Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Referandum sonrasında PKK-BDP çizgisinin “müzakere” talebini öne çıkaracağı tahmin ediliyordu. İmralı’dan yansıyan mesajlar gibi BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir de “müzakere” yolu açılması için ısrarlı açıklamalar yapıyorlar.
“Akil adamlar” olarak Finlandiya eski Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari’nin başkanlık ettiği siyasetçi ve diplomatlardan oluşan “Bağımsız Komisyon”, referandumdan sonra Diyarbakır’a geldi. Sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle, Ahmet Türk’le, Baydemir’le görüştüler. Heyet, ayrıca İstanbul’da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la da bir araya gelecek.
BDP bu heyetin girişimleriyle bir “müzakere” yolu açılabileceğini düşünüyor. Baydemir, heyeti karşılarken, “Bugüne kadar bir tek müzakere yolu denenmedi, silahla da sonuç alınamayacağı anlaşıldı” diyerek, bu beklentisini duyurdu.

Ankara çıkarması
Heyetin ardından Diyarbakır merkezli sivil toplum kuruluşları da Ankara’ya bir çıkarma yapacaklar. Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan ve CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’ndan rendevu talep ettiler.
Sivil toplum kuruluşları, bu görüşmeyi mümkün olan kısa sürede yapmak istiyorlar. Amaçları, PKK’nın eylemsizlik için son tarih olarak belirlediği 20 Eylül öncesinde bu halin uzatılması için girişimde bulunmak. BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da Başbakan’la görüşmeye hazır oldukları açıklamasını yaptı.

PKK-BDP’nin yöntemi
Yapılan açıklamalar ve gelişmeler, PKK-BDP cephesinin, eylemsizliğin sürmesinin koşulu olarak “müzakere kapısı”nın aralanmasını gördükleri anlaşılıyor.
Kandil’den yapılan açıklamalarda, “Silahları Birleşmiş Milletler’e teslim edebiliriz ama” diyerek başlayan ve koşullar sıralayan ifadelerle, bu tutum örtüşüyor.
PKK’nın sorunu “uluslararası zemin”e taşımak istediği açık. Böylece Ankara üzerinde uluslararası baskı yaratmak ve yabancı aracı heyetleri devreye sokarak başlangıçta “dolaylı müzakere” başlatmak niyetinde oldukları söylenebilir. Dolaylı da olsa böyle bir yol açılırsa da, öne çıkacak koşul belli: Güneydoğu’ya özerklik verilmesi...
Bu bağlamda Kürtçenin eğitim dili olması, seçim barajının düşürülmesi, KCK operasyonlarında tutuklanan veya gözaltına alınanların serbest bırakılması, genel af ilan edilmesi gibi talepler de gündeme gelecektir.
Bu yöntem, işlerlik kazanır ve uluslararası mekanizmalar devreye girerse, konu Türkiye’nin iç sorunu olmaktan ve terör bağlamından uzaklaşacaktır. Ankara’nın böyle bir yola girmesi; iktidarın seçime giderken bu yöntemin risklerini üstlenmesini beklemek pek gerçekçi olmaz.

Hükümetin tutumu
Referandum sürecinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve ilgili bakanlar, bu konularda detaylı açıklamalar yapmadılar ve kesin tutum almadılar. Devletin terör örgütüyle masaya oturması, pazarlık yapmasının mümkün olmadığını ifade etmekle yetindiler. Bu süreçte İmralı’yla kim görüştü, nasıl görüştü tartışmaları yaşandı. Devletin ilgili organlarının görüşebileceği ifade edildi.
Referandum sonrasında bu konunun, gündemin ön sıralarına yükseldiği görülüyor. Özellikle Bağımsız Komisyon’un ziyareti ve sivil toplum kuruluşlarının Ankara’da yapacağı temaslar, Erdoğan’ın ve hükümetin bu konuda daha net bir pozisyon almalarını zorunlu kılacaktır.
Referandum sonrası gibi 20 Eylül sonrası da büyük önem taşıyor.