Ağzı olan konuşuyor! Sonuçta ortada bir yüksek mahkeme kararı var ve üstelik daha gerekçesi açıklanmış değil. Ama gelin görün ki herkes hukukçu kesildi ve ağzına geleni saydırmaya başladı.
Siyasetçilerimiz ve hatta hukukçularımız da bir garip; YSK’nın kararları kesin olmasına rağmen, mahut kararın iptali için Anayasa Mahkemesi’ne gidiyorlar ve hatta buradan da bir sonuç çıkmazsa AİHM’ye başvuracaklarını söylüyorlar.
Halbuki hüküm gayet açık ve net: YSK kararları kesindir ve bu kararları değiştirebilecek hiçbir merci bulunmamaktadır.
Neymiş efendim, aynı zarfın içinde muhtarlık, ilçe belediye başkanlığı ve belediye meclislerinin oy pusulaları da varmış. Madem bir hukuksuzluk var, neden diğerleri de iptal edilmedi?
Ayol! Diğerleri için vaki bir başvuru yok ki? YSK, durup dururken kendine iş mi çıkaracak?
İki ilçe (Büyükçekmece ve Maltepe) ve İstanbul Büyükşehir için başvuruda bulunuldu; bunların incelenmesi sonucunda da ilçeler için ret, anakent için 7’ye 4 oranıyla kabul oyu çıktı.
Verilen kararın gerekçesi açıklanmadan hukukçuların konuşması bile abesle iştigaldir. Çünkü kendi kafalarında ürettikleri gerekçeleri çürütüyorlar. Durun bakalım; mahkemenin gerekçesine göre konuşun. Bu acillik, acizlik ve daha önemlisi koca hukuk insanlarını gülünç duruma düşüren hoyratlık niye?
Burada asıl olan, vatandaşın verdiği oyu kutsal kabul edip ona sahip çıkmak değil mi?
Bize göre, tutarsızlık baştan yapıldı. İstanbul’da yalnızca bir kısım (319.540) geçersiz oylar incelendi. Bu incelemenin sonucunda yaklaşık 30 binlik fark yarıya düştü. Geçerli oyların da sayılması için yapılan başvuru il seçim kurulu tarafından reddedildi.
Bu sayımın neden yaptırılmadığını anlamak mümkün değildir?
Ayrıca kanun hükmü çok açık: Sandık kurulu görevlilerinin kamu görevlisi olması zorunluluğu var. 3.700 dolayında kişinin kamu görevlisi olmadığı halde bu görevlere atanmış olduğu görüldü.
Aynı sonuç, CHP’nin aleyhinde olacak şekilde çıksaydı; CHP hakkını aramayacak mıydı?
Hak arama ve doğruyu bulmak için gayret göstermek neden suç olsun ki? Şayet AK Parti hakkını aramasaydı suç işlemiş olurdu. Partilerin bir görevi de kendilerine verilen oylara sahip çıkmaktır.
Hem CHP neden gocunuyor ki? Seçimi kazandığını iddia ediyorsa, şimdiki halde mağduru da oynayarak, rahat bir şekilde yeniden kazanır. İddia edildiği gibi oy sayımlarında herhangi bir katakulli yoksa rahat olsun. Seçimden kaçmasın!
Neticede, mazbata CHP’li adaydan alınıp bir başka partili adaya verilmedi. Seçim iptal edildi.
Halep orada ise arşın burada; 23 Haziran’da halkımız sandığa gidecek ve hakkı şaibesiz bir şekilde teslim edecek.
Demokrasilerde en yüce değer halkın vicdanı değil mi? Ve yine demokrasilerde çare, sandık değil mi?
Şu halde, herkesin yapması gereken, sandıktan kaçmak değil, sandığa koşmak olmalıdır.