Önce, Adıyaman Milletvekili Salih Fırat, Birgül Ayman Güler’in, “Bana, Türk ulusu ile Kürt milletini eşit gördüremezsiniz” sözleri üzerine, partisinden istifa etti.
Sonra, insan hakları savunucusu ve CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’na, Uşak milletvekili Dilek Akagün, inanması güç, “sen CIA ajanısın, partiyi bölüyorsun” suçlamasında bulundu.
En son olarak, CHP’ye girerek elini taşın altına koyan, 2011 seçimlerinde seçilemeyecek bir yere konulmasına rağmen, ayrılmayıp, küsmeyip CHP için çalışmayı tercih eden sevgili dostum Gülseren Onanç başkan yardımcılığından istifa etti.
Daha doğrusu, CHP lideri Kılıçdaroğlu Onanç’tan istifa etmesini istedi.
Niye?
Onanç bir televizyon programına Genel Başkanı istemediği halde çıktığı için. Daha önemlisi de “CHP tabanında barış sürecine destek yüzde atmış beş” dediği için.
CHP’de, barış sürecine, bu süreçle ilgili parlamento içi komisyon çalışmalarına destek verelim diyen milletvekillerinin sayısı otuz beş civarında.
“Sürece Destek” isteğini açıklamak istiyorlar.
Partisinden dışlanan tüm bu insanlar, demokrasiye, insan haklarına, eşit vatandaşlığa, adalete, barışa inanan insanlar.
Tüm bu insanlar, “demokratik, adaletli, adil, insan haklarına saygılı ve eşit vatandaşlık temelinde farklı kimliklerin birlikte yaşadığı bir Türkiye” için CHP’nin çok önemli olduğuna ve öncü bir rol oynayabileceğine inanıyorlar.
Tüm bu insanlar, “CHP’den bir şey olmaz” diyenlere karşı, “Hayır, olabilir” diyerek, CHP’de çalışan, elini taşın altına koyan insanlar.
Tüm bu insanlar, parti binasında, parti meclisi toplantılarında ve MYK’da kendilerine yapılan haksız eleştirilere, saldırılara, hatta hakaretlere rağmen, CHP’de kalarak çalışmalarına devam etmiş insanlar.
Tüm bu insanlar, CHP’nin güçlenmesinin Türkiye için iyi ve önemli olacağına inanmış, rahat yerine zor olanı tercih etmiş insanlar.
Şimdi hepsi teker teker dışlanıyorlar, partilerinden uzaklaştırılıyorlar.
Gülseren Onanç’ın istifası, aslında, CHP için çok gerekli olan, iyi niyetle çalışmanın, doğruları söylemenin, elini taşın altına koymanın ve parti içinden yapılan hakaretlere rağmen, “CHP Türkiye için önemli” demenin vermiş olduğu bir istifa.
Onanç’ın istifası, aslında ve özünde, yeni CHP’nin CHP’den istifadır.
Yeni CHP dediğimiz, dolayısıyla, CHP’nin güçlenmesini, Türkiye’nin her yerinde halkla bütünleşmesini, gerek ülke içinde, gerekse de dünyada aktif politika izlemesini ve iktidara alternatif olmasını isteyen düşüncenin CHP’den istifasıdır.
Yeni CHP bitiyor. Ama, onunla birlikte, CHP de bir kere daha bölünüyor, zayıflıyor, siyasi alanı, başta AK Parti olmak üzere, diğer partilere bırakıyor.
AK Parti, BDP, MHP güçlenirken, CHP zayıflıyor.
CHP için çalışan insanlar partilerinden dışlanıyorlar.
Bu insanları dışlayanlar, “biz asıl CHP’yiz” diyorlar.
“Biz asıl CHP’yiz” derken de, aslında CHP’yi zayıflatıyorlar.
Çok üzücü. Kızgın olmamak ve hayal kırıklığı yaşamamak mümkün değil.
Barış sürecinin ortasında, tüm Türkiye silahların bırakılmasına odaklanmışken, CHP’nin, tüm zorluklara ve hakaretlere rağmen, CHP için iyi niyetle çalışmalarına devam etmek isteyen bu insanları dışlama lüksü olabilir mi?
Tanrıkulu’na hakaret etmek, Onanç’ın istifasını istemek, sadece yeni CHP düşüncesini dışlamak değil, aslında, CHP’yi Türkiye gerçeğinden dışlamak değil midir?
Yurtdışında katıldığım her toplantıda, bana ve benim gibi birçok kişiye sorulan soruların başında, “CHP niye sürekli Esad’ı ziyaret ediyor” sorusu geliyordu.
Şimdi, bu soruya, “CHP bölünüyor mu?” sorusu eklenecek.
Gerçekten üzücü...