Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bülent Akarcalı / bulent@bulentakarcali.com

Siyasi parti sayımız enflasyonla yarış etmektedir. Ocak itibariyle bu sayı 119’a çıkmış!

Mayıs ayında yapılacağı tahmin edilen seçimlere, Yüksek Seçim Kurulu’nun açıklamasına göre, 27 parti katılma hakkında sahip. Anketlere bakılırsa %7’ye indirilen seçim barajını aşacak görünenler AK Parti, CHP, İYİ Parti, MHP, HDP. Diğerlerinin, barajı aşan bir partinin şemsiyesi altına girmeden tek başına milletvekili çıkarma imkanları pek görünmüyor. Böyle bir şemsiye bulmuş görünen, 6’lı tabir edilen masada yer alan Deva, Demokrat, Gelecek ve Saadet partileri bulunmakta.

Haberin Devamı

Seçime daha en az 4 ay var. Zaman siyasetin en oynak ve öngörülmez olan bileşkenidir. Seçim yaklaşınca şemsiye arayan parti sayısı artabilir ve saydığım 4 parti dışındaki partilerin genel başkanları, şemsiyesi olan partilerin birinden milletvekili seçilebilir!

Her geçen gün yabancı kelimelerle tahrip edilen Türkçemizin, asırların damıtımından geçmiş binlerce deyimi vardır. Geçenlerde okuduğum bir cümleyle hop oturup hop kalktım! “Limitini bilmeyen adam” başlığı atılmış. Limit sözcüğünü, sanki sınır sözcüğü yokmuş gibi dilimize sokan bankacılar olduğu için ben de bankayla sorun yaşayan birine ait haber sandım. Türkçe fakiri kişinin meğerse demek istediği “Haddini bilmeyen adam”mış. Haddini bilmek güzel bir deyimdir. Hele siyasette çok önemlidir. Haddini bilmemek sizi en azından gülünç duruma sokar.

Şimdi gelin bakalım geçmişte bu “had” konusunda siyaseten neler olmuş?

1994 yılında TÜSİAD’ın ve onun emrindeki basının, yayına başlamış ilk özel TV’lerin müthiş bir kampanyasıyla iş insanı Cem Boyner, akademisyen Asaf Savaş Akat, gazeteci Cengiz Çandar, yazar Ethem Mahcupyan ve 2001 yılında IMF tarafından talebimiz üzerine Türkiye’yi kurtarmaya gelen Kemal Derviş tarafından Yeni Demokrasi Hareketi kuruluyor. Basında estirilen havaya göre seçimlerde neredeyse iktidara gelecekler. Seçim kampanyası için harcanan paranın haddi hesabı yok. Kendilerine 10 milletvekilliği vaat edilerek ittifaklar teklif ediliyor. Cevap ise “biz zaten %10 barajını geçtik en az 20 sandalye isteriz” oluyor.

Haberin Devamı

Sonra 1994 seçimlerinde haddini öğrenme zamanı geliyor. Alınan oy oranı %0,48 yani yüzde yarım dahi değil.

1997’de Tansu Çiller ile anlaşmazlığa düşen Hüsamettin Cindoruk, İsmet Sezgin, Gökberk Ergenekon, Doğru Yol Partisi’nden ayrılıp Demokrat Türkiye Partisi’ni kuruyorlar. Üçü de Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in en has ve güvenilir adamları, ama 1998 seçimlerinde alınan   %0,58’lik sonuçla yine “had” kavramı üstünlük sağlıyor.

2002’de, Ecevit’in Genel Başkan olduğu DSP’den kopan İsmail Cem, Hüsamettin Özkan ve IMF valimiz Kemal Derviş, Yeni Türkiye Partisi’ni kuruyorlar. Geçmişte ciddi köşe yazarlığı yapmış, Ecevit sayesinde TRT Genel Müdürlüğü makamına oturmuş, Dışişleri Bakanı olmuş İsmail Cem’e, yine Ecevit’in Başbakan Yardımcısı olmuş Hüsamettin Özkan’a ve doğal olarak Kemal Derviş’e basından muazzam destek geliyor.

Ama o “had” var ya, işte yeniden ortaya çıkıyor. Mübarek değişmez matematik kuralı gibi. Ama bu sefer biraz cömert. 2002 seçimlerinde alabildikleri cömert oy %1,15.

Haberin Devamı

Had yanında bir de “hak” kavramı vardır. İkisi birleşince hakkından fazlasına talip olanın hakkından had gelir. Siyasette ise hakkından fazlasına el uzatanın hakkından halk yani seçmen gelir.

Yukarıda saydığım bütün kişiler ülkemizde kendi alanlarında isim yapmış, Türkiye’nin daha iyi olması için çabalamış, yurt içi ve yurt dışında imrenilecek başarılara imza atmış kişilerdi. Zaten makam sahibi olmuşlardı. Siyaset sayesinde yeni makamlara gelme çabasında olan insanlar değillerdi.

Bana göre yanıldıkları temel nokta tüm Türkiye’yi yalnız Ankara veya İstanbul gözlüğünden görmeleriydi.

Bugün seçimlerde %1 dahi alacağı şüpheli partiyle Türkiye’nin kaderiyle oynamaya kalkıp benim istediğim olmaz ise “kriz çıkar, Meclis desteğimizi çeker, seçime gideriz” diyen yani, hak etmediğini hak etmeye kalkanlara haddini bildirecek bir halkın var olduğunun bilinmesinde yarar olduğuna inandığım için yukardaki örnekleri sıraladım.

Osmanlı’da “Mağrur olma Padişahım senden büyük Allah var”, denirken, cumhuriyet siyasetinde “mağrur olma senden büyük seçmen” olduğu gerçeğini hatırlamamızda yarar vardır.