Ünlü Amerikan gazetesi Wall Street Journal, söyleşi yaptığı CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu hakkında, “hükümet karşısında inandırıcı bir alternatif oluşturmak için Atatürk’ün kurduğu partisinin kurallarını yırttığı” yorumunu yaptı.
Gazetenin, bu yorumunu, Kılıçdaroğlu’nun, “üniversitelerde herkes istediği gibi giyinmeli” sözlerine dayanarak yaptığı anlaşılıyor. Kılıçdaroğlu’nun bu yaklaşımının Atatürk ilkelerinin yırtılması olarak değerlendirilmesi sığ bir yorum. CHP liderinin bu sözlerinin gerekçeleri irdelenmeden yapılmış acele bir yorum da diyebiliriz.
İki istismar
Türban konusu siyaset kurumu tarafından “mağduriyet” söylemiyle en çok kullanılan alanlardan biri oldu. Türban yasağına uygulamadaki gariplikler de eklenince, iktidar partisi, bu konuyu işleyerek büyük destek topladı.
Siyasi istismar bir yönlü de değildi. Başta iktidar partisi olmak üzere yasağa karşı çıkan kesimler bir yandan yüksek öğrenim özgürlüğünün engellendiğini, bir yandan da CHP’nin dine ve dindar vatandaşlara karşı olduğu tezini birlikte işlediler. CHP’nin, kuruluşundan bugüne kadar belli çevrelerce din düşmanı, koyu devletçi, özgürlük karşıtı olarak gösterilmesi her zaman sağ partilere oy kazandırmış; CHP’nin mütedeyyin kesimlere ulaşmasını zorlaştırmıştır.
Kılıçdaroğlu’nun çizgisi
Atatürk ilkelerinin yırtılması söz konusuysa herhalde akla hiç gelmeyecek olan iki isim CHP ve Kılıçdaroğlu’dur. Bu ilkeleri ayakta tutmaya, korumaya çalışan kurumların başında CHP gelir. Kurucu parti CHP’nin, bu misyonunu terk etmesi düşünülemez.
CHP liderinin, üniversitelerde öğrenim hakkının engellenmemesi bağlamında kıyafet serbestliğini savunması, kamu hizmetinin dini simgelerle görülebileceğini savunduğu anlamına gelmiyor. Nitekim Kılıçdaroğlu, ısrarla liselerde, ilköğretim okullarında ve kamu hizmetinde türban takılamayacağını vurguluyor. İktidarın bu yönde bir eğilim göstermesi veya girişimde bulunması halinde tüm gücüyle karşı duracağından kimse kuşku duymamalı.
Üniversitelerdeki serbestlik anlayışına bakarak, CHP’nin, laiklik karşıtı uygulamalara, türbanın kamu hizmetine taşınmasına, dini referans alan bir yönetim biçimine göz yumacağını sanmak yanıltıcı olur.
Ecevit’in anlayışı
CHP’ye karşı yürütülen “din düşmanı”, “koyu devletçi”, “özgürlük karşıtı” propagandayı kıran rahmetli Bülent Ecevit olmuştur. Ecevit, 1960’ların sonundan itibaren koyu devletçiliği reddetmiş; geliştirdiği inançlara saygılı laiklik yaklaşımıyla mütedeyyin kesimlere ulaşmayı başarmış; ancak türbanın TBMM Genel Kurulu’na girdiğini gördüğünde de en sert tepkiyi vermişti.
Kılıçdaroğlu’nun yaklaşımını da bu çerçevede görmek gerekir.
CHP’nin bir önceki lideri Deniz Baykal da sağ partilerin tabanına hapsolmuş, dindar ancak dinin siyasete alet edilmesine karşı duran mütedeyyin kesimlere ulaşmak için çaba sarf etmiş; başı örtülü, türbanlı seçmenlerden de oy istemişti. Nitekim CHP’nin başı örtülü Anadolu kadınları arasında birçok üyesi ve destekçisi vardır.
Cumhuriyet’in kuruluş felsefesini oluşturan Atatürk ilke ve devrimlerine karşı yürütülen hareketler, karşılarında önce yine CHP’yi bulacaklardır. CHP, Atatürk devriminin en büyük özelliğinin demokratik, laik rejim olduğunun her zaman bilincinde olmuştur. Laiklik anlayışı, mütedeyyin kesimleri dışlamak değildir, olmamalıdır. Aynı zamanda devlet işlerinin dini referanslar ve simgelerle görülmesine de karşı durmaktır.
Kılıçdaroğlu’nun bu anlayışla CHP’yi büyütmek istediği anlaşılıyor. Bu çabayı gösterirken de laiklik ilkesinin aynı hassasiyetle korunması gerektiğinin herhalde farkında olmalıdır.