Aşı araştırmaları hangi aşamada? Faz 3 klinik çalışmalardan elde edilen ilk bulgular neler? İngiltere’de keşfedilen yeni mutasyon hayatımızı nasıl etkileyecek?
Hadi başlayalım...
Aşı olmayı hevesle bekleyenleri anlayabiliyorum. Küçük bir iğne olup, bir sene önceki normal hayatlarına geri dönmeyi umuyorlar. Tüm umut normal yaşama geri dönebilmek. “Aşı olunca maske takmamıza gerek kalmayacak değil mi Hocam?” şeklinde sorularla da çok sık karşılaşıyorum. Öncelikle aşının bir sihirli değnek gibi salgını bir anda sona erdirmesi söz konusu olamaz. Aşılar iddia edildikleri kadar başarılı olsalar dahi bu mümkün değil. Tüm dünya nüfusunu aynı anda aşılayamayacağınıza göre en etkili aşının bile salgını bıçak gibi kesmesi düşünülemez.
Kaldı ki geçen haftaki yazımızda hızla geliştirilen aşılarla ilgili aklı kurcalayan pek çok soru olduğunu gördük. Doğru bilgiye ulaşmanın tek yolu aşı çalışmalarıyla ilgili bilimsel yayınları incelemektir. Biz sadece bilimsel bilginin peşinden gidiyoruz. Aşı karşıtlığı yapmıyoruz. Bilimsel verilerin ışığında aşılar hakkında doğru bilgi sahibi olmak ve bunu toplumla paylaşmak amacındayız.
Faz 3 çalışmasından ilk haberler
Bugün kısa bir süredir devam eden faz 3 klinik çalışmalardan birine değineceğim. Faz 1 ve faz 2 klinik çalışmalar daha küçük çaplı araştırmalardır. Bu çalışmalardan aşının etkinliğine dair sağlam veriler alındığına kanaat getirilirse faz 3 çalışmaları için onay verilir. Normalde bu onayı almak hiç kolay değildir, ama acil durum nedeniyle kurallar gevşetildi ve çalışmalara acilen onay verildi.
Alman aşısı olarak bilinen BNT162b2’nin yayımlanan faz 3 klinik çalışması raporunda araştırmaya 43.548 kişi katıldığını görüyoruz. (1) 21.720 kişi aşılanmış, 21.728 kişiye ise plasebo verilmiş. Katılımcılar ikinci doz aşıdan sonra iki ay boyunca izlenmişler. Bu süre içinde aşılanmayanlarda 162 kişi koronavirüse yakalanırken, aşılananlarda ise 8 korona vakası tespit edilmiş. Buradan da aşının % 95 başarılı olduğu sonucu çıkarılıyor.
Öncelikle bunların faz 3 klinik çalışmadan elde edilen ilk veriler olduğunu belirtelim, faz 3 çalışması henüz sonuçlanmadı. Katılımcılar, ortalama olarak iki ay takip edilmiş. Takip verilerine dayanarak da ilk rapor yazılmış. Takiplerin iki sene sürmesi gerektiğini yazarlar kendileri belirtmiş zaten. Aşının güvenli olup olmadığı, olası yan etkileri bu süre içinde elde edilen veriler ışığında görülür. Aşının etkili olup olmadığı, etkiliyse koruculuğunun ne kadar devam ettiği de yine bu süre içinde anlaşılır.
Çalışmanın güçlü yanları:
Çok sayıda katılımcı üzerinde denenmiş. Toplam 43.548 kişi çalışmaya dâhil edilmiş.
Daha önceki çalışmalarda eksik olan ileri yaş grubu da çalışmaya alınmış.
Kronik hastalıklara sahip olan kişiler de çalışmanın içinde. COVID-19 enfeksiyonunda ek hastalıkların ölüm oranını artırdığını bildiğimiz için bu çok önemli.
Katılımcılar, oldukça detaylı bir protokol ile takip edilmiş.
Çalışmanın zayıf yanları:
Katılımcıların takip süresi çok kısa. İki aylık süre içinde yan etkilerin tam olarak gösterilebilmesi mümkün değil. Nitekim araştırmacılar da bu noktaya vurgu yapıyor ve iki senelik gözleme ihtiyaç olduğunu belirtiyor.
Takip edilen katılımcılarda, aşılama sonrasında, sadece COVID-19 hastalığının klinik belirtisi gelişenlere PCR testi yapılmış. Yani, aşılama sonrasında tüm katılımcılara PCR testi ile COVID taraması yapılmamış. Bu önemli bir nokta. Bu tarz bir faz 3 çalışmasında, aşılama sonrasında tüm katılımcılara belli periyotlarla PCR testi yaparak tarama yapılması gerekir. Çünkü COVID enfeksiyonuna yakalanan kişilerin çoğunluğunun belirti vermeden hastalığı geçirdiğini biliyoruz. Sadece belirti verenlere test yaparak %95 koruyuculuk olduğunu iddia edemezsiniz.
Daha da önemlisi, aşılama sonrasında katılımcıların kanında antikor seviyelerine bakılmamış. Yazarlar antikor sonuçlarının daha sonra raporlanacağını belirtmiş. Gerçek bir koruyuculuk için, aşılama sonrasında, aşı grubunun kanlarında anlamlı derecede antikor oluştuğunun gösterilmesi gerekir. Antikor seviyeleri gösterilmeden, sadece klinik belirtilerin takibi ile tam bir bağışıklıktan bahsedebilmek mümkün değildir.
Nitekim, araştırmacılar da bu eksiklerin farkında. Çalışmanın tartışma bölümünde, yan etkilerin tam olarak gösterilebilmesi için iki seneye ihtiyaç olduğuna ve “Elde edilen verilerin, aşılamanın asemptomatik (belirti vermeyen) enfeksiyonu önleyip önlemediğini göstermediğine” vurgu yapmaktadırlar.
Aşının asıl koruyuculuğu, COVID-19’a bağlı ölüm oranlarını azaltması olacaktır. Fakat maalesef, bu kadar kısa süreli bir çalışmada, böyle bir bulgu elde etmek mümkün değildir.
Sonuç olarak...
Dünyamız zor günlerden geçiyor. Pandemi nedeniyle bu kadar fazla hasta sayısı ve ölüm rapor edilirken tabii ki aşı geliştirmek için acele etmek mantıklı. Ama öte yandan, bu aşıların potansiyel yan etkileri olabileceğini unutmamak lazım. Bugün dünyada mevcut bulunan aşı ve ilaç geliştirme prosedürlerinin tamamı, geçmişte yaşanan acı tecrübeler nedeniyle oluşturulmuştur. Güvenlikle ilgili prosedürlerin tamamı yerine getirilmeden, geliştirilen aşıların insan sağlığı üzerinde zararlı olmadıkları açık bir şekilde ispatlanmadan kitleler üzerinde uygulanmamalıdır. Fedakârlık yapacağımız konu, aşı güvenliği olmamalıdır.
Tekrar vurgulamakta fayda görüyorum: Aşı karşıtlığı yapmıyoruz. Bilimsel veriler ışığında, objektif olarak elimizdeki aşı seçeneklerini değerlendiriyoruz. Bu konu hakkında fikir sahibi olmak ve meydana gelebilecek her türlü riski bilmek, her vatandaşın en doğal hakkı, çünkü bir toplum sağlığı meselesi.
Veriler yayımlandıkça, aşıları incelemeye devam edeceğiz. Moderna aşısıyla ilgili veri eksikliğinden dolayı bu hafta da incelemedik. Yeni çalışmaların yayımlanmasını bekliyoruz.
Yeni mutasyon
Şimdi gündemde olan başka bir konuya, koronavirüste tespit edilen yeni bir mutasyona ve bu mutasyonun olası etkilerine değineceğiz.
Koronavirüsler doğaları gereği devamlı mutasyona uğrar, bunların pek çoğu hastalığın seyrini etkilemez, bu yüzden de ilgi alanımıza girmezler. Bu mutasyonlardan ön plana çıkanlardan biri nisan ayında keşfedilmişti. Temmuz ayında yazdığım yazıda bu mutasyondan bahsetmiştim: “Cell dergisinde çıkan çalışmaya göre vaka sayılarındaki artış COVID-19’un genomundaki D614G varyantından kaynaklanıyor.” (2) D614G olarak adlandırılan mutasyon Türkiye de dâhil olmak üzere eriştiği her ülkede, her bölgede kısa sürede dominant form haline geldi. Günümüzde hastalığın en önemli etkeni bu varyasyon.
Şu sıralar endişe yaratan yeni bir mutasyon söz konusu. (3) İngiltere’de görülen bu mutasyon literatüre B.1.1.7 ismiyle geçti. B.1.1.7 varyantında 14 tane belirleyici mutasyon var, bunların yedi tanesi spike proteinde (virüs hücreyi bu protein aracılığıyla istila ediyor). Bu varyant şimdilik esas olarak İngiltere’de görülse de, Danimarka, Avustralya ve Hollanda’da da rapor edilen vakalar var, tabii bunlar sadece bildiklerimiz. Bu varyantın diğer varyantlardan çok daha bulaşıcı olduğu yolunda bazı bulgular var. Bilimsel araştırmalar devam ediyor, yakın zamanda B.1.1.7 hakkında daha çok şey öğreneceğiz. Ancak esas soru, yeni varyantın aşıları nasıl etkileyeceği. Aşıların ne kadar etkili olduğunu, yan etkilerini zaman ilerledikçe göreceğimizi sık sık dile getiriyorum. Bu çok bilinmeyenli denkleme B.1.1.7 varyantını da eklediğinizde durum iyice çetrefil bir hâl alabilir. Gelişmelerden sizi haberdar etmeye devam edeceğim.
1 “Safety and Efficacy of the BNT162b2 mRNA Covid-19 Vaccine” Fernando P. Polack, The New England Journal of Medicine, https://www.nejm.org/doi/pdf/10.1056/NEJMoa2034577
2 “Tracking changes in SARS-CoV-2 Spike: evidence that D614G increases infectivity of the COVID-19 virus”, B. Korber, W.M. Fischer, Cell, July 2, 2020
3 “Preliminary genomic characterisation of an emergent SARS-CoV-2 lineage in the UK defined by a novel set of spike mutations”, Andrew Rambaut, https://virological.org/t/preliminary-genomic-characterisation-of-an-emergent-sars-cov-2-lineage-in-the-uk-defined-by-a-novel-set-of-spike-mutations/563