Bireysel başvuru bağlamında Anayasa Mahkemesi’ne Yargıtay ve Danıştay’ın kararlarını iptal yetkisi tanınacak olması sert tartışmalara neden oldu.
Yargıtay ve Danıştay başkanları, bu yetkinin tanınması halinde yargı sisteminin altüst olacağını, hukuk düzeninin kaosa sürükleneceğini öne sürerek, tasarıya karşı çıktılar.
Anayasa Mahkemesi’ne böyle bir yetki tanınmasının Yargıtay ve Danıştay’ı düzenleyen anayasa hükümlerine de aykırılık oluşturduğunu vurguladılar. Anayasa Mahkemesi’nin temyiz mahkemeleri üzerinde ikinci bir temyiz mahkemesi gibi çalışmasının Yargıtay ve Danıştay’ı yok saymak anlamına geleceğini ifade ettiler.
Anayasa Mahkemesi’nin raporu
Anayasa Mahkemesi’ne iptal yetkisi tanıyan tasarının sadece Adalet Bakanlığı’nın yaptığı çalışmaya dayanmadığı anlaşılıyor. Adalet Bakanlığı’nın yanı sıra Anayasa Mahkemesi’nin de konu üzerinde uzun bir süreden beri çalıştığı, Anayasa Mahkemesi mensuplarının yabancı ülkelere giderek oradaki uygulamaları inceledikleri ve bir rapor haline getirdikleri bilgisi yansıdı. Anayasa Mahkemesi’nin bu raporunun hükümete ve diğer ilgili kurumlara sunulduğu da öğrenildi. TBMM’ye sevk edilen tasarıda Anayasa Mahkemesi’ne iptal yetkisi verilmesini de öneren söz konusu raporunun etkili olduğunu söyleyebiliriz.
“İptal yetkisi zorunluluktu”
Söz konusu rapor çerçevesinde görüştüğüm Anayasa Mahkemesi çevreleri, bireysel başvurunun etkili sonuç doğurabilmesi için Anayasa Mahkemesi’ne iptal yetkisi tanınmasının zorunlu olduğunu savundular. Özellikle Almanya ve İspanya örneğini gösteren Anayasa Mahkemesi çevreleri, iptal yetkisi olmaması halinde hak ihlallerinin sonuç doğurucu biçimde ortadan kaldırılmasının mümkün olmadığını vurguladılar ve şu değerlendirmeyi yaptılar:
“Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) olmayan bir yetkinin Anayasa Mahkemesi’ne verilmesi eleştiriliyor. Ancak, aradaki fark dikkate alınmıyor. AİHM’nin iptal yetkisinin olmaması doğaldır. AİHM’nin iptal yetkisi olursa ortaya egemenlik sorunu çıkar. Oysa Anayasa Mahkemesi, bir iç hukuk kuruludur ve halkın egemenliği kullandığı kurumlardan biridir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi’ne iptal yetkisinin tanınması AİHM’yle karşılaştırılmamalıdır. Öte yandan eğer iptal yetkisi olmazsa AİHM’de olduğu gibi bireysel başvurunun iki sonucu olabilir. Adil yargılanmanın ihlal edildiğine hükmetmek ve tazminata hükmetmek. Bu iki hüküm de çoğu kez ihlalin ortadan kaldırılmasına yetmediği gibi her zaman yeniden yargılama nedeni olarak da sayılmıyor. Türk mahkemeleri, AİHM’nin kararlılığına rağmen yeniden yargılama kararı almıyor. Ama iptal yetkisi olursa o zaman ihlalin ortadan kaldırılmasında etkili olunabiliyor.”
“Dosya yeniden mahkemeye gidecek”
Tasarıdaki düzenleniş biçimiyle Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı vermesinden sonra sonucun kesinleştiği ve kararı iptal edilen mahkemenin yeniden karar vermesine olanak tanınmadığı eleştirisi yapılıyordu.
Anayasa Mahkemesi çevreleri, bu hükmün yanlış yorumlandığını belirterek, şu bilgiyi verdiler:
“Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği kararlar, yeniden yargılama nedeni olacak. Dosya, kararı iptal edilen mahkemeye gönderilecek ve mahkeme yeniden yargılama yapacak. Yoksa Anayasa Mahkemesi kararı iptal edilen mahkeme yerine karar vermeyecek. İptal, yeniden yargılama nedeni olacak.”
“Önce Danıştay’a gidilecek”
Tasarının tartışılan hükümlerinden biri de idarenin işlemlerine karşı Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yolunu tanıyan düzenlemeydi. Bu düzenleme, hakkının ihlal edildiğini düşünen bireyin hem Anayasa Mahkemesi’ne hem de idari yargıya aynı anda başvurabileceği şeklinde yorumlanmıştı.
Anayasa Mahkemesi çevreleri, bu yorumun da isabetli olmadığını belirterek, şu açıklamayı yaptılar:
“İdari yargıya gitmeden Anayasa Mahkemesi’ne başvurmak söz konusu değil. İç hukuk yolları tüketilmeden Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapılamayacak. İdari işlemden dolayı hakkının ihlal edildiğini düşünen birey, önce idare mahkemesine başvuracak. Daha sonra Danıştay aşamasından geçecek. Bu yollar tüketildikten sonra Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilecek.”
“Her başvuru kabul edilmeyecek”
Anayasa Mahkemesi çevreleri, yapılacak her başvurunun da kabul edilmeyeceğini vurgulayarak, Yargıtay ve Danıştay’ın bütün kararlarına karşı Anayasa Mahkemesi’ne başvurulabileceği yaklaşımının doğru olmadığını belirttiler. Bu konuda şu bilgiyi aktardılar:
“Yargıtay ve Danıştay’ın her kararına karşı bireysel başvuru yapılabileceği de doğru değil. Öyle olursa her dava Anayasa Mahkemesi’ne gelir. Bireysel başvurunun konusu sınırlıdır. Başvuru hakkı hem anayasada hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi‘nde birlikte yer bulan kurallarla sınırlıdır. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi bünyesinde bu başvuruları ön incelemeye tabi tutacak bir komisyon oluşturulacaktır. Bu komisyon yaptığı incelemenin sonucuna göre uygun olmayan başvuruları geri çevirecektir. Bu nedenle her kesinleşmiş davanın Anayasa Mahkemesi’nin önüne gelmesi söz konusu değildir. Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni gözeterek bu başvuruları değerlendirecektir.”