Melis Aygen’in yeni çıkan kitabının bir kısmı Kapadokya’da geçiyor. Kitabın kahramanlarından biri ise hayatının dönüm noktalarının hep mutfakla kesiştiği Marilyn Monroe. Gelin bu hafta Marilyn’in eşliğinde bir lezzet turu atalım.
Marilyn Monroe ve mutfak… Pek bir ilgisiz geliyor değil mi? Oysa dünyanın en ikonikleşmiş isimlerinden olan Marilyn’in hayatının dönüm noktalarında hep bir mutfak hikayesi var. Mesela yetimhaneden kurtulmak için 16 yaşında gerçekleştirdiği ilk evliliğinin en büyük bitme sebebi kocası James’in onu sürekli aşağılaması, özellikle de mutfaktaki başarısızlığı için. Çünkü o, malzemeleri renk kombinasyonlarına göre pişirmeyi seviyor. Malzemelerin tat uyumu değil, renk uyumu daha önemli onun için! 1948 yılında yani 22 yaşındayken ise Kaliforniya eyaletindeki Castroville kasabası, uluslararası bir enginar festivali düzenlemeye başlıyor. Ve ilk festivalin ilk enginar kraliçesi de geleceğin efsanesi Norma Jeane Dougherty yani Marilyn oluyor. Kraliçelik tacı ise onun ünlü olma hırsını daha da perçinliyor.
Monroe ve aşkları
İkinci eşi Sicilyalı Joe Di Maggio ile aşkı ise Los Angeles’ta halen açık olan İtalyan restoranı Villa Nova’da başlar. “Hayat belirsiz, önce bir tatlı yiyelim mi?” diyen Marilyn’e tiramisu sipariş eder Joe. 2.Dünya Savaşı sırasında İtalyan askerlerinin savaşa giderken eşlerinin yapıp yanlarına verdikleri bu tatlının İtalyanlar için sevgi ve sıcak yuva ifade eden öyküsünü anlatır, ilk kez tiramisu tadan Monroe’ya. Joe ile evliliği bittiğinde ise, nefis yemeklerle donatılmış sıcak ve küçük bir dost sofrasında hayatının en büyük aşkı John Kennedy ile tanışır.
Keyifli mutfak anekdotları var
Melis Aygen’in “Marilyn’le Beş Çayı” adlı sürükleyici romanında hem Marilyn hem de kitabın diğer kahramanı Maya’nın hikayelerinde çok keyifli mutfak anekdotları var. Hatta kitap Marilyn ve Maya’nın karşılıklı çay sohbetleri çerçevesinde kurgulanmış. Bu fantastik öykünün bir kısmı da Kapadokya’da, Kapadokya gibi etkileyici Sacred House Otel’de geçiyor. 250 yıllık bir Rum konağının restore edilmesiyle ortaya çıkan Sacred House’un her odası farklı tarzda tarihi eserler, değerli tablolar ve antikalarla dekore edilmiş. Ayrıca otelin sahiplerinden Turhan Gülcüoğlu’nun yaptığı taş heykeller bu masal otelin alametifarikalarından. Geçtiğimiz günlerde Melis’in rehberliğinde bu kez Kapadokya’yı farklı bir gözle keşfetmek üzere yola koyuldum. Marilyn ve Maya’nın öyküsünün devamı kitapta, Kapadokya’dan en taze lezzet notları ise aşağıda:
- Sacred House’un menüsü otelin konseptiyle uyumlu. Eskiden bölgeye hakim olan Rum kültüründen meze çeşitleri, kuru meyvelerle yapılan Bizans güveç, eski usül yapılan marul yaprağında kapama dikkat çekenler. Bu yemekleri antika gümüş servis takımları ve şamdanlar eşliğinde, bir şövalye masası etrafında tüketmek, lezzetini bile farklı algılatıyor insana.
- Kapadokya’da balık mı yenirmiş demeyin. Kızılırmak kıyısındaki Sur Balık bu fikrinizi kökünden değiştirecek. Keyifli ortamı bir yana başarılı mutfak şefinin elinden çıkan her şey tam usulünce hazırlanmış. Kesin tavsiyemdir.
- Uçhisar’daki Reserved, bölgenin en taze restoranı. Sade şıklığı ve yemekleriyle Kapadokya standartlarının üzerindeler. Mutfakta Four Seasons Sultanahmet’ten transfer Nevzat Onay var. Sahipleri ise otelcilik sektöründen deneyimli Orhan Korkmaz ve Arda Zor. Geleneksel mezeler ve yerel ürünler şef dokunuşları ve modern sunumlarla önünüze geliyor. Balkabağı salatası, pastırmalı mücver, işkembe güveç, çıtır patlıcan böreği menünün yıldızlarından bazıları.