Mehmet Koç 1953 senesinde Kastamonu'nun Cide ilçesine bağlı küçük bir yerleşim olan Çamaltı'da dünyaya geldi. Burada doğup büyüyen Mehmet Koç, ilerleyen yaşlarında İstanbul'a kaynak ustalığı yapmak üzere gurbet etmişti. İtalyan bir dolum rafinerisinde çalışırken şirketi onu İtalya'ya yollamak istedi. Tam 4 sene İtalya'da çalıştıktan sonra askerliğinden dolayı yurda geri dönüş yaptı. Askerliği bitti, Amerikalı bir firmayla çalışmaya başladı. Şirket Mehmet Koç'u Güney Afrika'ya göndermek istedi. İlk başta "Orada yamyamlar var, ben gitmem" dese de sonrasında köyündeki 500 kişiyi daha Güney Afrika'da iş sahibi yapacaktı.
YAKLAŞIK 500 KİŞİYİ YANINDA GÖTÜRDÜ
Yaptığı anlaşma sonucu Güney Afrika'ya yola çıkan Mehmet Koç'un ilk başlarda sadece bir işçi olarak başladığı yolculuk, zamanla daha büyük bir hikayeye dönüştü. Güney Afrika'da petrol rafineleri kurmak için çalışırken, işleri büyüttü ve köyünden insanları da yanına almaya başladı. Yaklaşık 30 yıl
Pedro de Urdemelas namıdiğer Hekim Pedro, 1552 yılında Sinan Paşa'nın komutasındaki Osmanlı donanmasına esir düşen İspanyol bir denizciydi. 4 yıl boyunca Kaptan-ı Derya Sinan Paşa'nın yanında kölelik yaptı. İstanbul'da kaldığı dönem boyunca yaptığı bütün gözlemleri; Kanuni Sultan Süleyman Dönemi İstanbul'unun günlük hayatını, toplumsal olaylarını, adalet sistemini, ordu ve idare şekillerini 'Viaje de Turquia' (Türk Gezisi) adlı kitapta nesnellikle anlatmıştı. Kitapta anlatılanlara göre Hekim Pedro'nun esirlikten doktorluğa uzanan hikayesi bir hayli enteresan.
'TÜRKLER DAHA İNSANCA DAVRANDILAR'
Pedro, Prens Doria'nın kaptanı olduğu gemide imparator donanmasıyla 4 Ağustos 1552 tarihinde Cenova'dan Napoli'ye gidiyordu. Onları bekleyen Türk donanması oradan geçeceklerini biliyordu. Böylece Kaptan-ı Derya Sinan Paşa komutasındaki Türk donanması baskın yaparak İspanyolların yedi kadırgasını eline geçirdi. Böylece Pedro, Türk donanmasının eline geçmişti. Üstelik ünlü yazar Cervantes gibi o da Türklerden nefret ediyordu. Ancak esareti boyunca Türklere bakış
Yaklaşık 3 bin 770 yıl önce, Nanni adında hoşnutsuz bir tüccar, ters giden bir işlemle ilgili sıkıntılarını dile getirerek, Ea-nāṣir adında bir Babilli olan ve vicdansız olduğu iddia edilen tüccara dert yandı. Tüm bunlar antik Ur kentinde (günümüz Irak'ında) gerçekleşmiş olsa da, bu şikâyet, şaibeli finansal anlaşmalar, düşük kaliteli ürün ve ciddi müşteri hizmetleri eksikliği iddialarıyla modern tüketiciler arasında yankı buldu. Öyle ki, şikayet mektubu dünyanın en eski şikayet mektubu olarak Guinness Dünya Rekoru'na sahip ve Nanni'nin dört bin yıl önceki şikayetleri şu anda internette bir dizi çizgi roman ve derinlemesine karşılaştırmaya ilham kaynağı oldu.
HEM BAKIRLARI KALİTESİZDİ HEM BORCU VARDI
Ünlü tablet yaklaşık bir asır önce Ur'da, ünlü arkeolog Sir Leonard Woolley liderliğindeki bir keşif gezisi sırasında, küçük kil tabletler üzerine çivi yazısıyla kaydedilmiş bir dizi iş belgesi de dahil olmak üzere, Ea-nāṣir'in evi olabilecek yeri ortaya çıkardığında keşfedildi. Bunların arasında Nanni'nin
1986 yılının nisan ayında Ukrayna'daki Çernobil Nükleer Santrali'nde meydana gelen kazadan tam 8 ay sonra, hasarlı 4 numaralı reaktörün altındaki koridora giren işçiler şaşırtıcı bir şey keşfettiler: Reaktör çekirdeğinden akan adeta siyah lavı andıran akışkan bir madde. Gördükleri bir nevi insan yapımı yanardağa benziyordu. Sertleşmiş kütlelerden biri özellikle şaşırtıcıydı ve mürettebat, devasa memelinin ayağına benzediği için ona 'Fil Ayağı' adını verdi.
300 SANİYE GEÇİRMEK YETERLİ
Korkunç derecede tehlikeli olan fil ayağının yanında 300 saniye geçirmek 2 gün ömrünüz kalmasına sebep olabilir. Çernobil kazasının üzerinden yaklaşık 40 yıl geçmesine rağmen fil ayağıyla aynı odada bulunmak hâlâ ölümcül olabilir. Lav oluşumu çok yüksek derecede radyoaktif ve bir kişinin ölümcül miktarda radyasyona maruz kalması beş dakika sürüyor.
Kazadan 10 yıl sonra, Çernobil'in yüzlerce fotoğrafını toplayan ABD Enerji Bakanlığı'nın Uluslararası Nükleer Güvenlik Projesi, 2,2 ton (2
Takvimler 1929'un Ekim ayını gösterdiğinde İstanbul'daki eski bir kütüphanenin tozlu ve unutulmuş bir rafında insanlık tarihini adeta baştan yazabilecek eski bir harita bulundu. 1513 tarihli bu haritada Atlantik Okyanusu, Güney Amerika, Batı Afrika ve Avrupa kıyıları yer alıyordu. Harita, Türk Deniz Kuvvetleri'nden Piri Reis isimli bir amiral tarafından imzalanmıştı. Haritadaki notlara bakıldığında Piri Reis'in herhangi bir 'yazarlık' iddiası göze çarpmıyordu. Üstelik Piri Reis, haritanın kendisinden çok daha eski kaynaklara dayandığına dikkat çekiyordu. Bu eski kaynaklar arasında ise İtalyan kâşif Kristof Kolomb'un haritaları ve M.Ö. 400 yılına kadar uzanan başka haritalar vardı. Eski bir kütüphanenin tozlu bir rafında bulunan Piri Reis haritası, bilim insanları arasında heyecanla karşılandı. Çünkü bu harita aslında Kolomb'un 1492'de Amerika kıtasını keşfetmek için kullandığı kayıp haritaların bilinen tek temsiliydi.
ANTARKTİKA'YI KEŞFETMİŞ OLABİLİR MİYDİ?
Piri Reis haritası 1950'li yıllara gelindiğinde uzun bir süre kafa karışıklığı yarattı. Bu durum eski ABD Donanması kaptanı
Son günlerde sosyal medyanın da etkisiyle soğuk duş almak, buz dolu küvete veya havuza girmek oldukça popüler hale geldi. Her geçen gün herhangi bir ünlünün buz dolu bir küvette poz verdiğini, soğuk su terapisinin faydalarını sıraladığını görmek mümkün. Çağla Şıkel ve Engin Altan Düzyatan da bu isimler arasında. 'Soğuk su terapisi' adı altında popülerleşen bu davranışın özellikle cildi güzelleştirdiği ve kilo vermeye yardımcı olduğu iddiaları ise sıcak yaz günlerinde birçok kişinin dikkatini çekiyor. Dünyaca ünlü 'Buz Adam' Wim Hof ve onun gibi soğuk su terapisini öneren birçok kişi, vücudu dondurucu suya daldırmanın 'doğal bir iyileştirme gücüne' sahip olduğunu ve herkesin buna dayanmayı öğrenebileceğini ifade ediyor. Hof, soğuk suya maruz kalmanın insan vücudu üzerindeki faydalarını savunmasıyla ünlü olmuş bir sosyal medya fenomeni ve sıklıkla donmuş göllerde yüzerken, buzullarda egzersiz yaparken ve karla kaplı dağların yükseklerinde tek elle şınav çekerken paylaşımlar yapıyor.
'Ameliyattan sonra bambaşka birine dönüştü!' Bu cümle organ nakli veya ağır kalp ameliyatı geçiren hasta yakınlarının en çok sarf ettiği cümlelerden biri olabilir. Bilim dünyasının da tartıştığı konulardan olan nakil sonrası kişilik değişimlerine 'Transplantology' adlı bilim dergisinde yayınlanan araştırma yeni bir yorum getirdi. 17 Ocak 2024'te yayınlanan ve ABD, Colorado Üniversitesi'nde yapılan araştırma organ nakli yapılan hastaların kişiliklerinin değiştiğini ortaya koydu. 47 organ nakli vakasının incelendiği çalışmada bilim insanları 23 kalp nakli ve 24 diğer organ nakillerini incelerken, organ nakli olan kişilerin yüzde 89'unun kişiliğin değiştiğini tespit etti.
Çalışmaya göre organ nakli sonrasında birçok farklı kişilik değişikliği tanımlandı. Bunlar arasında yemek, müzik, sanat, cinsel yaşam, eğlence ve kariyer tercihlerindeki değişiklikler, yeni anıların deneyimi, coşku duyguları, gelişmiş sosyal ve cinsel uyum, gelişmiş bilişsel yetenekler ve inançlar yer alıyor. Kalp nakli alıcılarının yüzde 30 ila 50 kadarı duygusal sorunlar yaşarken diğerleri depresyon, anksiyete, psikoz
Sam Cansfield masasında oturmuş kahvesini yudumlarken aniden göğsünde ezici bir baskı oluştuğunu hissetti. Bu his, sağlıklı ve formda olan 54 yaşındaki kadını şaşırttı ama etkisi 'oldukça kısa' olduğu için daha fazla düşünmedi. Ancak sonraki 2 hafta boyunca esrarengiz bir şekilde bu durum tekrar tekrar yaşandı. Üzerine Sam'in üşütmemiş olmasına rağmen boğazında bir karıncalanma hissi ve burun akıntısı da oluştu. Onun için bu çok tuhaf bir duyguydu ve buna neyin sebep olduğunu bilmiyordu. Boğazında bir yumru varmış ve hatta ara sıra boğuluyormuş gibi hissediyordu. İngiltere'nin Hertford şehri yakınlarında bir mülkte çalışan ve yaşayan Sam, 3 hafta sonra kalp ritminde bir sorun olduğundan şüphelenerek kendisini elektrokardiyograma gönderen pratisyen hekimini gördü. Durum netleşince doktor daha fazla test önermedi. Gün geçtikçe kimse sorunun ne olduğunu bilmediği için endişelenmeye başladı. Fakat göğsündeki baskı, burun akıntısı ve boğazındaki garip ürperti hissi artarak kötüleşmeye devam etti. Semptomları herhangi bir şey yedikten