Türkiye’nin, son yıllarda Suriye, İran, Irak merkezi hükümeti ve İsrail’le yaşadığı sorunlar, aktif dış politikasının sorgulanmasına neden oldu.
Şüpheler sorularla dile getirilmeye başlandı:
Acaba, giderek artan sayıda komşularla yaşanan sorunlar, “komşularla sıfır sorun ilkesi”ni geçersiz mi kılıyor du?
Dahası, son on yıldır çok önemli ve değerli görülen “Türkiye modeli” etkisini yitiriyor muydu?
Suriye krizinde, Esad rejiminin gitmesine odaklanmış Türkiye’nin aktif dış politikası, Esad direndikçe, manevra alanını kaybediyor ve etki kapasitesini yitiriyordu.
Suriye rejimini güçlü olarak destekleyen İran ile ilişkiler bozuluyor, bunu Türkiye-Irak merkezi hükümeti arasındaki ilişkiler izliyordu.
Böylece, İsrail ile bozulan ilişkilere, Suriye, İran ve Irak ekleniyordu.
Türkiye, “dış politika çıkmazı” yaşamaya başlamıştı.
Dış politikada aktif olma sözde kalıyor; gerçekte etki yaratamıyordu.
Sözde aktif, ama gerçekte etki yaratma kapasitesi düşük bir Türkiye dış politika görüntüsü ortaya çıkıyordu.
Türkiye-AB ilişkilerinin durma noktasında olması ve Türkiye demokrasisinin, özellikle haklar ve özgürlükler alanlarında, giderek “sınırlı ve otoriter eğilimler” gösteren niteliği, Türkiye’nin yüzleştiği “dış politika çıkmazı”nı derinleştiriyordu.
Tüm bu olumsuz gelişmeler, bugün Mısır darbesiyle birlikte, yeni bir boyut kazandı: “Türkiye modeli bitiyor mu?” sorusu sorulmaya başlandı.
Suriye, İran, Irak, İsrail’den sonra, Mısır’la da ilişkilerin bozulma olasılığı, “Türkiye dış politikasının çıkmazı” tartışmasını, “Türkiye modeli bitti mi?” tartışmasına dönüştürecek gözüküyor.
Mısır darbesi, Türkiye’nin Ortadoğu ile ilişkilerine çok ciddi zarar verebilir ve “Türkiye modeli”ni bölgede bitirebilir.
Türkiye, Mısır darbesine karşı net tavır almalıdır.
Fakat, Türkiye, Mısır’daki gelişmelere karşı doğru stratejiler geliştiremezse ve aktif dış politikasını değişen bölge ve dünya koşullarına bağlı yeniden yapılandıramazsa, Türkiye modeli bitebilir. Bu, üzerinde dikkatle durmamız gereken bir risk ve olasılıktır.
Ne yapılmalı?
Gazetemizin Washington Temsilcisi Pınar Ersoy, “yumuşak güç” kavramını geliştiren ve Türkiye dış politikası yapımcılarının da çok etkilendiği Joseph Nye ile, son dönem dış politika ve Gezi olayları üzerine önemli bir söyleşi yaptı (1 Temmuz).
Nye, Gezi’ye de gönderim yaparak, AK Parti hükümetinin ülke içi ve dış politika yönetimini eleştiriyor, gelişmeleri “iç karartıcı” buluyor. Nye devam ediyor: “Hayal kırıklığı yaşıyorum, ama karamsar değilim”; “Türkiye eski başarı hikayesine dönmeli”; “...içeride demokrasi ve denge ve denetleme sistemi, ...dışarda, yumuşak güç ve güvenilebilirlik”. “Mısır gibi birçok ülkede, özellikle elitler, gençler ve entelektüeller kendi ülkelerinin Türkiye’nin yolundan gitmesini umuyordu”.
Nye şunu söylüyor: Eğer Başbakan Erdoğan ve AK Parti iktidarı, dış ve iç politikada doğru ve gerekli adımları atmazsa ve tepkici bir tavırla içeride ve dışarda gelişen olaylara yaklaşmaya devam ederse, Türkiye modeli bitebilir.
Ama, eğer Türkiye doğru adımları atarsa ve “başarı hikayesine dönebilirse”, Ortadoğu ve Arap Baharı için “Türkiye modeli” çok daha önem ve değer kazanabilir.
Şüphesiz ki, bunun için, sadece doğru dış politika yönetimi değil, ülke içinde de, demokrasinin pekişmesi için çok önemli olan, (a) Çözüm Süreci; (b) Yeni Anayasa ve (c) Türkiye- AB İlişkilerinin Canlandırılması adımlarının atılması gereklidir.
İstikrar ve ekonomik rekabetçilik adına siyasi gücü tek elde toplayan bir başkanlık sistemi değil; aksine, “etkin denge ve denetleme mekanizmalarına ve sivil toplumun katılımına açık bir toplum yönetimi” tercihi, AB sürecinin canlandırılmasıyla birleşirse, “Türkiye modeli”nin tekrardan bölgesinde değer kazanmasını sağlayacaktır.
Bu anlamda, yeni anayasa ve çözüm süreçlerine dönüş kararı, dış politika bağlamında da, çok olumlu olacaktır.