Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) açıkladığı özerklik taslağındaki ifadeler, Öcalan’ın ve BDP sözcülerinin söylemiyle örtüşmüyor.
Bu söylem farklılığında, taslağın açıklanmasıyla başlayan tartışmaların ve gösterilen tepkinin etkisi olduğu görülüyor. Taslağın açıklanmasından sonra, Milli Güvenlik Kurulu (MGK) tarafından yayımlanan bildiride dile getirilen görüşleri, bu faktörlerin başında saymak gerekir. Nitekim Öcalan’ın sonradan avukatlarına yaptığı açıklamalarla tutturmaya çalıştığı “ayar” da bunun göstergesi sayılmalıdır.

Taslağın çelişkileri
Taslakta, özerklik ve öngörülen toplum düzeni, “devlet” ve “milliyetçilik” karşıtlığı olarak sunuluyor. Milliyetçilik ve devlet örgütlenmesi reddediliyor. Gerekçe olarak da Öcalan’ın savunmalarında dile getirdiği bir ütopya gösteriliyor. Bu gerekçe, öteden beri bilinen, devlet dahil her türlü otoriteye karşı, “otoritesiz komünal yaşam” olarak özetlenebilecek bir çeşit anarşizm ideolojisi, Öcalan’ın “cinsiyet özgürlükçü, demokratik, ekolojik paradigması” olarak sunuluyor.
Oysa, PKK terörüyle başlayan sürecin siyasal alana taşıdığı yaklaşım ve talepler çık sıkı bir Kürt milliyetçiliğine dayanıyor. Keza, taslağın ifadelerinden de anlaşıldığı gibi nihai olarak Birleşik Bağımsız Kürdistan olarak isimlendirilen “ulus devlet”in hedeflendiğini gösteriyor.
Öcalan ve BDP sözcüleri, “Bizim devletle, bayrakla, resmi dille sorunumuz yok” diyorlar, ancak taslakta, “Demokratik Özerk Kürdistan Kongresi, demokratik Türkiye Cumhuriyeti parlamentosuna kendi temsilcilerini göndererek ortak vatan politikalarına dahil olur. Demokratik Özerk Kürdistan kendini temsil eden özgün bayrak ve sembollere sahiptir” ifadesi yer alıyor.
Bu nedenle, taslağın milliyetçilik ve ulus devlet karşıtlığı gerekçesi, dillendirilen taleplerle çelişiyor ve inandırıcı olmuyor.

Taslağın ana hedefi
Taslakta sıralanan birçok hedef ve talep şu cümlede özetleniyor:
“Demokratik özerklik, Kürdistan toplumunu siyasal, hukuki, öz savunma, sosyal, ekonomi, kültürel, ekolojik ve diplomasi şeklindeki sekiz boyutlu örgütleyerek siyasi irade yapıp demokratik özerk Kürdistan inşasını hedeflemektir.”
Ayrı hukuku, savunması ve diplomasisiyle kurulacak bir yapının, Türkiye’nin üniter devlet yapısıyla bağdaşacağını söylemek herhalde gerçekçi olmaz. Böyle bir oluşum, ilk aşama olarak federal bir sistem demektir.

Diğer parçalar
Taslak, Öcalan’ın savunmalarında yer verdiği “büyük Kürdistan” hedefinin fiili olarak nasıl gerçekleşeceğini de ifade ediyor. Şu satırlar, adı konmamış büyük Kürdistan’ı tarif ediyor:
“Kürdistan ülkesinin diğer parçalarındaki Kürt siyasal sistemleri ve bölge halklarıyla da demokratik ve özerk ilişkiler geliştirecektir. Demokratik özerklik, Kuzey Kürdistan’daki halkın öz iradesi olurken diğer parçalardaki öz irade olan demokratik konfederal örgütlenmelerle, içinde yaşadıkları devletlerin sınırlarına dokunmadan birbirini güçlendirme ve tamamlama biçiminde ilişkiler kuracaktır. Ulus devletçi ve iktidarcı zihniyette olmadıklarından bu ilişkilerde kendini bir diğerinden üstün tutma eğilimi de olmayacaktır. Bu açıdan Kürtler arası sağlıklı bir ilişki kurulmasında demokratik özerklik zihniyeti ve yapılanması önemli ve yapıcı bir rol oynayacaktır. Kürdistan parçaları arasındaki demokratik konfederalizm bu temelde daha işlevsel hale gelecektir.”
Taslak, Kürt milliyetçiliği ve Kürt ulus devlet hedefini açıkça ortaya koyuyor. Durum bu kadar açık biçimde ortadayken, “Bizim Türkiye Cumhuriyeti Devleti’yle, üniter yapıyla, bayrakla, resmi dille, sınırla ilgili sorunumuz yok” demek ne kadar inandırıcı olabilir ki?