Osteoporoz, vücudumuzdaki tüm kemikleri (iskeletimizi) etkileyen sistemik bir hastalıktır. Kemiklerimizin sertliklerinin azalıp, kalitelerinin bozulmaları sonucu daha zayıf ve kırılabilir hale gelmeleridir.
Neden önemli?
En sık görülen kemik hastalığı olarak kabul ediliyor. Uzayan yaşam süresine bağlı olarak dünya nüfusunun yaşlanması, osteoporoz ve osteoporoza bağlı kırıkların görülme sıklığında önemli artışa neden olmuştur. En iyi osteoporoz tedavisi ise risklere karşı korunmaktır.
Kimlerde görülür?
Osteoporoz, daha çok kadınların maruz kaldığı bir hastalık olarak bilinse de, erkekleri de etkileyen önemli bir sağlık problemi. Osteoporozun bilinen en önemli risk faktörü ise yaşlanma. İçinde bulunduğumuz yüzyılda hastalıkların tanı ve tedavisinde yaşanan olumlu gelişmeler, insanların ortalama yaşam sürelerini uzatsa da, yaşla birlikte artan pek çok hastalık gibi osteoporozu da sağlık gündeminin ilk sıralarına oturtuyor. Çünkü tüm dünyada yaşlı nüfusun artmasıyla osteoporoz ve ona bağlı kırıkların görülme sıklığında da önemli bir artış yaşanıyor.
Kemik kaybı hangi yaşlarda başlıyor?
Kemikler aslında yapım ve yıkım faaliyetleriyle sürekli yenilenen canlı dokular. Bu süreç, kadınlarda 30 yaşına kadar dengeli bir şekilde devam ederken, bu yaştan itibaren denge, yıkımın lehine değişiyor. Doruk kemik kütlesinin oluştuğu 30 yaşından sonra kadınlarda, yıllık yüzde 0.5’lik bir oranda geri dönüşümsüz kemik kaybı başlıyor. Bu kayıp, özellikle menopozdan itibaren daha da hızlanıyor ve kaybedilen kemik dokusu miktarı, kadının ileride kemik kırığıyla karşılaşıp, karşılaşmayacağını belirleyen en önemli etkenlerden birini oluşturuyor.
Hangi kemikleri etkiler?
Osteoporoz en fazla, vücudun yükünü taşıyan omurları etkiliyor. Tüm osteoporoz olgularının yüzde 47’si omurlarda, yüzde 20’si kalçada, yüzde 13’ü bileklerde ve yüzde 20’si diğer kemiklerde görülüyor. Omurlardaki çökme kırıklarına bağlı olarak, özellikle ileri yaşlarda boyda kısalma oluşabiliyor. Başta kalçada olmak üzere, diğer kemiklerde de, hafif düşmeler sonucunda veya kendiliğinden, ölümcül olabilen kırıklar oluşuyor. Osteoporozun en önemli sonucu kırık ve buna bağlı olarak gelişen sakatlıklardır.
Risk faktörleri nelerdir?
Risk faktörleri, majör ve minör olmak üzere iki başlık altında toplanıyor.
Majör risk faktörleri arasında en çok düşük kemik yoğunluğu görülüyor. Bu nedenle menopoz yaşı olarak kabul edilen 45-50 yaşlarında mutlaka bir kez kemik yoğunluğu ölçümü yaptırılması gerekiyor. İlk yıl ve daha sonraki senelerde elde edilen sonuçlar, kaç yılda bir tekrarlanması gerektiğini ortaya koyuyor. Bir diğer risk faktörü de yaş. Kemik yoğunluğu aynı olan biri 50, diğeri 80 yaşındaki iki hastanın kırığa maruz kalma riski birbirinden çok farklıdır.
Osteoporozun minör risk faktörlerinin başında ise cinsiyet yer alıyor. Çünkü her 5 kırıktan 4’ü kadınlarda görülüyor. Beyazların kırık riski ise Afrikalı kadınlara oranla çok daha yüksek. Günümüzde genetik özelliklerin de kemik yapısını yüzde 70 ile 80 oranında etkilediği düşünülüyor.
Aşırı alkol ve kafein tüketimi, kortikosteroit adı verilen ilaç grubunun ve tiroit tedavisinde kullanılan ilaçların uzun süreli kullanımı da osteoporoz riskini artıran nedenlerden.
Belirtileri nelerdir?
Osteoporozun en önemli belirtisi kırıklardır. Halk arasında osteoporozla ilgili yanlış bilinen şey, osteoporozun ağrıya neden olabileceğidir. Kırık olmadığı sürece osteoporoza bağlı ağrı oldukça nadir görülür. Omurga üzerinde ortaya çıkan kırık sonucu boy kısalır, duruş bozukluğu ve kamburluk ortaya çıkar. Kamburlaşma sonucunda kemikler karın boşluğuna ve göğse baskı yapar. Buradaki organlar olumsuz etkilenirken, hastanın vücut imajı bozulur
Osteoporoz teşhisi
Teşhiste kemik yoğunluğu önemlidir ve bunu ölçmek için kemik dansitometrisi denilen yöntem kullanılmaktadır.
Nasıl tedavi edilir?
Osteoporozun tedavisinde geçmiş yıllarda akıllara ilk olarak hormon tedavisi gelirdi. Ancak son yıllarda bu tedavi yöntemini pek önermiyoruz. Hormon tedavisinin sadece terleme, ateş basması, uykusuzluk, sinirlilik gibi menopozun diğer etkilerinin yoğun olarak yaşandığı zaman kullanılması gerekiyor. Onun dışında sadece osteoporoz tedavisinde hormonun yeri yok. Osteoporoz tedavisinde amaç, kırıkların önlenmesi, kemik mineral yoğunluğunun korunması ve hatta artırılması, kırığa ve duruş bozukluğuna bağlı şikâyetlerle mücadele ve günlük aktivitelerin maksimuma çıkarılarak yaşam kalitesinin artırılması olmalı. İlaç olarak çeşitli gruplar kullanılmaktadır. Tedavide mutlaka kemiğin yapı taşı olan kalsiyumun ve kalsiyumun emilimini artırmak için D vitamininin yer alması gerekli.
Yazımı her zaman olduğu gibi önemli birkaç noktayla bitirmek istiyorum.
Osteoporozda temel yaklaşım korunma olup, eğitim öncelikli amacı oluşturur. Yaşam boyunca yeterli kalsiyum ve D vitamini alımı teşvik edilmelidir. Kemik yoğunluk ölçümü yaygınlaştırılmalıdır.