Uluslararası üne sahip fotoğraf sanatçısı Ergun Çağatay İzmir Fotoğraf Festivali için kollarını sıvadı
Kitap önümde duruyor: Türkçe Konuşanlar. 277 renkli, 70 siyah beyaz fotoğraf ve 34 makalenin yer aldığı kitap, Türk dili konuşan halkların destanı. Fotoğraflar Ergun Çağatay’dan... Makaleler Türk, Alman, Amerikalı, Fransız, İsveçli, Kazak, Norveçli, Özbek, Rus, Ukraynalı uzmanlardan. Kitabın alt başlığı “Asya’nın derinliklerinden Balkanlara 2000 Yıllık Sanat ve Kültür”...
Kitabın içeriğini Svat Soucek imzalı sözler yeterince açıklıyor: “Bu kitap Türklerin mirasını, kültürünün önemini ortaya koyarken, okurları yeryüzünün en zengin uygarlıklarından birini keşfetme ve günümüz dünyasındaki rolünü anlamaya yöneltiyor.”
En büyük silah kültür
Birbirinden çarpıcı fotoğraflar eşliğinde dil ve kimlik üzerine; göçebelik etkileşimleri, Türk Çin ilişkileri, Orta Asya, İran, Arap, Slav ve Avrupa etkileşimleri üzerine, sözlü edebiyattan mimariye, yemek kültüründen sanatainsan davranışlarına, eşsiz bir yolculuğa çıkıyoruz. Sayfalar boyu ilerledikçe yeryüzünde en güçlü silahın ne para, ne iktidar; en etkili iletişim ve tanıtım aracının ne ticaret ne sanayi, kültür olduğunun bir kez daha ayrımına varıyorsunuz.
Giriş yazısını Prof. Doğan Kuban’ın yazdığı bu eşsiz değerdeki kitabın, akıllara durgunluk veren serüveni kötü bir olayla başladı. Orly Havaalanı’nda on kişinin ölümüne ve onlarca insanın yaralanmasına yol açan Asala’nın terörist saldırısından sağ kurtulanlardan biri de uluslararası üne sahip İzmirli fotoğraf sanatçısı Ergun Çağatay’dı. O gün eşinin doğum günü için Türkiye’ye geliyordu. Bu proje hastane yatağında aklına geldi. Tüm derileri yanmıştı, oradan buradan greftlerle tedavisini yaparlarken o artık ellerini kullanamayacağını, çok sevdiği fotoğrafçılığı yapamayacağını düşünerek foto editörlük yapmayı planladı. 6 sene sürdü tedavi. İlk tedaviler Fransa’da oldu. Yıllarca Fransız Alplerindeki kaplıcalara gitti. Türklerin aşağılık mahluk olmadığını göstermek istedi bu kitapla. Tedaviler başarılı olup iyileşince fotoğrafları çekmek yine ona nasip oldu. Orta Asya’nın olan ve olmayan yollarında yıllarca150 bin kilometre yol kat etti. 50 bin fotoğraf çektikten ve “Bir zamanlar Orta Asya’da” başlıklı sergisini Japonya’dan, Amerika’ya çeşitli ülkelerde açtıktan sonra projesini hayata geçirdi. Bir İngilizce bir de Türkçe çıktı kitap. Kitaptaki fotoğraflardan oluşan sergi halen Fransa’nın çeşitli kentlerinde geziyor.
Ergun Çağatay Hürriyet’te başlıyor gazeteciliğe. Yanında fotoğraf çekenleri görünce “Ben elimi makineyi alsam daha iyi yaparım” diyor başlıyor fotoğrafçılığa. Sonra bir tesadüf sonucu yurt dışına üstadların yanına gidiyor. 1974 yılında Paris’te GAMMA fotoğraf ajansına... Daha sonra bir süre ABD’de New York’ta Time/Life grubunda çalışıyor.
Life dergisine kapak oldu
1982 yılında LIFE mecmuası için yaptığı karaciğer nakli ile ilgili kapak konusu olan röportajı, LIFE mecmuasının tarihindeki önemli röportajlardan biri olarak kabul edildi ve mecmuanın kitap ve diğer yan yayınlarında defalarca yayınlandı. Topkapı Sarayı Kütüphanesi ve buradaki el yazması nadir kitaplar üzerine yaptığı çalışma da Japonya’dan Brezilya’ya kadar dünyanın çeşitli yayın organlarında basıldı.
Ergun Çağatay hep büyük projelerde yer almış. Nikon kullanıyor. Hala dijitale geçmemiş. Nikon’un son analog makinesi F6 ile çekiyor fotoğrafları. Siyah beyaz filmlerin banyosunu da karanlık odada kendisi yapıyor. Şimdilerde iki yeni kitabı yayınlama ve de İzmir’de yapılacak fotoğraf festivalini hayata geçirme uğraşısında.
KİMDİR
Ergun Çağatay, İzmir’de doğdu. İstanbul Robert Kolej ve ardından İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Reklam ajansında metin yazarı olarak iş yaşamına başladı. Bir gazetede gördüğü ilanla gazeteciliğe başladı. Fotoğrafçılığa eşinin hediye ettiği bir makinayla girdi. 1974’te Paris’te GAMMA fotoğraf ajansı kadrosuna katıldı. 1983 temmuzunda Türkiye’ye dönerken, Paris/Orly havaalanında Ermeni terör örgütü ASALA’nın bombalı saldırısında ağır yaralandı. Günlerce komada kaldı, altı yıl tedavi gördü. Yeniden çalışmaya başladığında Avrupa ve Türkiye’de çeşitli kurumların desteğiyle Türkçe Konuşanlar (Turkish Speaking Peoples) projesini 2005’te gerçekleştirdi. Son olarak Paris’te “Türkçe Konuşanlar“ kitabı için çekilmiş fotoğraflardan oluşan sergisi açıldı.
İzmir Fotoğraf Festivali’ne sahip çıkmalı
Büyük ilgi gören “Türkçe Konuşanlar”ı İzmir’e getirseniz.
Has Üniversitesi Paris’teki sergiyi bir aksilik olmazsa İstanbul’a getirtecek. Oradan da İzmir’e getiririz ama benim daha güzel bir projem var İzmir için...
Nasıl bir proje?
Uluslararası bir fotoğraf festivali yapmak istiyorum. Şu ana kadar kimseyi inandıramadım. 1-1.5 milyona malolacak bir şey. 80-90 ünlü fotoğrafçının sergisi açılacak. Her fotoğrafçı 20 fotoğraf verse 1800 fotoğraf yapıyor. Böyle bir festivale Amerika’dan bile gelen olur. Uluslararası basın da burada olacaktı. 1-1.5 milyona 50 milyonluk İzmir reklamı yapacaktık. İzmir fotoğraf festivaline sahip çıkmalı.
Sahip çıkacaktır.
Kolay değil. Ne Büyükşehir Belediye Başkanı ilgilendi, ne İzka, ne de Ticaret Odası... Sadece İstemi Gürel ve Uğur Yüce inandı projeye. Onlar da uğraştılar ama sonuç alamadılar. Buraya gelen fotoğrafçıların çektiklerinden bir de İzmir kitabı yapardık, Expo’ya büyük katkısı olurdu. Aziz Başkan’la konuştuk. ”Ben ihale kanununa tabiyim” dedi. “Tamam ihale açın, kanuna uygun olanları ödeyin, gerisini de sponsorlarla çözelim“ dedik. Ne dedi bilir misin? “Ben bir şeyi ya A’sından Z’sine kadar kendim yaparım ya da hiç yapmam.”
Böyle bir yaklaşım olabilir mi? Bu bir ”ben önde olacağım” egosu. Amacım kendimi satmak ya da para kazanmak değil. Kaçtığım İzmir’e tekrar dönmek ödülüm olacaktı.
Mücadeleden vazgeçmemelisiniz.
Öyle ama İzmir’li olarak kafam basmıyor bu yaklaşımlara. İzmir’in çok saçmalıkları da var. Bugün İzmir Türkiye’nin üçüncü şehri ama süper ligde tek takımı yok. İzmirli elele vermek istemiyor, rahat hayatı seviyor. Var mı İzmirli’ye ait bir sanayi işletmesi, yok. İzmir kobilerle yetiniyor. Şirket biraz büyüdü mü de ya İstanbul’a kaçıyor ya da İstanbul gelip alıyor. Buradaki adamlar elini taşın altına koymuyor. İzmir’in Expo’yu da alacağına inanmıyorum.
“Türkçe Konuşanlar”ın yayını da zor olmuş.
Hayat hep zordu benim için. Kitabı Türkçe düşünüyordum. Bakanlıklar falan ilgilenmedi. Türkiye’nin hastalıklarından biri bu. Havyarı zeytin ezmesi fiyatına yemek istiyorlar. Hollanda “Prens Claus Vakfı” yatırımıyla kitap ingilizce basıldı. Türkiye’den de kimi katkılar olmadı değil. Örneğin en kritik anda imdadıma yetişen çocukluk, gençlik arkadaşım İzmirli İşadamı Guy Pagy’nin ve Robert Kolej’deki hocam George Williams’ın katkılarını, Asya yollarına vurmak için bir cip isterken bize 2 cip veren Koç Otokar’ın jestini unutmam mümkün değil. Erdal İnönü zamanında Başbakanlık Tanıtma Fonu’ndan 135 bin dolar bütçe ayrıldı. Onun da ancak yarısını alabildik. Oysa ne abuk sabuk projelere ne milyon dolarlar verildiğini bilmez değilim!