Sevgili Fethiye Çetin’in Utanç Duyuyorum! Hrant Dink Cinayetinin Yargısı (Metis, 2013) kitabını okumak çok zordu.
Fethiye Çetin Hrant’ın avukatıydı. Aynı zamanda, yavaş yavaş gelen, planlanmış, örgütlemiş bir cinayetin de en yakın tanığı.
Çetin bize, hem tanık olduğu bu cinayetin planlanış ve uygulamaya sokuluş hikayesini anlatıyor, hem de hukukun kötü emeller için nasıl kullanıldığını, nasıl hukuku kullanarak bir insanın ve ailesinin hayatının karartıldığını ve nasıl bu sürecin ölümle sonuçlandığını.
Kitabı okurken, gerçekten “utanç duyuyorum” duygusuna kapılıyorsunuz ve Türkiye’nin demokratik hukuk devleti olması için çalışmanın önemini bir kere daha anlıyorsunuz.
Tüm hukuk fakültelerinde okutulması gereken bir çalışma.
Çetin, Hrant’ın avukatı olarak, “yüreğinden kopup gelen o hırıltıya benzeyen acı sesle ve dudağında donan gülümsemeyle kalıyor”, ağlayamıyor, çünkü işini yapması gerekiyor. Hrant’ı savunması gerekiyor. Savunuyor da. Ama, karar verilmiş bir kere: Bu iyi insan ilk önce hukukla, sonra planlanmış bir cinayetle yok edilecek.
Çetin, okurken kızacağınız, ağlayacağınız, içinizin sıkışacağı, tüylerinizin diken diken olacağı bir “dava sürecini” baştan sona, detaylarıyla anlatıyor.
Çok zor okunan, ama mutlaka okunması gereken de bir kitap.
Kitabı okurken, hukukun askıya alındığı, yok edildiği, savunmanın bile suç sayıldığı, nefret söyleminin hukuk olarak dillendirildiği, planlanmış, örgütlenmiş o utanç süreci gözlerimin önüne bir kere daha geldi. Hrant’a saldırılar, yalanlar, linç girişimleri, nefret söylemi içeren gazete manşetleri. Aynı zamanda da Hrant’ın o sevecen, güzel yüzü, sıcak dili, büyük yüreği.
Bu önemli ve iyi insanın ölümüne, hunharca öldürülüşüne hepimiz “tanıklık” ettik.
Hala da ediyoruz.
Dink ailesi, altı yıl sonra hala adaletin gelmediği, hala hukukun askıya alındığı, vicdanın bittiği, belki de adaletin hiç gelmeyeceği mahkeme sürecinde yorgun ve kızgın; “biz artık yokuz” diyorlar. Haklılar da.
Hrant’ı özlüyoruz. Hrant’ı özlüyorum. Adaleti talep edelim. Hrant’a borcumuz var.
Fethiye Çetin, bize bu borcumuzu hatırlatıyor: Utanç Duyuyorum! Hrant Dink Cinayetinin Yargısı’nı muhakkak okuyun.
Tuncel’i, o “hepimizin sevgilisi” olan adamı özleyeceği(z)m
Tuncel Kurtiz’i kaybettik. O, 87, hatta 97 yaşına kadar yaşamak istedi. Bizi de inandırmıştı buna. Ama, hepimizi bıraktı, sevdiği dağlara gitti.
Eşi sevgili Menend çok güzel söyledi: “O sadece benim değil, hepimizin sevgilisiydi”.
Tuncel’i sevmemek, ondan etkilenmemek mümkün değildi.
Hele, bir de şiir okumaya başlayınca. Oturduğunuz yerden düşer gibi olurdunuz.
Dili bu kadar güzel kullananı az görmüşümdür.
Her kelime, Tuncel’in sesinde ve kullanışında değer kazanırdı.
Konuşmaya başlayınca, size sadece onu pür dikkat dinlemek kalırdı; hem de büyük bir zevkle.
Büyük bir aktördü, farklıydı, sayıları az kalmış özgün insanlarımızdan biriydi.
Onu en son, Çözüm Süreci’nde Akil İnsanlar grubunda çalışırken iki kere görmüştüm.
İlki Feriköy’de Organik Pazar’da bir cumartesi sabahıydı. Arkadaşlarla masaya oturduk, kahvaltı etmeye başladık ve Tuncel konuşmaya başladı. Biraz sonra, masanın etrafı dolmuştu. Hepimiz onu büyük bir zevkle dinliyorduk.
İkincisi de, Akil İnsan çalışmalarının sonuna doğru, bir akşam yemeğinde. Yine, o konuşmaya başlamış, şiirle söylediklerini süslemişti.
Eleştireldi. Bir şeyler söylemek, yanıt vermek istiyordum ama nafile, onu dinlemenin zevki buna engel oluyordu.
“Yorgunum” demişti. Biraz da yorgun gözüküyordu.
Kaz Dağlarında, benim köyüm onunkine yakındır. Kaz Dağları, Tuncel’le daha da güzelleşti.
Onu özleyeceğim. Nur içinde yatsın.