Yargıya bakış açımız, demokrasiyi ne denli hazmettiğimizin tipik göstergesidir.
CHP Genel Başkanı’nın YSK’nın vereceği kararına yaklaşımı hakikaten endişe vericidir. Karar Türkiye’yi ya aydınlığa ya da kaosa çıkaracak ne demektir? Yani yüksek mahkeme kendi lehlerine karar verirse, Türkiye aydınlığa çıkacak, aksi halde kaosa sürüklenecek.
Peh! Peh! Peh!
Biz bu kafanın cemaziyülevvelini biliriz; nitekim kendi partileri kazanınca yaşasın demokrasi; kaybedince de, cahil cühelanın seçtiklerinden ne olur ki anlayışı hâkimdir.
Bakınız Artvin ilinin Yusufeli gibi küçücük bir ilçesinin seçim sonuçları itirazlar yüzünden ancak on gün sonra karara bağlanabildi ve seçimlerin 2 Haziran’da yenilenmesine hükmedildi.
İstanbul gibi on milyon oyun sayıldığı büyük bir kentte de birbirine yakın sonuçlar söz konusudur ve bundan da önemlisi, bilerek veya bilmeyerek yapıldığı öne sürülen fahiş hataların (!) varlığı iddia edilmektedir.
İtirazlar da seçim sürecine dâhildir. Bunlar, sırasıyla, ilçe ve il seçim kurullarıyla YSK’ya yapılabiliyor. Her bir itirazın ve değerlendirilip karar verilmesinin belirli süreleri var.
Durup dururken de itiraz yapılamıyor; her bir itirazın müdellel (delilli, mesnetli) olması gerekir. Tüm bu itirazlar, her bir siyasi parti için haktır; bir lütuf değildir.
Demokratik hakkını kullandı diye de kimse kınanamaz; bilakis, bu hakkı kullanma dığında seçmene, seçmenin kararına saygısızlık yapılmış olur.
Verilen oylara her siyasi partinin sahip çıkması, kendilerinin namus borcudur.
Seçim süreci bitmeden, yani YSK kararını vermeden mazbata peşine düşmek, hafiflikten öte, had bilmezliktir. Zira mazbata yerinde duruyor, kimsenin alıp bir yere götürdüğü yok.
Burada YSK Başkanı Sadi Güven’in yaklaşımı (yargıya intikal etmiş konu hakkında hiç konuşmaması) takdire şayandır. Siyasi parti temsilcileri, ileri sürdükleri iddiaları ve bunlara karşı tezleri dillendirebilir ama mahkeme kararına yönelik, şu veya bu şekildeki bir değerlendirmede bulunamazlar.
Bulunurlarsa suç işlemiş olurlar.
Vaktiyle (2007 yılında) Meclis’in açılabilmesi için 367 garabetini Anayasa Mahkemesi’ne götüren aynı zihniyet; verilecek karar hakkında da ileri geri konuşmuş ve lehte çıkarsa ne âlâ, aksi halde kaos olur denilmişti.
O gün o lafı eden, CHP’nin o günkü genel başkanı Deniz Baykal, aba altından sopayı kime ya da kimlere göstermek istemişti?
Yeter artık!
Sadece Berlin’de hâkimler olmasın; Türkiye’de de hâkimler olsun!
Bunun da asgari şartı; herkesin hukuka saygılı olması ve hukukun kestiği parmağın acımadığının bilinmesidir.