Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Uludere Kaymakamı Naif Yavuz belli ki kendini işine adamış, canla başla çalışan, idealist, genç bir amir...
Cenaze köyüne tek başına gitmesinden; kafası gözü sarılı halde hastanede yatarken bile Uludere halkına toz kondurmamasından belli...
“Tayinim çıktı ama kabul etmedim, o çocukların hepsi benim kardeşim, iki gün eşimle yemek yiyemedik, ağladık” demesinden belli...
“Ölenlerin hepsiyle fotoğrafım var” demesinden belli...
“Kimse beni görevimi yapmaktan alıkoyamaz” demesinden belli...
Kafasında koca bir sargı bezi devletle Uludere halkının arasını yapmaya çalışmasından belli...
Bakanlarla köyün önde gelenlerini bir başka yerde buluşturmasından belli...
“Bakanlar gelseydi çıkacak olaydan yine mağdur olurlardı” diye köy halkını korumasından belli...

Düşmanım bile olsa
Kaymakamın işinin ne kadar zor olduğu, saldırıyı kınayanların sözlerinden belli...
“Gelen düşmanımız bile olsa...” diye söze girmelerinden...
“Hasmımız bile gelse böyle yapılmaz...” diye devam etmelerinden belli...
Saldırıyı kınayan derneğin, “Uludere Satranç ve Dama Sevenler Derneği” olmasından belli...

Kaymakam aşiretinden belli
Kaymakamın zorluğu kendi sözlerinden belli...
“Ben de bölgenin çocuğum, Muşluyum” diye başlayıp...
“Muş’un en büyük en önde gelen aşiretine mensubum” demesinden belli...
“Sağolsunlar aşiretimin önde gelenleri arayıp gelmek istediklerini söylediler” diye önce aşiretine...
“Ama müsaade etmedim, devlete yapılan bir harekettir, devlet kendi görevini kendi yerine getirecektir” diyerek sonra devletine güvenmesinden belli...

Provokasyona dikkat
Uludere olayında 35 genç vatandaşın yaşamını yitirmesi çok büyük bir acıdır. Herkesin yürekten hissettiği bir büyük acı...
Duyguların ayakta olduğu böyle bir felaketin arkasından gösterilecek tepki elbette anlaşılabilir.
Canlarını kaybedenlerin tepkisi, üzüntüsü anlayışla karşılanmalıdır ama provokasyona karşı da dikkatli olmak gerekir...
Devletle halkın arasını mümkün olduğu kadar açmayı, valiyi, kaymakamı, hâkimi, savcıyı, polisi, askeri “düşman” belleten bir akımın hâkim olduğu dönemde, devlet provokasyona gelmemelidir.
Yol açtığı Uludere felaketinin acılarını mümkün olduğunca paylaşmaya, yaraları sarmaya gayret etmelidir.
Ancak bunu yapmak üzere canı cebinde çalışan görevlilerini de yalnız bırakmamalıdır.
Onlara aşiretlerinin değil, temsil ettikleri devletin yeterli güvence olacağı bir ortam sağlamalıdır.
Bölgede oluşturulan “ikili otorite, ikili idare” olgusuna izin vermemeli, bunun için halkı kazanmalıdır.
Bunu yapmaya çabalayan valisinin, kaymakamının, askerinin, polisinin, öğretmeninin, doktorunun, hâkiminin, mühendisinin yanında olmalıdır ki, özveriyle çalışan bu kamu görevlileri güven içinde halka ulaşabilsinler...
Gösterdiği çaba, cesaret ve olgunluğundan dolayı Uludere Kaymakamı Naif Yavuz’u kutluyor ve geçmiş olsun diyoruz.