Liderlik zor zanaattir; hele bizim gibi müesseseleri tam oturmamış toplumlarda lider, hemen her şeyin sorumluluğunu yüklenmek zorundadır. Lider, olması gereken şekliyle orkestra şefidir ama orkestranın yerinde yeller esiyorsa; yönetmenin yanında kuruculuk görevini de ifa etmesi gerekir. Yüz yılda bir, lidere sahip ülkeler şanslı sayılırlar; zira bütün toplumların yenilenmeye ve değişime ihtiyaçları vardır; bunu da ancak liderler eliyle gerçekleştirirler. Çünkü lider hem yaşadığı toplumu ve hem de yaşadığı tarihi değiştiren kişidir.
Liderler gözü karadırlar; risk almaktan asla çekinmezler. Hatta buna mecburdurlar. Kaderin cilvesine bakın ki, liderler yalnız kişilerdir. Hele de kaht-ı ricalin (adam gibi adamların olmadığı) bir cemiyette yapayalnızdırlar; milyonlar arasında tek başınadırlar. Liderin en önemli özelliği, muhatabını ikna etme kabiliyeti ve yapmak istediklerindeki kararlılığıdır. Liderler, lafı eğip bükmeden söylerler; bundan dolayı da liderlerin çok sevenleri olduğu gibi çok nefret edenleri de vardır. Onların ekstrem halleri, kendisini değerlendirenlere de aynıyla yansır. Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan; siyasette, inciyi bağrında saklayan istiridye misali, sabırla ve binbir emekle, çile ve ıstırapla liderliğe erişti. Liderlik için doğuştan meziyet gerekliyse de; bunu kuvveden fiile çıkaran emek ve çekilen çilelerdir. Hemen her lider gibi Sayın Erdoğan da yalnızdır; onca kalabalığın arasında yapayalnızdır. FETÖ ile mücadeleye yalnız başına başladı ve en yakınlarını ve yakınındakileri ikna etmek için akla karayı seçti!
Lider risk alan ve gözü karadır dedik; bürokrat ise, bunun tam tersi olup; ‘salla başını al maaşını’ cinsindendir. Dolayısıyla liderle bürokrasi arasında görülen ve görülmeyen kıyasıya bir savaş vardır. Bürokrasi, mevzuat hazretlerinin altında direnir ve iş yapmaz; lider ise, önündeki dağ gibi engelleri bir çırpıda yıkıp geçer! Milletin diniyle imanıyla oynayan FETÖ’ye cevabı, neden sonra ve Sayın Erdoğan’ın binbir ikazının ardından Diyanet kurumu verebildi! Sayın Erdoğan, yardımcı doçentlik saçmalığını söyleyene kadar; işin yegane sorumlusu olan YÖK, bu kepazeliği görmedi ve bu ikazdan sonra kolları sıvadı!
Cumhurbaşkanı her şeye karışıyor diye kızanlarımız var; karışmasın da ne yapsın? Dere yataklarına bina yapmayın; dikey mimari yerine yatay mimariye öncelik tanıyın dedikçe; başta AK Partili belediyeler olmak üzere tüm belediyeler bunun tersini yapıyor. Şiddetli bir yağmurdan sonra da sırra kadem basanların en önünde mahut belediye başkanları oluyor. Bizim siyaset geleneğimizde, mademki her şeyin hedefinde iktidar partisi ve onun lideri var; bırakalım o da her konudaki fikrini söylesin! Bunun kime ne zararı var? Hatırlatma ve ikaz olması bakımından bilakis faydası var. İstanbul’daki Ayamama Deresi, daha dün taşmış ve İstanbul’un göbeğinde, ölülerin yaralıların ve onca zarar ziyanın olduğu felaketi yaşamıştık. Sayın Erdoğan, yerinde uyardı: ‘Burası dere yatağıdır ve dere er ya da geç yatağını bulur. Burada yapılaşma olmasın!’ dedi. Tam tersini yaptılar; Ayamama Deresi boyunca gökdelenleri sırayla diktiler!
Ne demişti Ziya Paşa? ‘Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir; tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir!’ Gelin görün ki, o köteği, işin muhatapları değil millet yiyor! Bizce Sayın Cumhurbaşkanı az bile söylüyor!