Dr. Ümit Aktaş

Dr. Ümit Aktaş

umit.aktas@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Malumunuz, korona vakaları yine tırmanışta. Birkaç haftadır ara verdiğimiz COVID-19 konusuna yeniden dönmek elzem oldu. Umarım bugün anlatacaklarımdan önemli dersler çıkarırsınız...

Kıssadan hisse



Salgın zamanında düğün dernek yaparak, birlikte halay çekerek, bayram tatilinde kalabalıklar içinde dolaşarak COVID-19 virüsüne adeta davetiye çıkaranlar zaten yüksek riskle karşı karşıyalar. Ama işin üzücü yanı, her kurala uymaya özen gösterenler arasında da hastalığa yakalananların sayısında artış var.

Yani evden dışarı çıkmadan, televizyondaki haberi izlerken “Hay Allah, insanlar da hiç dikkat etmiyor” derken, her sokağa çıkışta maskenizi takıp mesafenizi korurken bir de bakmışsınız tüm aileniz COVID pozitif!

Bize olmayın demeyin

Geçtiğimiz gün bir hastam aradı. İlk tanıştığımız yıllarda sigara içiyordu, bıraktı. Biraz kiloluydu ama doğru beslenme alışkanlıklarıyla fazla kilolarından da kurtuldu. Düzenli olarak yürümeye, yüzmeye başladı.

Haberin Devamı
Kıssadan hisse


Dönelim telefon konuşmamıza. Sesi ağlamaklı “Ümit Hocam, sormayın, 85 yaşındaki babam, 80 yaşındaki annem, ben, oğlum hepimiz COVID pozitifiz. Oğlumda ve bende semptom yok ama annemle babam hastaneye kaldırıldı. Üçüncü gün babamı yoğun bakıma aldılar. Onları yaşadıkları şehre bile göndermedim ki market alışverişlerini ben yapayım, onları koruyayım diye! Ben zaten evden çalışıyorum, salgın yüzünden oğlum da işini eve taşıdı.”

Hastamın babası entübe edilmiş: “Bugün on birinci gün. Daha yoğun bakıma kaldırıldığı gün görüntülü sohbet etmiştik. Bir yandan evden götürdüğü bulmacaları çözüyor, bir yandan hastane yemeklerinden şikâyet edip bizimle şakalaşıyordu. Bir gecede yıkıldı gitti babam. Her telefonda kötü haber mi diye yüreğimiz ağzımıza geliyor. Bu kadar dikkat ederken nasıl oldu? Biz nerede yanlış yaptık?”

Peki yanlış nerede?

Şimdi gelelim biz nerede yanlış yaptık sorusuna. Bu soruyu cevaplarken ailenin beslenme alışkanlıklarına bakacağız, hastamın bana anlattığı virüse maruz kalmış olabilecekleri muhtemel bir anekdotu da sizinle paylaşacağım...

Yaklaşık bir sene önce hastam 85 yaşındaki babasını kliniğime kontrole getirmişti. Bazı tahliller yapmış, özellikle D vitamini seviyesinin endişe verici derecede düşük olduğunu görüp bazı takviyeler reçete etmiş, beslenme alışkanlıklarında ciddi değişiklikler yapması gerektiğini anlatmıştım. Hastam sonrasında bana dert yanmıştı. “Ne yaptıysam babam beni dinlemiyor. Reçete ettiğiniz vitamini bile içiremedim. Makarna yiyor, çok fazla karbonhidrat tüketiyor ve gazlı içeceklerden vazgeçmiyor. Yumurtadan zararlı diye kaçınırken tatlıdan korkmuyor! Evimize hiç girmeyen şeyler bunlar normalde, ama başa çıkamıyorum!” Baba hafif ateşle kaldırıldığı hastanede on bir gündür yoğun bakımda yatıyor maalesef.

Haberin Devamı

Hastamın bana aktardıklarından 80 yaşındaki annesinin beslenme konusunda çok daha özenli olduğunu biliyorum. Ara sıra kepekli pirinçle ve bol sebzeyle hazırlanmış pilav dışında karbonhidrat neredeyse hiç tüketmiyor, zeytinyağlı sebze yemeklerine düşkün, yürüyüş yapıyor. Hastam babasından dert yanarken, “Anneme düzenli olarak D vitamini takviyesi veriyorum” diyerek anlatmaya devam etti. Evde mayaladığım yoğurdu yiyor. Yumurta ve tereyağından korkardı. Bunların önemli besin kaynakları olduğuna, mutlaka yemesi gerektiğine onu ikna ettim.” Anne hastaneden dördüncü gün taburcu oluyor. Şimdi evde dinleniyor. 80 yaşındaki birinin hastalığı hafif atlatması, sağlıklı yaşam seçimlerinin sizi her yaşta her hastalıktan koruyabileceğinin en iyi kanıtı!

Haberin Devamı

53 yaşındaki hastamda hiçbir semptom olmadığını belirtmiştim. Hastalığı ayakta geçiriyor. Normalde bu yaş grubunda da hastalığı ağır seyredenlerin sayısı hayli çok, hatta 50’li yaşlarda olup da korona savaşına yenilenler azımsanmayacak kadar fazla. “Babamla annem hastaneye yatarken öyle endişeliydim ki kendimi tutamayıp ikisine de sıkı sıkı sarılıp öptüm. Kimseyi riske atmamak için arabamla gittik hastaneye. Hemen eve döndüm. Dört gün sonra da annem çıktı. O günden beri hepimiz karantinadayız.” Hastamı koruyan yaşı mı? Yukarıda da belirttiğim gibi, cevap: Hayır. Peki, bu kadar virüs yüküne maruz kaldığı halde nasıl hiçbir semptom göstermedi? İşte güçlü bağışıklığın, doğru beslenmenin farkı burada çıkıyor. Bu, hastamın sağlığına yaptığı uzun soluklu yatırımın karşılığı!

Toplumun temeli

Toplumu bir arada tutan, onu ahenkle, uyumla işleyen bir toplum yapan başkasının var oluşuna, yaşam hakkına duyulan saygıdır. Siz halay çektiğiniz için bir doktor hayatını kaybediyorsa, siz sıkıldığınız için maskenizi indirip tüm otobüstekilerin, onların ailelerinin yaşamını tehlikeye atıyorsanız temel sarsılır, yapı çöker.

İşte hastamın anlattığı anekdot: “Babamın bir sağlık sorunu olduğu için, bir süre erteledikten sonra maskelerini takıp bir polikliniğe gitmek zorunda kaldılar. Asansöre maskesini indirmiş bir adam binince annem uyarmış. Adamın cevabı şu: Siz de ölümden ne kadar korkuyormuşsunuz.”

Gerçekten de kelimeler kifayetsiz kalıyor!

Maalesef bu tavırla etrafta dolaşan öyle çok kişi var ki! Sevdikleri birini bu hastalıktan kaybetmenin eşiğine gelmeden, ciğerleri yanmadan olayın ciddiyetini anlayamıyorlar. 

Korona eve o asansörden girmiş olabilir, ama virüsü markette yüksek sesle konuşan bir kasiyerden hastamın ta kendisi getirmiş olabilir. Maske takmak elzem ama bazı durumlarda maske de yetersiz kalabiliyor.

Peki, ne yapmalı? Önce doğru besleneceksiniz. Gerekirse sağlığınızı hayati önem taşıyan bazı vitaminlerle destekleyecek, binlerce yıldır anti-viral etkisi için kullanılan bitkilerden yararlanacaksınız ki sistemin kendini savunma şansı olsun. Tabii ki maskenizi takacak, mesafe kuralına uyacak, uymayanları da uyaracaksınız. Ama siz önce kendi bağışıklık maskenizi takmalısınız ki her kurala uyduğunuz halde bir densizin sorumsuzluğunun kurbanı olmayın!

Sizi koruyacak olan en güçlü maske, kendi bağışıklık sisteminizdir!

Hastamın ailesine ve şu an koronavirüsle savaşan tüm hastalara acil şifalar diliyorum.