Yıl 1803. Almanya’nın Bavyera yöresindeki Benediktbeuern manastırında, bugünlere uzanacak bir başyapıta kaynaklık edecek bir keşif yapılıyor. Johann Christoph von Aretin isimli kütüphaneci Latince bir el yazması buluyor. Metinler 11-12. YY’lara ait. Dönemin Fransa, Almanya, İtalya ve İngiltere üniversitelerinde felsefe ve ilahiyat eğitimi alan gezgin öğrencilerin yazdığı metinler bunlar. Derlenip kayda geçiriliyorlar. Lirik şiirlerden oluşan 112 sayfalık bir metin çıkıyor ortaya. Alman filolog ve editör Johann Andreas bu el yazmalarını “Carmina Burana – Beuern Şiirleri, Şarkıları” adıyla 1847 yılında yayımlıyor.
Aradan neredeyse bir yüzyıl geçiyor. 1937’de dönemin egemen müzik anlayışına kafa tutan, müzikte tiyatroyu halkla buluşturmayı ve onlara benimsetmeyi hedefleyen Alman besteci Carl Orff, metnin bir bölümünü besteliyor. Ve böylelikle klasik müziğin başyapıtlarından birine imza atıyor: “Carmina Burana”.
Tür olarak opera ve bale arasında konumlandırılan, ‘sahne kantatı’ olarak anılan bu eserde müzik, koreografi ve dans iç içe. Şiirlerin bir bölümü bahar ve aşktan bahsediyor, bir bölümü ahlak dersi veriyor, bir kısmı kiliseyi ve toplumu eleştiriyor. Her birinin ortak özelliği yaşama sevinciyle dolu olmaları. Kendisini dünya çapında tanınan bir besteci yapan bu eserin Frankfurt Operası’ndaki prömiyerinden sonra Carl Orff, Schott Music’in yetkililerine şöyle diyor: “Şu ana kadar bestelediğim ve sizin tarafınızdan basılmış olan her şeyi yok edin. Çünkü benim külliyatım ‘Carmina Burana’ ile başlıyor”.
Sahnede 250 kişi
Yüzlerce filmde, dizide, reklamda kullanılan “Carmina Burana”, 27 Nisan’da İstanbul Devlet Opera ve Balesi tarafından, yepyeni bir rejiyle AKM Türk Telekom Opera Salonu’nda sahnelendi. Solistler, orkestra, koro, bale sanatçıları, çocuk korosu ve balesi, Modern Dans İstanbul sanatçıları ve özel tasarım ekipleri… Sahnede tam 250 kişi. ‘Sahne’nin kendisi de dansçılardan biriydi. Muhteşem bir görsel şölendi. Rejisini Devlet Opera ve Balesi Genel Müdür Yardımcısı Volkan Ersoy ve İstanbul Devlet Opera ve Balesi Bale Başkoreografı Ayşem Sunal Savaşkurt’un üstlendiği “Carmina Burana”da müzik, dans ve teknoloji daha önce tanık olmadığımız bir zirveyi paylaşıyordu.
Altı koreografın imzası bulunan dev prodüksiyonda müziğin ve dansın özgürleştirici gücünün tadını çıkardık. “Carmina Burana”nın özündeki yaşama sevinci hepimize geçti. Dışarıda kış artığı bir hava mevsimi geciktiredursun biz içeride bahara doyduk. Açılış bölümü olan “O Fortuna” ile kader tanrıçasına isyan ettik hep birlikte.
Ah Kader,
ay gibisin,
her an değişirsin,
bir büyürsün,
bir küçülürsün.
Hayat, hain, bir ezer, bir sever,
arzularıma ne oyunlar eder;
yokluğu, varlığı buz gibi eritir, çözer.
Zalim Felek, ne boşsun,
dönüp duran teker misali,
hiç belli değil yerin yurdun,
gelip geçici mutluluğun,
bir anda kaybolursun,
sinsi sinsi,
gizli gizli başıma bela olursun.
Bak, oyununa geldim.
Orff’un gücünü şiirden alan besteleriyle gösteri boyunca sevinçten hüzüne, aşktan başkaldırıya dans adımlarıyla geçişler yaptık. Hiç ritim duygusu olmayan birini bile hizaya getiren bu büyük eserde bestecinin neden müziği sevdirmek için ritmi ezginin önüne koyduğunu deneyimleme imkânımız oldu.
Eser 1-14 Haziran tarihlerinde yapılacak olan 15. Uluslararası İstanbul Opera ve Bale Festivali’nde yeniden sahnelenecek. İzlemenizi çok isterim.
İyi pazarlar.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024