Milli Gemi Projesi’nin (MİLGEM) ilk ürünü olan Heybeliada, deneme için denize açıldı. Seyrini başarıyla sürdürüyor.
Heybeliada’nın denize indirilişi törenine katılmıştım. Gurur vericiydi. Türkiye ilk kez milli savaş gemisini üretmiş ve denize indirmişti. Tarih 27 Eylül 2008’di.
Denize indirilen Heybeliada’nın sadece teknik olduğunu, henüz motoru ve elektronik donanımı olmadığını öğrenince biraz hüzünlenmiştim. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’ndan yetkililere sormuştum, Heybeliada’nın ne zaman yüzeceğini ve gemiyi yüzdürecek ve yönetecek donanımın milli üretim olup olmayacağını. Yetkililer, kısa sürede geminin yüzer hale geleceğini ve elektronik donanımının da büyük ölçüde ASELSAN tarafından üretilecek sistemler olacağını söylemişlerdi.
Dedikleri gibi de oldu. Heybeliada bir yıl içinde donanımına kavuştu ve denize açıldı. Türkiye ilk milli savaş gemisini üretti.
İkincisi de yolda. Büyükada adını alacak olan ikinci korvet yapım aşamasında.
Milli savunma
Türkiye, savunma açısından önemli ölçüde dışa bağımlı bir ülke. Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nın koordine ettiği milli kuruluşlar son yıllarda önemli başarılara imza attılar. TAİ, ASELSAN, HAVELSAN, ROKETSAN gibi kuruluşlar, Türkiye’nin savunma sanayinde dışa bağımlılığını hızla düşüren kuruluşlar oldular. Bu kuruluşlar, sadece Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ihtiyaçlarını karşılamakla yetinmiyor, ihracat da yapıyorlar.
Savunma Sanayi Müsteşarı Murat Bayar’ın verdiği bilgiye göre, savunma sanayinde yerli katkı oranı yüzde 46’yı buldu. Savunma sanayimiz 25 milyar dolarlık bir taahhüt taşıyor. Bu önemli bir gelişme.
Savunma Sanayi’nin güçlenmesi sadece askeri alana hizmet etmiyor. Ayrıca birçok özel kuruluş da üretim sürecine katkı veriyor. Bu yolla hem teknoloji geliştiriliyor hem de istihdam olanağı yaratılıyor.
Geç bile kalındı
Türkiye’nin, 21. yüzyılın 10 yılı geçilmişken milli gemisini üretmiş olması aslında geç kalınmış bir aşama olarak görülebilir. Türkiye bu olanaklara, bu teknolojiye ve bu mühendislik bilgisine çok daha önce ulaşabilmeliydi. Ayrıca sadece milli gemi değil, milli uçağını da milli tankını da yapabilmeliydi. Savunma Sanayi, milli eğitim uçağı ve milli tank projelerini de yürütüyor.
1974’de alınan ders
Tarihe baktığımızda Türkiye hiç de küçümsenmeyecek bir milli savunma sanayine sahip. Düşünün ki, uçak 1903’te White kardeşler tarafından icat edildikten sadece 5 yıl sonra Osmanlı hava kuvvetleri de sahip. Hava Kuvvetlerimiz kuruluş yılı olarak 1911’i esas alıyor. Osmanlı döneminde 1700’lü yılların başında ilk denizaltının üretildiği bilgisi var.
Cumhuriyet döneminde MKE onlarca uçak üretmiş. İlk özel girişimci olarak Nuri Demirağ’ın uçak fabrikasında uçaklar üretilmiş. Hollanda, Demirağ’ın fabrikasına uçak siparişi vermiş.
Ama yine biliyor ki, Türkiye, milli savunma sanayini neredeyse kendisi boğmuş. Özellikle NATO’ya başvurduktan sonra. Demirağ’ın uçaklarının uçuş lisansı Ankara tarafından iptal edilmiş. Demirağ, bütün ömrünü ve servetini haklı olduğunu kanıtlamak için harcamış...
Türkiye savunmasını dahi ulusal sanayiye değil dışa bağımlı hale getirmiş. Yenidünyanın kurumlarına girmenin bedeli gibi görünüyor.
Ancak ulusal sanayiden yoksunluğun sakıncaların 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında görmüş Ankara. ABD ve diğer batılı ülkelerin uyguladığı silah ambargosunun Türkiye’yi nasıl sıkıştırdığı belleklerde. Uçaklarına, gemilerine, tanklarına yedek parça bulabilmek için ne kadar zorlandığı biliniyor. Hatta ambargoyu delmek için yurtdışında açılan özel hesaplara paralar aktarıldığı, o paralarla piyasalardan yedek parça alındığı biliniyor.
Heybeliada’nın önemi
İşte Heybeliada, bu nedenlerle çok önemli bir dönüm noktası. Bu sonuç, 1974’ten sonra başlatılan “kendi uçağını kendin yap”, “kendi gemini kendin yap” kampanyalarının ve o kampanyalarla vücut bulan ulusal savunma sanayine dayanıyor.
Bayram arası
Bayramda yazılarıma kısa bir ara vereceğim. Bayramın üçüncü günü Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün katılacağı Lizbon’daki NATO Zirvesi’ni izleyeceğim. Bayramın son günü bu köşede buluşmak üzere Kurban Bayramı’nızı kutlarım.