“Tarihten aldığımız ders, tarihten ders almadığımızdır” Georg Wilhelm Friedrich Hegel
Ünlü Alman düşünür Hegel tarihi diyalektik bir süreç olarak tanımlamış, insanlığın giderek daha mükemmel bir dünyaya doğru ilerlediğini söylemiştir. Hegel’e göre her dönemin kendine has özellikleri vardır ve buna “zeitgeist” (zamanın ruhu) denir. Zeitgeist bireyleri ve toplumları etkiler, entellektüel akımlara yön verir, sanatı şekillendirir, siyasetin çerçevesini çizer.
Soğuk Savaş döneminde kapitalizm ile komünizmin çekişmesi dünyayı pençesi altına almıştır. Bu diyalektik çekişmenin sonucunda özgürlükçü sosyal demokrasi kavramı baskın hale gelmiştir. 1990’lardan son bir kaç yıl öncesine kadar gerçekten de Batı’dan Doğu’ya, Kuzey’den Güney’e küresel bir demokrasi çılgınlığı yaşanmaktaydı. Rusya glasnost ve perestroyka ile kabuk değiştirirken, Çin Maoculuktan kurtularak Batı’ya göz kırpmaya başlamıştı. Küba’nın Fidel Castro sonrası bir turizm cennetine dönüşeceğinden bahsediliyordu. Hatta Kuzey Kore’nin bile İsviçre’de eğitim görmüş Kim Jong-Un önderliğinde açılmaya başlayacağı iddia ediliyordu.
Tersine ilerleyen dünya
Şimdi ise Kuzey Kore Ukrayna karşısında savaşmaları için Rusya’ya asker gönderiyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan beri Avrupa ilk kez bu kadar savaşın eşiğine geldi. Orta Doğu yanıyor. Çin’in giderek daha Batılılaşması beklenirken tersine daha otoriterleşiyor. Avrupa’da ırkçılık, göçmen karşıtlığı zirvede; dünyaya demokrasi ve özgürlük yaymakla övünen ABD varoluşsal bir kriz yaşıyor. Kısacası zamanın ruhu şaşırmış durumda. Hep daha iyiye, daha mükemmel bir dünyaya doğru evrilmesi gereken insanlık tam tersine geriye doğru gidiyor.
Kuzey Kore savaşa katılıyor
Kuzey Kore’nin Ukrayna’ya asker göndermesi dünyada büyük ses getirdi. Aslında çok da büyütülmeyecek bir durum olarak gözükse de sembolik anlamı büyük. Bir dünya savaşı alameti olarak görülüyor. Büyük savaşlar öncesi geçmişte kurulan ittifakların bir benzerinin Rusya, Çin ve Kuzey Kore arasında kurulduğu iddia ediliyor. Güney Kore Ukrayna’ya silah desteğinde bulunmayı düşündüğünü açıkladı. Kuzey Kore’nin nükleer güce sahip olduğunu da unutmamalıyız. Avrupa’nın doğusundaki bir savaşın Kore yarımadasını da etkileyecek duruma geldiğini görüyoruz.
Yeni nesillerin mücadelesi
Benim de bir mensubu olduğum Y kuşağı nispeten barış ve özgürlük içinde büyüdü. Soğuk Savaş bitmiş, silahlı çatışmalar ulusal bazda münferit hale gelmişti. Cep telefonu, internet, dizüstü bilgisayar gibi teknolojik gelişmeler sayesinde dünya iyice küçülmüş, insanlar yakınlaşmıştı. Bilgisiyar oyunlarında beraber Nazilere karşı savaştığım bir çocuğa karşı bir gün gerçek silah çekeceğim aklımın ucundan dahi geçmezdi. Savaş artık dürüm yerken internet kafelerde yapılan bir şeydi. Toplumun her alanında bir özgür ve neşeli hava vardı. Şarkılar hareketli pop tarzında, diziler komedi türündeydi.
Bu rüyadan uyanmamıza neden olan ilk önemli olay 11 Eylül saldırıları ve müteakipen ABD’nin Afganistan ile Irak’ı işgalleriydi. Bağdat’ın bombalanışını televizyonda canlı izlerken ne hissetmem gerektiğini bilemiyordum. Zamanın ruhuna aykırıydı; bunun için programlanmamıştım.
Büyük ölçekte uzun vadeli düşünürsek belki demokrasi, karşısındaki son büyük engelleri de aşarak dünya üzerindeki hakimiyetini kesinleştirecek. Ancak bu zeitgeist istedi diye kendiliğinden olmayacak. Bu değerleri kucağında hazır bulan nesiller, demokrasi ve özgürlük için şimdi mücadele etme zamanının geldiğini anlamalılar.