26 Kasım 1990’da bu köşe şöyle başlamış; “Özal’ın önemi Türkiye’nin gündemine hâkim olması, olayları yaratması ve istediği yöne götürebilmesidir.
Ve o gün kimsenin aklından geçmeyen başkanlık tartışmalarını da o başlattı...”
İşte o tarihten 26 yıl sonra bugün “başkanlık” tartışması yine yapılıyor. Ve anayasa yapımı bu yüzden geri kalıyor.
* * *
Daha önce de belirtmiştik, başkanlık sisteminde “yasama” ve “yürütme” kuvvetleri, hem organ hem de fonksiyon yönünden birbirinden bağımsız olmakla birlikte, kuvvetler arasında kontrol ve dengeye dayalı bir kuvvetler ayrılığı vardır. Ancak, kontrol ve denge mekanizmaları oldukça zayıf olup, fiilen “yürütme” kuvvetli, yani “başkan” üstündür. Bakanlar, başkanın sekreteridir.
“Başkanlık Rejimi”nin tip uygulaması ABD’dedir. ABD’de “yasama” organı iki meclisli Kongre’dir. Başkan “yürütme” organını tek başına temsil eder: O, ne parlamenter rejimlerdeki cumhurbaşkanı ne de başbakandır. Bu ikisinin yetkilerini toplayan biridir ve halkın oyuyla işbaşına gelir. Dolayısıyla, yetkilerinin kaynağını doğrudan halktan alır. Parlamentoya karşı siyasi sorumluluğu yoktur. Yasama fonksiyonu “Senato” ve “Temsilciler Meclisi”nden oluşan “Kongre” de “başkan”a karşı bağımsızdır. Bu özellik “Başkanlık Rejimi”ni, “Parlamenterler Rejimi”nden ayıran en önemli özelliktir.
* * *
ABD’nin özel yapısı başkanlık rejiminin başarısını sağladı. Ama bu rejim Güney Amerika ülkelerinde başarıya ulaşamadı ve diktatörlüklere dönüştü.
Herhalde bu yüzden olsa gerek eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül “Başkanlıktan hakanlık, sultanlık anlayışı çıkmamalı” demişti.
Yani Gül, başkanlık sistemine mesafeli durdu, duruyor.
* * *
Anayasa hukukçusu Doç. Dr. Ekrem Ali Akartürk’ün sözleri de ilginç:
Başkanlık sistemine tek başarılı örnek olarak gösterilen ABD’deki eyaletlerin her birinin “ayrı bir devlet” olduğunu, örneğin Teksas Valisi’nin “seçimle gelen Teksas devlet başkanı” olduğunu, onların yetkilerinin ise “başkanın yetkilerini törpülediğini” biliyoruz.
“Başkanlık sistemiyle yönetilen” ve bu sistemin başarılı olduğu bir üniter devlet örneği dünyada yok. Ayrıca ABD’de denetim yapabilecek 2 meclisten “Senato”nun bu federe devlet temsilcilerinden oluştuğu da biliniyor.
Başkanlık sisteminin başarılı olması için “milletvekillerinin doğrudan halk tarafından seçilmesi, partilerin ‘disiplinli, otoriterleşmiş yapılar’ yerine ‘serbest parti’ olması”, ABD tipi başkanlıkta başkanın “kararnameyle ülke yönetmesi”nden veya “meclisleri feshetme yetkisi”nden söz edilemeyeceği gibi konuların önemini de göz ardı edemeyiz.
* * *
Bütün bunlar gösteriyor ki başkanlık sistemine geçmek istiyorsak çok teferruatlı düşünmeli ve münakaşa etmeliyiz.
Ve bu görüşmeleri bu işten anlayanlar, mütehassıslar yapmalı. Karar vermeli. “Ben yaptım ve halkoyuna sundum, işte onlarda kabul etti” olmaz.
Bunun adı referandum değil “aldatmaca” olur.
TERÖR