Toplumda insanların çok büyük bir bölümü yaşamlarını alma ve sahip olma çabası içinde sürdürüyor. Bu çaba içinde yaşayan insanların yarattığı hırs, hasislik, öfke ve stres ile toplumsal yaşam her gün biraz daha gerginleşiyor. Alma duygusu içinde yaşayan insanlar vermeyi kayıp olarak görürler. Vermekten korkarlar, yalnızca almayı hak gördükleri için alamadıkları zaman kendilerini yenilmiş sayarlar. Yenilgi duygusu ve kayıp korkusu olan insanlar kavga, çekişme ve mücadele içinde yaşar, sürekli birbirlerini suçlarlar, birbirlerini sevmeleri olası değildir. Cömertçe verebilmek, paylaşabilmek için sevmek ve karşılık beklememek gerekir. Sevmek ve vermek bir insanın ulaşabileceği en büyük zenginliktir. Zenginlik içinde sürecek bir hayat, vermenin sevinç ve coşkusunu hissetmekle başlar. Birçok bilge kişi, “Gerçek zengin çok şeyi olan değil, gönül huzuru içinde karşılık beklemeden verebilen, paylaşabilendir” fikrini değişik sözlerle ifade etmişlerdir. Ruhsal erginlik ve olgunluğa ulaşamayan, şefkat, merhamet ve sevgiden uzak yaşayan insanlar vermeyi bilmezler, almaya odaklı yaşarlar. Ruhsal aydınlığa ulaşan insanlar için vermek; kazandıklarının, sahip olduklarının sevincini ve mutluluğunu hissetmek anlamındadır. Vermeyi, kazanmak için gösterdikleri çabanın ödülü olarak görürler.
‘Ruhsal aydınlık’
Vermek ve vermenin mutluluğunu yaşayabilmek için büyük mala, servete gerek yoktur. Cömert bir gönüle ve vermenin sevincini yaşayacak ruhsal bir aydınlığa gerek vardır. Nice varlıklı insan tanırım; almanın telaşı, kavgası, çekişmesi içinde bir selamı, tatlı bir gülümseyişi, bir çift güzel sözü, takdiri, teşekkürü dahi unutup yalnızca kendi çıkar hesapları ile yaşarlar. Bunlara karşın sevginin zenginliği ve yüceliği içinde hesap tutmadan veren, paylaşan birçok dostum vardır. Kimseye muhtaç olmayacak kadar küçük bir gelirle veya emekli aylıkları ile renkli, verimli, hayır ve hizmetle dolu, bereketli bir hayat sürerler.
Uzun yıllar İstanbul’da öğretmenlik yapan karı koca iki arkadaşım emekli olmuşlardı. Emekliliklerinin yaklaştığı günlerde özel liselerden ve dershanelerden çok iyi ücretli iş önerileri gelmişti. Hiçbirinin üzerinde durmadan güney sahillerinde bir keşif gezisine çıkmışlar. Mersin’e çok yakın bir köyü beğenip orada yaşama kararı vermişler. Mali olanaklarına uygun, üç odalı, küçük bahçeli bir köy evi satın alıp kalan paralarını da bankaya yatırmışlar. Mersin’e göç ettikten sonra ev onlara büyük gelmiş, öğrenci özlemleri ise hiç bitmemiş. Evlerinin bir odasını köy çocukları için etüt alanı haline getirmişler. Ziyaret edip gördüm. Muhteşem bir hayat yaşıyorlar. Okuldan çıkan her çocuk önce onlara uğruyor, ödevlerini yapmadan, bilmediklerini sormadan evlerine gitmiyorlar. Evleri cıvıl cıvıl, çocuk sesleriyle dolu, birbirleriyle ne denli mutlu olduklarını tahmin edemezsiniz. Parayla hiç ilgileri olmadığı için anneler, babalar hediyeler getiriyorlarmış. “Yiyemiyoruz, içemiyoruz, bozulmasın” diye hediye getirilmesini yasaklamışlar. Köy halkı akıl almaz derecede sevgi ve saygı gösteriyor onlara. “Öğretmen Anne, Öğretmen Baba”diyorlar.
İyi insan olmak
Dünyaya gelirken kalbimiz sınırsız sevgiyle doludur; kaynağı uludur, rahmeti boldur. Siz yeter ki hasislik, kıskançlık, kinle kalbinizin kapılarını kilitlemeyiniz. Küçük çıkar hesaplarıyla zihninizi işgal etmeyiniz. Açınız kalbinizin kapılarını, sevginizle başka insanları güçlendiriniz, yollarını aydınlatınız, muhtaçlıklarını paylaşınız. Siz hiç yalnız bir insanın içtenlikle yalnızlığını, çaresiz bir insanın doğru bilgi ve deneyimle çaresizliğini, sorunlar içinde olan bir insanın iyi niyetle sorunlarını, dertli bir insanın ilgi ve şefkatle dertlerini paylaştınız mı? Ellerini tutup ısıttınız mı, koluna girip destek oldunuz mu, can kulağıyla dinleyip ona değerli olduğunu hissettirdiniz mi? Güveninizi gösterip güçlendirdiniz mi? Takdir dolu bir çift sözle dünyayı ona bağışladınız mı? Bunlardan herhangi birini yaparken onun yaşadığı mutluluğu siz de yaşadınız mı? Onunla yürüyüp, onunla gülüp, yol arkadaşı, can yoldaşı oldunuz mu?
Vermenin zevkine, sevincine ulaştıkça; zihniniz sınırlarını aşacak, aklınız kalbinize ortak olacak, verme yönünde bilinciniz genişleyecek, cömertlik hayatınızı güzelleştirecek, dünyanız zenginleşecek. Uyuyan güçleriniz ve yetenekleriniz uyanacak, becerileriniz canlanacak. Kendinize baktıkça siz de şaşıracaksınız. Hayal ettiğinizden daha iyi bir insan olduğunuzu keşfedeceksiniz. Mersin’deki öğretmen çift gibi düşündüğünüzden daha ilerisine ulaşacak, artık verebilen, insan gibi bir insan olduğunuzu keşfedecek ve en büyük ödüle ulaşacak; kendinize daha çok saygı duyacak, daha çok seveceksiniz.
İNAL AYDINOĞLU
İnal Aydınoğlu, Gaziantep doğumlu bir ekonomist ve işadamıdır. 1978 yılından beri iş yaşamının yanında, karşılık beklemeden seven, veren, paylaşan bir gönüllü olabilmek için çalışmakta ve gönüllülüğün mutluluğunu yaşamaktadır. Marmara Üniversitesi ve bazı vakıf üniversitelerinde gönüllülük, sosyal girişimcilik, liderlik ve sevgi konulu dersler vermekte, yetişkin eğitimleri, kurslar, seminerler düzenlemekte, gazetelerde yazmakta, televizyon programları yapmaktadır. Sevgi ve gönüllülük üzerine yayımlanmış 10 kitabı bine yakın makalesi mevcuttur.