Prof. Dr. Hikmet Sami Türk
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’in çağrısıyla Güney Kıbrıs Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, garantör devletler olarak Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias ve İngiltere Dışişleri Bakanı Dominic Raab’ın katılımıyla 5+1 formatında 27-28 Nisan 2021 günleri Cenevre’de gayriresmî olarak toplanan Kıbrıs Konferansı’nın bir sonuca varmadan dağıldı.
1960’da kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, uluslararası plânda bu adla tanınmaya devam eden devlet olmakla birlikte; 1964’te başlayan olaylar sonucunda 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)’nin kurulmasından sonra Türkiye ve KKTC açısından fiilen Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)’ne dönüşmüştür. O zamandan beri Ada’da fiilen iki bağımsız devlet bulunmakla birlikte; KKTC, şimdiye değin Türkiye’den başka hiçbir devlet tarafından tanınmamıştır. O nedenle KKTC, hâlâ başta Birleşmiş Milletler (BM) ve Avrupa Birliği (AB) olmak üzere uluslararası kuruluşların ve uluslararası toplumun dışında fiilî bir devlet olarak görülmektedir. KKTC, başka devletlerce tanınmaması sonucunda dış ticaret ilişkilerini geliştirmekte de zorlanmak-tadır.
Bu konuda bir karşılaştırma yapmakta yarar var: Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’nin kurucusu Josip Broz Tito zamanında federal bir yapı içinde birleşmiş olan devletler, onun ölümünden sonra Federal Devletin dağılmasıyla yeniden bağımsızlıklarına kavuşmuştur. Bu devletlerin hepsi uluslararası plânda tanınmıştır.
38 yıldan beri bağımsız devlet olarak varlığını sürdüren KKTC’nin uluslararası plânda tanınmaması büyük bir haksızlıktır. GKRY’nin hâlâ bütün Ada’yı temsil eden Kıbrıs Cumhuriyeti olarak kabul edilmesi, gerçekçi bir yaklaşım değildir. Kıbrıs sorununda dengeli bir çözüm, ancak ‘bağımsız, eşit, egemen iki devlet’ formülü içinde bulunabilir. Bunun için KKTC’nin uluslararası toplum tarafından tanınması gerekir. Türkiye, bu yolda diplomatik çaba göstermek; yakın ilişkiler içinde olduğu dost devletlerce ve üye olduğu uluslararası kuruluşlarca KKTC’nin tanınmasını sağlamaya çalışmak zorundadır. Artık BM, AB ve uluslararası toplum da, KKTC’ye karşı uygulanan haksız izolasyon politikasıyla Kıbrıs sorununun çözülemeyeceğini, tam tersine, zaman ilerledikçe Ada’daki iki toplumun birbirine yabancılaştığını görmek durumundadır.
Özetle Türkiye, Kıbrıs sorununun çözümü bakımından KKTC’nin tanınmasının önemini bütün dost devletlere ve uluslararası kuruluşlara anlatmak ve muhataplarını ikna etmek için bütün diplomatik kanalları kullanmalıdır.