Bülent Akarcalı
Osmanlı’nın modernleşme, Cumhuriyet'in kurumlarını oluşturmada örnek aldığı, 19. asrın ortasından itibaren çok sayıda Fransızca eğitim veren okullarını kurduğumuz veya kurmasına izin verdiğimiz, dilimize binlerce kelimesini soktuğumuz, demokrasi-insan hakları-hak-hukuk denince orada var olduğunu sandığımız, rasyonel düşüncenin beşiği olduğuna inandığımız, özetle aydınlık yüzüyle gördüğümüz Fransa’nın pek bilmediğimiz, görmediğimiz, ürkütücü karanlık bir yüzü vardır.
Ay’ın hep aydınlık yüzünü görürüz, karanlık yüzü hakkında bilgimiz yoktur.
Ama karanlık yüz vardır ve ordadır. Aynen Fransa gibi.
Ama Fransa’nın becerisi karanlık yüzünü kozmetikle örtebilmesidir. Kozmetik pis kokuyu parfümle, çirkinliği kremlerle, giysilerle örter, bastırır.
Fransa, 1 Ocak Cumartesi’den itibaren AB dönem Başkanlığı'nı 6 aylığına devraldı. Başka bir deyişle Macron 6 aylığına AB’nin Başkanı güçlü bir lider algısını yaratıp Merkel’den boşalan AB liderlik koltuğuna oturabilmek arzusunda.
Türkiye’ye sataşma
Güçlü lider havasını, başka güçlü bir ülkeye sataşarak vermeye çalışarak başlayan Macron ilk mesajlarını, nisanda ilk turu yapılacak olan Başkanlık seçimlerinde, Fransa’da artık gelenekleşen Türkiye ve İslam düşmanlığını işleyerek verdi…
Macron’un demeçleri
“Erdoğan’ın izlediği siyaset ve uygarlık projesi Avrupa değerleriyle uymuyor. Türkiye, siyasal İslam'ı genişletme projesi yürütüyor. AB üyesi Kıbrıs’ı tanımıyor. Doğu Akdeniz’de saldırgan bir politika izliyor."
Son bir yılda Macron’un, Türkiye ile ilgili yukardakilerine benzer 100’e yakın demeci bulunmaktadır. Bu demeçler kibirli ve önyargılı Fransız basınında süzgeçten geçmeden, karşı görüş belirtilemeden yer almakta ve de doğal olarak Fransız kamuoyu bu durumdan menfi etkilenmektedir.
Dışişlerimiz de mecburen bu demeçlere, layık olduğu demeçlere gerekli cevapları vermektedir.
Ancak Macron, Türkiye’ye yönelik var olan aşağılık duygusundan ve ezikliğinden soyutlanamayacağı için, bizim bundan böyle tek cümlelik cevaplarımız yeterli olacaktır; “Sayın Macron’un ülkemizle ilgili verdiği demeçler cevap vermeyi gerektirecek bir içeriğe sahip değildir.”
Geçmişe ait hafızaları zayıf olan Fransız yetkililerine şunları hatırlatmada yarar görmekteyim.
Fransa olarak, sizin Avrupa siyaset ve değerleriniz, asırlar boyu sömürdüğünüz ve sonra da yılda adam başı 500-600 dolarlık gelire mahkum ettiğiniz onlarca ülkeyi, kurduğunuz Communauté Financiere Africaine (Afrika Finans Topluluğu) sistemiyle hâlâ vicdansızca ve insafsızca sömürmeye devam etmek midir?
80 küsur nükleer santralinize bedava ham madde yetiştirmek için orta Afrika’yı 5000 askerle işgal etmeniz midir?
Son 50 yılda, şeklen bağımsız olan bu ülkelerde 10’un üstünde darbe yaptırıp 25’in üstünde siyasi cinayet işletmek midir?
Aldığı rüşvetleri ört bas etmek için, filozofların unvanını kötüye çıkaran, Libya’nın işgali ve Kaddafi'nin katledilmesinde Sarkozy ile başrolü oynayan, Macron adına Libyalı haydut Hafter'le görüşmeler yürüten, sık sık Türkiye NATO’dan çıkarılmaları gibi aptalca demeçler (* ) veren azılı Siyonist Bernard- Henri gibi adamlarınız mıdır?
Medyanızda, yılda Türkiye’yi tek yönlü, ön yargılı, yüzlerce yazı, haber ve TV programlarıyla sürekli kötülemek midir?
PKK terör örgütünün 40 yıldır, maddi ve manevi hamiliğini yapmak mıdır?
110 silahlı saldırıda 42 diplomatımızı ve 15 görevlimizi şehit eden Ermeni Terör örgütüne kanat gerip yok saymak mıdır?
Milyonlarca insanı köleleştirip, bir o kadarını öldürüp sonra da başka ülkeleri soykırımla itham etme ikiyüzlülüğü müdür?
Silah satmak için Yunanistan’ı bize karşı kışkırtmak mıdır?
Liste daha çok uzayabilir.
Fransa’nın önce, aynaya bakıp, tarihinle yüzleşip, vicdanınla hesaplaşmadan başkalarına insanlık ve değerler konusunda, bize akıl verecek en son ülke olduğunu anlayacak kadar öz eleştiri yapma cesaretine sahip olması gerekir.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri
Fransa bu seçimlere, siyasi tarihinde hiç görülmedik bir şekilde aşırı sağın ağırlıklı olduğu bir yapıyla giriyor. 2002 yılında bu aşırı sağın temsilcisi Front National- Milli Cephe partisinin kurucu başkanı Jean-Marie Le Pen, Jacques Chirac karşısında 2. Tura kalmayı başarırken, 2017’de kızı Marin le Pen aynı başarıyı Macron karşısında gösterdi.
Ancak Fransa’da gittikçe gelişen İslam ve yabancı düşmanlığı, Milli Cephe’nin bile sağında yer alan, açık faşist söylem ve tabirlerle öne çıkan Zemmour adında yeni bir rakiple öne çıkıyor.
Okunuşu, Zemmur olan bu kişi 1950’lerde Cezayir’den Fransa’ya göç eden Yahudi bir ailenin çocuğu ve gazetecilikten gelme. Seçildiği takdirde; kadim Fransa’yı oluşturacağını, bunun için İslami isimleri yasaklayacağını, Fransızlaşmayan Müslümana yer olmayacağını, Müslümanların dini vecibelerini yerine getirmekten vazgeçip yalnız inançlarıyla yaşamaları gerektiğini açıkça belirten ve ciddi ilgi gören bir aday.
Göremediğimiz karanlık yüz
10 Nisan’da ilk turu 24’ün de ikinci turu yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Macron’un da iddialı olabilmek için benzer söylemlere müracaat edeceğini belirtmek için kahin olmak gerekmiyor.
Fransa’nın sağ duyulu, aklı başında sayılan eski Paris Belediye Başkanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı olmuş Jacques Chirac 1991'de aynen şunları söylüyordu:
"Karı koca bir Fransız ailesi ayda 15.000 frank kazanıyor. Biraz ilerde oturan 3-4 eşi ve 20’ye yakın çocuğu olan adam ise 50.000 frank sosyal yardım alıyor. Buna ek olarak da yaptıkları gürültü ve yaydıkları pis koku da cabası. Fransız aile de deliriyor." (**)
Aslında açıkça söylemeden bir Müslüman aileyi kast ettiğini her Fransız’ın anlayacağını biliyor.
Macron’un olduğunu iddia ettiği insani değerlerin Fransa’sı 40 yıl önce aklı başında sandığımız bu söylemlerle ortaya çıkmışsa, şimdi bir Zemmour’un söylediklerine şaşırmamak gerekir.
İşte bu durumda bize Ay’ın yani Fransa’nın göremediğimiz karanlık yüzü hakkında az da olsa bir fikir veriyor. O karanlığın tümünde esas neler vardır acaba?
..........
(*) Aptalca çünkü, NATO’nun tüzüğünü okumamış. Hiçbir üye ülke NATO’dan çıkarılmaya zorlanamaz, ancak kendi iradesiyle ayrılır. 1967 de Fransa NATO’nun askeri kanadından, 1974 de ise Yunanistan’ın tamamen ayrılmıştır. Bu iki ülkeye NATO dünyasında “NATO’nun iki huysuzu” denir. Her ikisinin dönüşüne de Türkiye evet demiş ve veto hakkını kullanmamıştır!
(**) Videosu bendedir,
bulent@bulentakarcali.com