Fatma Fulya Tepe - fulyatepe@aydın.edu.tr Karlar Ülkesi animasyon filminin Türkiye’de alımlanışı üzerine, 18-22 yaş aralığındaki yirmi ilk nesil kadın üniversite öğrencisi ile yaptığım nitel araştırmanın sonuçlarından birine göre, genç kadınlar feminizm kavramının Türkiye’de yanlış anlaşıldığını, bir “gerçek feminizm” bir de “yanlış anlaşılan feminizm” olduğunu düşünüyorlar.
Araştırmadaki kadınlara göre “gerçek feminizm”, kadın-erkek eşitliğini savunmaktır. Yine onlara göre, Türkiye’de feminizm yaygın olarak yanlış anlaşılmaktadır ve bir olayda sadece kadınları savunmak, kadınların üstünlüğüne inanmak ya da erkek düşmanlığı anlamına gelecek şekilde kullanılmaktadır. Bu görüş, bir araştırma katılımcısı kadının şu cümlelerinde somutlaşmaktadır:
“Dünyada iki farklı feminist görüş var. Bir tanesi gerçek olması gerektiği gibi kadın erkek eşitliğine yönelik. İkincisi kadın üstün tutan profil”. Başka bir kadın feminizmin toplumda yanlış anlaşılması hakkında şunları söyledi: “Feminizm kavramını çoğunluk bana kalırsa yanlış anlıyor. Erkekleri aşağılayan bir anlayış gibi görülüyor”.
Feminizmin yanlış anlaşıldığını düşünen başka genç bir kadın kendini şöyle ifade etti: “Bizim ülkemizde feministlik yanlış anlaşılıyor gibi. Feministlik kadını savunmak, göz göre göre. Sadece kadınlar bir olayda kadınlar varsa sadece onları savunmak gibi geliyor bana. Dünya çapında baktığımızda feministlik bu değil, kadın-erkek eşitliği ve kadınların sosyal hayatta eşit haklara sahip olması. Ama dışarda bunu söylediğiniz zaman tam anlamını bilmeyen insanlar tarafından yanlış anlaşılıyor”. Siz kendinize feminist der misiniz diye sorduğum bir kadın da bana şu cevabı verdi:
“Feminist erkek düşmanı kadın gibi algılanıyor. Kadınlara çok fazla önem veren kişi gibi. Ben de veriyorum. Feministlik erkekleri de kadınlardan aşağı tutuyorumuş gibi duruyor; ama bence öyle değil kadın ve erkeğin hayatta eşit roller almasını sağlamaksa eğer feminizm ben katılıyorum. Ben feminist olduğumu düşünüyorum; ama bu düşünce düzeyinde. Belki buna uygun davranmıyor olabilirim”.
Bir başka araştırma katılımcısı kadın, toplumda yarışan bu iki feminizm tanımıyla ilişkisi hakkında şöyle konuştu: “Feminizm kadınların üstünlüğü değil, kadın erkek eşitliği. Kadınların gündelik hayatta ezilmesine izin vermem; ama kendime feminist diyebilir miyim bilmiyorum”.
Bu araştırma katılımcısının son cümlesi bize feminizm konusunda toplumdaki yanlış anlamalardan dolayı kendine feminist demeye çekindiğini gösteriyor. Araştırmadaki genç kadınlar kadın-erkek eşitliğini savunmakta; fakat Türkiye’deki toplumda feminizmin kadınların üstünlüğü, erkek düşmanlığı, ya da bir olayda sadece kadınları savunmak olarak anlaşıldığını düşündükleri için kendilerini feminist olarak tanımlamak istememektedirler.
Diğer bir deyişle, üniversite öğrencisi genç kadınlar kadın-erkek eşitliğini kabul ediyorlar, yani kavram olarak feminizmi benimsiyorlar; fakat feminizm terimini reddediyorlar. Feminizm, yanlış anlaşıldığında sadece kadınları savunmak, erkek düşmanlığı ya da kadınların üstünlüğüne inanmak anlamına geldiği için ve kadınların kendileri için, erkekler için istediklerinden daha fazla şey istemeleri kadın-erkek eşitliğine aykırı olduğu için, savunabilecekleri bir pozisyon olarak görülmüyor.
Yani bu araştırmaya katılan kadınlar kadın-erkek eşitliği düşüncesini feminizmden ayırmak istiyorlar ve feminizm terimini toplumdaki yaygın yanlış anlamı olan kadınların üstünlüğü ya da erkek düşmanlığı ile eşitlemeyi seçiyorlar. Bundan şu sonucu çıkarabiliriz:
Türkiye’de feminizmin yaygın yanlış anlamları toplumda baskın ve bu yanlış anlamlar, feminizmin “gerçek” anlamını yerinden ediyor ve onun yerine geçiyor. Bu yüzden, kendini feminist olarak tanımlayanlar, kadın-erkek eşitliği hakkındaki “gerçek feminizmi” savunmak yerine sanki kadınların üstünlüğüne inanan ya da erkek düşmanlığı olan feminizme inanıyor gibi görünmek riskini üstüne alıyor. Tabii, bunun da dışlanmak gibi bir toplumsal bedeli var. Kadınlar bu bedeli ödememek için kendilerine, feminist demektense kadın-erkek eşitliği savunucusu demeyi tercih ediyorlar.