Prof. Dr. Yavuz Odabaşı - dusunce@milliyet.com.tr
Son yıllarda sık kullanılan bir uygulama olan iki kavramın, sözcüğün zıt anlamlarda olsalar bile birlikte kullanımına bir örnek de “Kolektif Bireysellik”tir. Dünya hızlı ve farklı biçimlerde değişerek yeni bir evreye giriyor. Zıtlıkların birlikteliğine, kavramların ve anlamlarının birbirinin içine akmasına güzel bir örnek oluşturan “Kolektif Bireysellik” belki de içinde yaşadığımız çağın kavramı olabilecektir.
Akışkan bir kavram
Batı toplumlarında oldukça yaygın hale gelen bireyselleşme şüphesiz değişik toplumlarda farklı biçimlerde uygulanıyor. Ülkelerin kültürlerine, değerlerine, sistemlerine göre farklı olarak olumlu ya da olumsuz anlamlar verilen bireyselleşme, daha çok bencillik ile karıştırılarak kullanılır. Özellikle, neo-liberal ekonomik modelde bu özellik öne çıkartılmış ve güç, zenginlik, kaynak kullanımındaki eşitsizliğin kendini gösterdiği vahşi bir kapitalizmin uygulamasına şahit olunmuştur.
Kolektivizmden bireyciliğe geçen ülkemiz değer sistemi, kapitalistleşme yolunda oldukça mesafe aldı ve özellikle de neo-liberal ekonomik modelindeki uygulamalara uyum sağlamaya çalışarak değişim gösterdi. Ancak, bireyselleşmenin nerede başladığı, nerede kolektif davranmak gerektiği konusunda şaşkınlıklar içinde de kalındığı da çok açık.
Kolektivizme ve bireyselleşmeye ideolojik olarak yaklaşıldığında eşitlik ile güçlü bir kolektif değerlerin birlikteliği akla gelmelidir. Bireysellik ile kolektiflik tanımları, sözcüğün hangisinin önce geldiğine göre de değişiyor olsa bile, bireyselleşme ile kolektif değerler arasındaki bağlantı eşitliğe verilen anlamlarla bağlantılıdır. Bu açıdan yorumlandığında bireyselleşme, bir bütün olarak toplumun ötesinde, bireye yönelik olmayı açıklar. Kolektivizm ise, grup ve tolum önceliğinin bireysellikten önce geldiğini anlatır.
Birey olmanın özgürleşme olduğu düşüncesi ve anlamı bencillik noktasına evrilmiş görünüyor. Bireysel özgürlük kolektif özgürlük ile birlikte olmayınca toplumsal huzur ve esenliğin kaybolacağı bir dünyanın esiri olunuyor. Birey sonuçta biriciktir, ancak aynı zamanda da birbirine benzerlik gösterir. Bunun anlamı ise, kimse kimseden daha farklı ve daha iyi değildir.
Hiyerarşisiz bir ilişki, adalet, ortak bakış, uzlaşma, sosyal birliktelik gibi yeniden güncellenen değerler dünya barışını ve ülkemizin huzurunun oluşturulmasında başarılı olabilmek için öne çıkan değerler olarak görülebilyor.
Her alanda önümüzde
Kolektif riskler, tehditlere karşı bireysel tepkiler verme konusunda, Covid19 salgınından çıkartılacak dersler var. İnsanlığın yakın tehlikelerini dikkate almanın, sosyal mesafe ve maske takılmasının kamu sağlığının önemli bir öğesi olduğu kadar, bireysel olarak da korunmanın en etkili yolu olduğunu bizlere gösteriyor. “Kolektif Bireysellik” değeri bunu bize hatırlatıp yapılabileceğinin, gerçekleştirilebileceğinin, geçmişimizde de gerçekleştirme başarısının olduğunu hatırlattı. Ancak, bireyselleşmeye dolayısıyla özgürlüğe bir tehdit olarak görülmesi de kendini tepkilerle hissettiriyor.
Öte yandan, Dijital Kültür Endüstrilerinde paylaşım merkezli mobil bağlantılık, dijital demokratikleşme, kitlelerin de sesi olarak etkileşim için girişteki engelleri kaldırıyor, duvarları yıkıyor. Toplumun ve bireyin etrafını saran, yeniden odaklanmaya olanak sunan mobil sosyal platformlar sınır tanımadan gelişiyor. Küresel bir boyuta gelen paylaşım ile benzer nitelikleri, deneyimleri taşıyanlar paylaşım ve etkileşim içinde grup düşüncesi oluşturulabiliyor, giriş serbestliğiyle farklı bireylerin kombinasyonları oluşabiliyor. “Birlikte fakat ayrı”, “birlikte fakat farklı” ifadelerindeki gibi, birey kendini sosyal medyayla tanımlıyor ve bunu paylaşıyor. Bunu da, kendilerini duymak için benzer kimliklerin “Kolektif Birliktelik” oluşturduğu gettolarda yapıyor. Çeşitliliğin olağandışı fazlalığının yaşandığı günlerde benzeşen dünya “Kolektif Bireyselleşme” böylece geniş biçimde yaratılmış oluyor.
Gelişen ve dönüşen küresel dinamikler bilgi odaklı bir eko-politik yapıda, işbirlikleri, ortak girişimler ve birlikte yaratıcı yenilik ve buluş ortamını gerekli kılıyor. “Dijital kapitalizm” döneminde “Girişimci Kolektif Bireysellik” vazgeçilmez boyuta gelen bir uygulama. Geleneksel yönetim tarzındaki emir komuta, merkezilik ilkeleriyle yapılan yönetim uygulamalarının yerine geçecek bir kavram ve anlayış olarak güçlü bir uyumlaştırma becerisi gerektiriyor. Basit biçimde bireyciliği öne çıkartıp bunu kolektif büyüme için kullanmak olmadığı artık çok daha açık. Rekabetçi dünyada bireyselleşme, inovasyon ve yüksek verimlilik odaklı başarı için de kaçınılmaz. Çalışanın bu sürece dahil edilmesi, karmaşıklaşan dünyada yeni bir “yakınsama” olarak görülebilmekte ve ortak bir noktada buluşmayı, ahengi gerçekleştirmeyi sağlayabilecek bir özellik olarak belirebiliyor.
Modern devlet ve modern birey birlikte doğdu ve farklı özellikleriyle de çelişkiler yaratıyor günümüzde. Ancak, modern kuralların uygulanması tamamen zıt noktalara da doğru savrulabilmektedir. Özgürleşme ve bireyselleşme bir kurtuluş vaadi olarak verilmişken, ideolojik fanatizm ve siyasal baskıların, çıkarların boyunduruğu gelişti. Örneğin, “Bürokratik Bireysellik” bürokratik yapı tarafından yaratıldığından bireysel olarak kamusal karar verme çoğunlukla yöneticilere, uzmanlara yönlendirilerek, onların istekleri doğrultusunda verilebiliyor. Toplumun sağlık, esenlik ve güvenlik içinde olmasını sağlayacak uygulamaların toplumsal yararlara dönüşebilmesinin gerçekleşmesinde toplumun bütün tarafların katılımı gerekiyor. Paylaşmanın yeni boyutu bu.
Sonuç
Kapitalizm de değişiyor ve “döngüsel kapitalizm”, “paylaşımcı kapitalizm”, “sorumlu kapitalizm”, “insani kapitalizm” gibi adlarla arayışlar durmaksızın sürmektedir. Yeşil Mutabakat ile alınmak istenen yol bu konudaki en güncel örneği oluşturur.
Zamanımız; çelişkili, değişken olan ve gizli varsayımları olan tartışmaların, yorumların ele alınıp incelenmesini şart koşuyor. Kişisel özgürlük, bireyselleştirilmiş değer ve kolektif iyilik hali iç içe geçmiş durumda günümüzde. Birey bu hızlı değişimde sadece bir yol yapmaya çalışmıyor aynı zamanda kendini de değiştiriyor.
Dayanışma, paylaşma, güç birliği içinde yaşamak birlikte toplumu “biz” yapan unsurlar. Sadece kendini düşünen, kendine fayda sağlamanın yerine, kolektif fayda yaratmak, toplumun iyiliği için düşünmek ve davranmak gerekiyor. Kaderde birlik için, ortak akıl ve ortak ahlak, ortak hareket etmede yol gösterici olabilmektedir.