Bülent Akarcalı - Uzun zamandır ciddi sürtüşme ve çatışma yaşamış olan Türk- Fransız ilişkilerinin hızlı bir iyileşme gösterdiğini ve bir ısınmanın başladığını gözlemliyoruz.
Özellikle Ukrayna savaşı, Fransa ile Türkiye’yi birbirine yaklaştıran ve Avrupa denince esas temsilcilerin adeta Fransa ve Türkiye olduğunu ortaya çıkaran bir unsur oldu. Ukrayna söz konusu olduğunda ne İtalya ne İspanya ve hatta Almanya’nın dahi ortalıkta olmadığını gördük.
AB kanadından, elini taşın altına koyan, ciddi olarak tavır alıp eyleme geçen bir tek Macron ve Fransa’yı oldu.
Macron, 10 Nisan 2022’de yapılacak başkanlık seçimlerine artık çıraklığını bitirmiş ve ustalık dönemi için girmiş olacak. Büyük bir ihtimalle, belki de
ilk turda kazanacak.
Bu iyileşmenin mimarları arasında önemli bir isim, Fransa’nın en itibarlı eğitim kurumlarından olan Ecole Nationale d’Administration’da (Milli İdare Okulu-bizim Siyasal Bilgiler benzeri) Yüksek Lisans yapmış olan ve de şu anda Paris Büyük Elçimiz Ali Onaner olduğunu belirtmek isterim. Macron ile aynı sınıfta okumuş olmanın yarattığı arkadaşlık ve dostluk ilişkisi sorunların aşılmasında yumuşatıcı etken olmuştur.
İhtilaflarını bir kenara bırakıp el ele verecek Türkiye-Fransa ikilisi, Avrupa’nın tüm Orta Doğu, Orta ve Kuzey Afrika’da istikrar sağlanmasının ana gücünü oluşturabilirler.
Ayrıca TR-FR birlikteliği AB ülkelerinin NATO bünyesinde ABD’nin baskısı altına kalmaktan olmaktan kurtarır, NATO’ya ve AB’ye itibar sağlar. AB’nin üzerinde durduğu hassas konularda Türkiye’nin ilerleme yapma yolunu açar.
Kalıcı bir iyileşmenin hemen oluşamayacağı gerçeğini göz ardı edemeyiz. Öyle ki şu anda üzerinde ittifak kurabildiğimiz tek konu Ukrayna’dır. Barışı sağlamak için cesur adımlar atan bu iki liderin, aynı cesareti, Libya, Yunanistan, Doğu Akdeniz, PKK/PYG, Soykırım iddiaları gibi konularından üstesinden gelebilir.
Öte yandan içinde aşırı sol temsilcileri bulunan yeni Hükümetle, Almanya’nın AB bünyesinde Merkel dönemindeki hakim konumuna devam edemeyeceği belirgin biçimde anlaşılmıştır. Buna karşın, Macron’un etkin Ukrayna politikasını Cumhurbaşkanımızın politikasıyla birleştirip savaşı sonlandıracak işbirliklerine yönelmesi son derece umut vericidir.
Bu Avrupa için de Türkiye için de bir şanstır
Umarız, Devlet Başkanı De Gaulle’un 1968 yılındaki ziyaretinden bu yana yani tam 54 yıldır hiçbir Fransız Devlet Başkan’ının yapmadığı ciddi bir ziyareti, seçimleri kazandıktan sonra Türkiye’ye yaparak, Macron bu şansı kullanır.
İki taraf da artık sürekli ihtilaflarla yaşamanın anlamı olmadığının bilincine varacak noktaya gelmiştir. Benzer mesajların bizzat Ankara’ya kadar gelerek Almanya, Hollanda gibi ülke liderleri tarafından verilmesi, AB basınında şimdiye kadar pek görülmemiş sayı ve içerikte çıkan müspet yazıları bu bilinçlenmenin işaretleri olarak görmek aşırı iyimserlik sayılmamalıdır.
Türk-Fransız ilişkilerinin normalleşmesi için her iki ülkede ciddi bir insan kaynağı, kültür alt yapısı ve ekonomik işbirliği bulunmaktadır.
Fransa’da 800 binin üzerinde vatandaşımız yaşamaktadır. Kültür, sanat, bilim dalında çok sayıda insanımız vardır. Eğitim için giden öğrenci sayısı önemlidir.
Yabancı dil öğreten ve bu dilde eğitim veren okul sayısında Fransa en önde gelmektedir. Osmanlı döneminde kurulmuş olan; Saint (St.) Joseph, St. Benoit, St. Michel, St. Pulcherie, Dame de Sion ve Galatasaray Lisesi'ne, Cumhuriyet döneminde Tevfik Fikret, Küçük Prens okullarıyla Galatasaray Üniversitesi eklenmiştir.
Hepsi İstanbul’da bulunan bu okullardan St. Joseph’in İzmir’de,
Tevfik Fikret’in ise İzmir, Ankara ve Kocaeli’nde de bulunan okullarında on bine yakın çocuğumuz ve gencimiz ciddi bir eğitim almaktadır.
Ticari, sanayi ve mali alanlarında, 500’e yakın şirketiyle Fransa’nın ülkemizde önemli bir yeri vardır. Bu şirketlerin çoğu otomotiv, sigorta ve bankacılık, çimento, tekstil, ilaç sektörlerinde küresel çapta büyüklüğe sahiptirler.
Dış ticaret dengesi Türkiye lehinedir 9 milyar dolarlık ihracatımıza karşın 7.5 milyar ithalatımız vardır.
Bu müspet unsurlara karşın, ilişkilerin normalleşmesinde ana sorun; ülkemizde Fransa ile çatışması olan hiçbir kesim yokken, hatta tam tersine gelişmiş bir Fransa sempatisi varken, Fransa tarafında durumun tam zıddı olmasıdır. Başta PKK/YPG desteği olmak üzere, Ermeni diasporası, Yunan hayranlığı ve lobisi, Fransız siyasi partileriyle medyasının kamuoylarında olumsuz algı oluşturan yaklaşım ve tutumları ilişkilerimizin önünde ihmal edilemeyecek engellerdir. Bu engelleri aşmak da Fransa’nın görevidir.
Truva Savaşının Sonu
Truva kenti Anadolu, İstanbul ise Avrupa kıtasındadır. Anadolu’daki Truva’yı Avrupa’dan gelenler, Avrupa’daki İstanbul’u ise Anadolu’dan gelenler almıştır.
Rivayet odur ki İstanbul’un fethinden sonra “Truva’nın İntikamını Aldım” demiştir.
Gönül de ister ki artık bu savaş bitsin.