafyası...
Yanına üç -beş tane hemşehrisini alan, beline de silah takınca oluyor size mafya babası. Elindeki silahla ve üç -beş cahil silahlı adamla etrafı korkutan bu “erkek" de kendini gerçekten güçlü sanıyor. Bu boş bakışlı, kara cahil, psikopat adamlar, ülkenin içine etmekte başarılı da oluyorlar. Olan da bizlere oluyor. Pek çok masum insanın bu bir avuç aslında zavallı insan nedeniyle başı dertten kurtulamıyor. Eee tabii meydanı boş bulmuşlar.

Yaşasın erkek politikacılar (!)

Politikada, birkaç kadın yanlış işler yapmışsa, başarısız olmuşsa, -ki olmuşlardır- hemen ne diyorlar biliyorsunuz; “Ah bu durum kadınlar adına çok kötü oldu, şimdi politikaya giren her kadına başarısız gözüyle bakacaklar, kadının imajı yara aldı..."
Hah hah ha... Ne imajı Allahaşkınıza? Eğer politik hayatta başarısız olundu diye bir “cinsöin imajı yıkılacaksa, şu anda parlamentoda bir tane bile erkek kalmaması gerekirdi.
Kaç gündür izlediğimiz rezilliklerin kahramanları arasında kaç kadın var? Bugüne dek olan biten her şeyin sebebi politikacılar ve de anlı şanlı erkek politikacılar. Hiçbiri de “Aman biz yıllardır memleketi bu hale getirdik. Düzgün giden hiçbir şey yok. Erkekliğin imajını zedeledik. Utanıyoruz. Çekilsek bari..." demediler. Ohh! memnun memnun oturuyorlar yerlerinde. Bazıları artık “başarısızlığın doruğunda" ama ona rağmen istifa mistifa hak getire... Hem başarısız, hem utanmazlar.
Örneğin Türkiye’nin en önemli dört sorunu ekonomi, sağlık, eğitim, adalet bakanlıklarını bugüne dek yürütenler kadınlar mıydı?
Hapisanelerin sorunları, içerdeki silahlar, isyanlar, başıbozukluk, çok büyük olaylara gebe olan F tipi cezaevi sorunlarını başımıza bela edenler kadınlar mı? Olaylar geliyorum diyor, erkek bakanlar mutlu mutlu koltuklarında oturuyor.
Enflasyon, içi boşaltılan bankalar... Azılı mafya... Bu sorunları çözemeyenler erkekler değil mi?

Yeter bıktık
Eğitim sistemimizi düzeltemeyen, eğitim reformu gerçekleştiremeyen, YÖK’ü başımıza musallat eden, gelmiş geçmiş eğitim bakanları kadın mıydı?
Hiç kimse memnun değil... İnsanları ayağa kaldırıyorlar, hiç kimsenin istemediği işlere imza atıp, vatandaşı magdur ediyorlar, sonra da dövüyorlar.
Yanlış kararlar alanlar da, dövenler de hep erkek...
Erkekler hep yanlış yapar demek istediğim sanılmasın... Ama nedense bizimkiler hep yanlış yapıyor.
Sonra yanlış yapan bir kadın gördüklerinde, “Gördünüz mü kadınların imajı nasıl da sarsıldı" deniyor. Bu şu demek; “Kadınlar bir daha anlamadıkları işlere burunlarını sokmasınlar, işi şimdiye kadar olduğu gibi bize bıraksınlar..." Sizleri de gördük beyler... Bıktık...


Yazara E-Posta: dasena@milliyet.com.tr

KEŞFETYENİ
Garsonluktan Megastar’lığa: Onları böyle hayal etmediniz!
Garsonluktan Megastar’lığa: Onları böyle hayal etmediniz!

Cadde | 25.04.2025 - 07:55

Onlar Türkiye'nin en çok bilinen isimleri. Şimdi ışıl ışıl yaşayan ünlülerin hayat yolculukları hep böyle başlamadı. Kimi kaset satarken söylediği şarkılarla keşfedildi, kimi inşaatlarda çalıştı. İşte ünlülerin ilk işleri...

Yazarlar